Athanasia Reiss
yarım saat önce
''Gerçekten bu kadar asker sadece bir kişi için mi baba?'' diye sordum, merakıma yenik düşerek. ''Evet kızım, her şeye karşı tedbirli olmak gerekir. Ne ile karşılaşacağınızı bilmiyoruz.'' Nasıl yani, babam bizimle gelmeyecek miydi?
''Anladım, baba. Peki sen, gelmeyecek misin?'' diye sordum, korka korka. ''Hayır gelmeyeceğim. Biliyorum eğitimini bitirmedin ama zorundasın Athanasia. Ben sana güveniyorum, kendine güvenmeni istiyorum.'' Dedi, kendinden emin bir şekilde.
Pekâlâ, deli gibi korkuyorum ama yine de insanın içindeki merak duygusu bastıramıyor. Nasıl biri, neye benziyor, gerçekten kötülük mü yapıyor bilmek istiyordum.
Askerler hazırdı. Gitme vaktiydi. Babam gelmese bile abim ve korumam Marin gelecekti. İkizim de gelmek istiyordu fakat birkaç gündür hasta olduğu için gelmesine izin vermediler. Olsun ya, hâlâ Marin ve abim Alan benimle.
Kapıdan üçümüz birlikte çıktık ve son kez dönüp Kral Ace'e baktım. Yüzünde çok fazla duygu vardı, tıpkı benim yüzüm gibi. Endişeli olduğu kadar gururlu duruyordu. Ve ben ise o gururu kırmak istemiyordum. Bu işi ne pahasına olursa olsun halletmeliydim.
~~~
şimdi
Kalbim deli gibi atıyor.
Karanlık Büyü'nün etkisi üstümden kalkalı 15 dakika oldu ve o 15 dakika cehennem gibiydi. Şimdi ise bana bu cehennemi yaşatan kişi ile karşılaşacaktım. Merakım köküyle beni terk etmiş, yerini korkuya bırakmıştı. Fakat hâlâ ayaklarım gidiyordu.
Bu sokağı dönünce varmış olacaktık ama bunu istediğimden emin miydim, bilmiyorum. Durdum. Marin bana baktı. ‘’İyi misiniz Prenses Athanasia?’’ diye sordu. Normalde birbirimize ismimizle sesleniyorduk hatta bana ‘’Athy’’ bile diyordu ama şu an abim ve diğerleri vardı. ‘’İyiyim’’ diye mırıldandım.
Önden ordunun bir kısmı arkalarından biz ve bizim arkamızdan ufak bir ordu daha geliyordu. Öndeki birinci ordu sokağı döndü ve durdular. Arkalarından biz sokağı döndük ve evet hiçbir şey göremiyordum.
Şövalyelerin bir kısmı durdu, bir kısmı o yagrise doğru yürüyordu. Çok merak ediyordum. Yerimde bile duramıyordum. Parmak uçlarıma çıktım ve tek gördüğüm şey sarı saçlardı. Benim saçlarıma benziyordu ama daha özensizdi.
Abimin bana baktığını fark ettim. Dönüp ona baktım. Yüz hatları kasılmıştı. ''Kalbin?'' dedi, ''Büyüyü kullanıyor mu?'' Nasıl olduğum zerre umrunda değildi. Tek derdi o yagrisi -ki büyük ihtimalle erkekti- yakalamaktı. Saldırmak istiyordu ve doğru zamanı bekliyordu.
Başımı iki yana salladım. Onu daha net görmek istiyordum. Parmak uçlarıma çıktım fakat yine bir şey göremiyordum.''Bana muhatap olacağım birini gösterin.''
Bu kalın ve güçlü, kendinden emin bir ses, tüm sokağın nefesini kesmesine yetti.
Bu ses kalbimin yerinden çıkmasına yetti, arttı bile. Ellerimin titremesine engel olmaya çalışırken tüm gözlerin abime döndüğünü fark ettim. Buradaki en üst yetkili oydu.
Abim ağır adımlarla yürümeye başlamıştı. Marin tedirgin bir şekilde hareketlenmişti. Ben ise... İçimde bir his, daha önce hissetmediğim bir his kabarıyordu. Her zerremde hissediyordum. Cesaret miydi, emin değildim ama o an bir şey oldu ve dudaklarımdan ''bir saniye-'' döküldü.
Ha- ben az önce ne dedim?? Tüm bakışlar üstüme dönmüştü ve en son abimin mavi alevini andıran gözleri bana döndü. İşte şimdi bitmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz Işığı
FantasyAydınlık ve Karanlık'ın şehveti. Büyü dolu bir evren. Macera dolu bir aşk hikayesi. "Tek sorun güçlerimiz mi? Tek sorun senin gücünün bana zarar vermesi mi sanıyorsun. Yanılıyorsunuz Bay Harvey! Asıl sorun senin kalpsiz oluşun." Bu serüvene seni de...