1
Ankara'nın, kendisine yabancı olan herkesi bezdirdiği garip iklimlerinden birisi hakimdi yine. Bu manzaraya daha önce birçok kez tanıklık etmiş olanlar hazırlıklıydı. Sabahın ayazını usul usul kıran hava gittikçe ısınır, öğleye doğru herkes yazlık kıyafetlerini giyinir, kendini sokaklara atardı. Sonrasında şaşırtıcı bir hızla yağmur bulutları eşliğinde kararan hava, herkesi ters köşeye yatırırdı. Ankara'yı yakından tanıyanların yanında bir hırkası, yağmurluğu muhakkak olurdu. Bu duruma yabancı olanlar ise ışık hızıyla pusuda bekleyen, nereden geldiği bile anlaşılmayan şemsiye satıcılarından fahiş fiyatlara şemsiye satın almak zorunda kalırdı. Onlar, karabulutların kendisini göstermesiyle Sıhhiye köprü altında ya da Kızılay metrosu alt geçitlerinde hazır beklerdi.
Rüya, Ankara'da doğup büyümüştü. Kendisini yetiştiren ve ona adını koyan Rüya Vakfı'nın özel üniversitesinde okuyordu. Anne-babasını ve yakın akrabalarını depremde kaybettikten sonra vakfın kurucusu Kemal Bey ve Zühre Hanım onu vakfa kabul etmiş, eğitim ve bakımını üstlenmişti. Rüya onları anne ve babası yerine koymuştu. Birkaç yıl önce esrarengiz bir şekilde ortadan kaybolmalarının ardından, tüm çabalara rağmen bulunamayan Kemal ve Zühre'den ümit kesilmişti. Hayatlarını kaybetmiş olmaları artık herkes için çok muhtemeldi. Rüya, zor da olsa bu travmayı yakın arkadaşları ve vakıftaki diğer görevliler sayesinde atlatmıştı. Kemal ve Zühre'nin vasiyeti üzerine vakıf, Rüya'ya bir ömür boyu sahip çıkacaktı.
Rüya, kafeye girer girmez elindeki şemsiyeyi kapatıp, kafe girişindeki şemsiyeliğe koydu. Üzerindeki hafiften ıslanmış hırkayı çıkartıp kolunun üzerine dolarken, hararetli bir şekilde tartışan arkadaşlarına doğru yürüdü. Her birisi kendini konunun derinliğine kaptırmış gibiydi. Onun kafeden içeri girip yanlarına doğru yürüdüğünü görmediler bile. Geldiğini ancak yanlarına varıp, oturmak için bir koltuğu kendisine doğru çektiğinde fark ettiler.
"Nerede kaldın Rüya?" dedi Deniz. Oturduğu yerden, hiç rahatını bozmadan. Bacak bacak üstüne atmış, altındaki yumuşak koltuğun en derinlerine kadar gömülmüştü. Son birkaç derse katılmadan direk kafenin yolunu tutmuştu. Saatlerdir burada olmanın verdiği esriklik ve uyuşukluk vardı üzerinde. Neredeyse uyuyacaktı. Öyle ki masada hararetli bir şekilde tartışan arkadaşlarının bahsettiği son konulardan dahi bihaberdi.
"Dışarıdaki havadan haberin yok tabi Deniz, kim bilir kaç saattir burada pinekliyorsun?" diye tatlı sert bir dille meydan okudu Deniz'e. O sırada elindeki çantayı ve hırkasını sert ve agresif görünen hareketlerde koltuğun kenarına asmakla meşguldü. Rüya'nın bu tatlı sert tavrı Deniz'i her zaman korkuturdu. 180cm'e yakın boyuyla iri yarı Deniz, Rüya'nın karşısında kimi zaman küçük bir kediye dönerdi. Sakallarını kaşıyarak, "Tamam tamam sustum..." dedi ve koltuğa dahada gömüldü. Rüya da ona sırıtarak baktı.
"Eee siz ne tartışıyorsunuz bakalım bu kadar? Geldiğimi bile görmediniz neredeyse..." diye sitem etti Rüya. Ardından koltuğuna yerleşti, hanımefendiye yakışır bir şekilde bacak bacak üstüne attı, bütün zarafetiyle yine büyüleyiciydi.
Rüya'nın iyi bir dinleyiciydi, zeki bir kızdı. Kısa, küt saçları ve gözlüğü ile taçlandırdığı güzelliği, zekasını da ön plana çıkarır cinstendi. Tam anlamıyla konuya katılmaya ve dinlemeye hazırdı. Konuya kim girecek diye heyecanlı heyecanlı arkadaşlarının gözlerinin içini yokladı adeta.
Arkadaş grubunun en cana yakın, sen sıcakkanlı olanı Yelda, kimseden müsaade beklemeden hemen atladı ortaya ve anlatmaya başladı: " Göbeklitepe ile ilgili birkaç rivayetten söz ediyorduk Rüya. Tabi bunların gerçek olup olmadığını asla bilemeyeceğiz ama tartışması bile zevkli."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Rüya Muhafızı
Teen FictionRüyalar ve gerçeklerin ilişkili olduğu bir evrende, her iki tarafın dengesini gözeten birileri var. Bazı şeyler rüyalarda ve düşlerde saklanmalı; bazıları gerçeğe dönüşmeli. Muhafızlar ve Gelecek Avcıları, zamanın akışı üzerinde söz sahibi olmak ist...