- 18 -

450 53 29
                                    

Uzun, siyah renkli tahtadan tabut birkaç adamın kollarında taşınırken önlerinde yavaşça yürüyen kadının gözyaşları birer birer akıyor. Kucağında taşıdığı çerçevelenmiş resme biraz daha sarıyor kollarını. Arkasından gelen eşi en az onun kadar üzüntülü.

Bir aile, göz göre göre oğullarını kaybediyor.

İçten içe kendilerini suçluyorlar. Biricik oğullarını o akıl hastanesine kapatmak onlar için oldukça zor bir karardı en başından beri. Şimdi ise tek evlatlarının kendi canına kıymasının verdiği acı kalplerini acıtıyor.

Toplanmış kalabalığın en arkasında iki tanıdık yüz beliriyor. Seokjin, bir zamanlar çok sevdiği arkadaşının ölü bedeninin olduğu tabutun öylece geçip gitmesini izliyor.

Sevgilisi ise başını eğiyor usulca. Mırıldanıyor, "Umarım şimdi gittiği yerde daha mutludur."

Seokjin gözlerini Jimin'in gülümseyen fotoğrafına çeviriyor.

"Neden bu kadar iyisin ona karşı?" diye soruyor.

Taehyung beklenmedik sorunun ardından kaşlarını çatıyor. "O bizim arkadaşımızdı, Seokjin. Ortaokuldan beri tanıdığımız yakın arkadaşımızı toprağa veriyoruz şuan. Bunun farkında mısın?" Sevgilisinin yüzündeki ifadeyi ilk kez anlayamıyor, garipsiyor bu hâlini.

"Sana, bize, neler yaptığını unuttun mu? Ölmeyi hak ediyordu."

Taehyung duydukları ile şok oluyor. "Sen delirdin mi? Onun şizofren olduğunu bütün okul biliyordu! Kaç kere krizleri artmasın diye gördüğü insanlar gerçekmiş gibi davrandık? Bütün bunları unuttun mu?"

Seokjin sinirle ona doğru dönüyor. "Kaç kere seni dövdü? Kaç kere seni bütün okula rezil etti? Polise kaç kere şikayette bulundu senin hakkında!" Sonlara doğru bağırmaya başlamasıyla yas içindeki insanlar birer birer onlara dönüyor.

"Hepsini seni korumak için yaptı. Beni tecavüzcünün teki sanıyordu! Ne yaptıysa hepsini senin için yaptı. Sen bu kadar bencil değildin... Neye dönüştün böyle?"

"Umrumda değil. Her şeyi mahvetti. Bu olaylardan önce mükemmel bir hayatımız vardı! O bir canavar."

Bir kırılma sesi geliyor. Her saniye gittikçe ateşlenen tartışma bir süreliğine yarım kalıyor.

"Sen... Benim oğluma canavar mı dedin?"

Jimin'in annesi siyah elbisesinin eteklerini elimde sıkıyor. Çıt çıkmayan ağaçlık alanda ağlamaktan çatlamış sesi yankılanıyor.

"Sen benim oğluma..." Bir kere daha konuşuyor, bu sefer fısıltıyla. Yere düşmüş çerçevenin kırılmış camları arasında gülümseyen Jimin'e kayıyor gözleri.

"Canavar değil o." Kendini ikna etmeye çalışırcasına mırıldanıyor.

Kesilecek ellerini umursamadan kırıkların arasındaki fotoğrafı kaldırıyor.

Oğlunu son bir kez bağrına basıyor.


modum medyaya biraktigim sarki gibidir tesekkurler simdi siktigimin trigonometrisini cozmeye devam edebilirim
COK MUTSUZUM COK

ruh rehberi ¦ jikook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin