Kamera... 3... 2... 1... Ve kayıt.
Hoş geldin Jeongguk.
"Ha, başladık sanırım. Merhabalar efendim, hoş bulduk."
Nasılsın?
"İyi diyelim iyi olsun valla."
"Pardon, geçebilir miyim?"
Aceleyle insan kalabalığının arasından sıyrılmaya çalışırken koşuyor, çarptığım her insana özür diliyordum.
Sikeyim, havaalanları ne zaman bu kadar kalabalıklaşmaya başlamıştı? Tatil sezonu bile değildi üstelik, millet parayı nereye harcayacağını bilemediğinden vakit geçsin diye yurt dışına çıkıyordu herhalde.
"Ah, kusura bakmayın."
Koşum devam ederken dış hatları bulmaya çalışıyor, Incheon havaalanına lanetler okuyordum. İnanır mısınız, elimi minicik eliyle sıkı sıkı tutan çocuğu da kaybetmemek için bir ona, bir yollara bakıyordum ve bu iş gerçekten feci zordu.
Bize biraz günlük rutininden bahseder misin?
"Günlük rutinimi ne yapacağınızı bilmiyorum ama... Son üç haftadır birlikte yaşadığım kişi olmadığı için düzenim bozuldu. Sabah yatıp akşam kalkıyorum ve uyanık olduğum saatler içinde yeni belgeselimin ayarlamalarını yapıyorum. Arada sırada Eunbi geliyor, oyunlar oynuyoruz. Bunun dışında pek bir şey yok."
Eunbi kim?
"Erkek arkadaşımın kızı. Benim de en yakın arkadaşım."
Nihayetinde yolcu karşılama alanına vardığımızda maalesef ki önümdeki insan sürüsü yüzünden çıkanları göremiyordum. Hemen yanıma döndüm. "Eunbi." dedim ve elimi uzattım. "Ver bakalım tabelayı."
"Tamam Jeongguk." dedi. Kendisi yedi yaşına girmek üzere ve bana adımla sesleniyor, büyüğe hürmet mürmet kalmamış bu yeni nesilde. Neredeyse her görüştüğümüzde kavga ediyoruz onunla. 'Bana oppa diye sesleneceksin.' diyorum. "Pekala Jeongguk." diyor.
Tabelayı aldığım gibi tek elim ile uzatabildiğim kadar havaya uzatmaya çalışmış, diğer elimle de Eunbi'nin elini sıkı sıkı tutuyordum. Hava soğuktu, ikimiz de üşüyorduk. Fakat ne zaman ki önümüzdeki insanlar azalmaya başladı, çıkanları rahatça görebilir konumdayken çıkan esmer tenli yolcuyu gördük, Eunbi'nin de benim gibi sımsıcak olduğuna emin oldum.
"Tanrım... Sonunda..." diye mırıldandanıyordum ki, Eunbi elimi bırakmış ve ışık hızıyla babasına doğru paytak paytak koşup kucağına atlamıştı. Üzerinde upuzun kahverengi paltosu olan esmer tenli, yüzündeki kocaman gülümsemesiyle kucağındaki kızına sıkıca sarılmış, bir kaç tur onu döndürüp yanaklarına öpücükler kondurmuştu.
Sırıtışıma engel olamadan küçük bir çocuk gibi ben de ona doğru koştum.
"Sevgilim..." dedi Eunbi'yi yere indirip. Tebessüm ettim. Ve hemen kollarını bana sardı. "Çok özledim seni." diye sessizce fısıldadığımda hafifçe geri çekilmiş, dudaklarıma minik bir buse kondurup, "Tahmin edebiliyorum." demişti gülümseyerek.
'Sevgilim' mi?
"Ah, evet. Birlikte yaşadığım kişi sevgilim oluyor işte. Beş yıl olacak neredeyse."
Çok sevindik. O hâlde, aşka olan yaklaşımını öğrenebilir miyiz?
Kollarımı omzuna atmış ve biraz daha sarılmıştım esmerime. Köpek gibi özlediğim okyanus kokusunu içime çekmiş, gözlerimi kapatıp anın keyfini çıkarmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
war of hormone ✓
Fanfictionhormonların savaşında büyük bir penisin varsa 31-0 öndesindir texting, düzyazı hate love