Rae Harvey
Günler günleri, aylar ayları klişesi gibi bir hayatta yaklaşık üç-dört aydır normal insan hayatı yaşıyorum. Böyle yaşamayı hiçbir zaman sevmedim fakat bana her daim itaat edecek insanlar, bu can sıkıcı insan hayatımın sıkıntısını biraz da olsa alıyor.
Ağır adımlarla kapıyı açtım ve bar kısmına çıktım. Küçük kapıyı iterek açtım ve masalar arasında ağır adımlarla yürümeye başladım.
İnsanları okumak çok basit bir şey. Soldaki masada kazandığını belli etmemeye çalışan ama gözlerindeki gülümsemeyi benim beş metre uzaktan anlayabileceğim kadar belirgin eden bir adam oturuyor. Onun önündeki masadaki adamların hepsi kaybettiğini düşünüyordu. Biri o kadar soğuk ter döküyor ki ben bile hissetmiştim.
Bu insanlara kafa yoramayacak kadar yoğundum. Ağır adımlarla dış kapıyı ittirdim ve dışarı çıktım. Sıcacık güneş tüm tenimi kavurmasına izin vermeden gölgelik bir yere geçmem en mantıklı karar olabilirdi.
Ağır adımlarla en sevdiğim ağacın altına yürürken bisikletiyle gazete dağıtan küçük insan çocuğu gözüme çarptı.
Çocuğun adamlara verdiği gazete ne kadar dikkat çekici olabilir de adamlar bu kadar şaşırmış olabilirdi ki. En fazla bayii sonuçları umurlarında olurdu. Yine de işimi bu sefer riske atmak istemedim ve yolun karşısına geçtim.
Çocuk, bana doğru bisikleti sürerken bir anda önüne atlamam ile ani fren yapması ve ayaklarını yere sürtmesi bir olmuştu. Gözlerini sıkıca kapatmış ellerini direksiyona kilitlemiş bir şekilde tam önümde durmuştu.
Önce tek gözünü ardından diğer gözünü açıp derin bir nefes verdi. Direksiyonu bıraktı ve sol koluyla alnındaki teri silerken derin bir nefes verdi. Ardından bana doğru başını kaldırdı.
"Deli misin abi ya az daha sana çarpıyorum ya!" dedi ince bir ses. Kız mıydı? Bunu nasıl fark edememiştim. Hatları belli değildi ve kafasında şapka vardı. Sürekli buraya erkek çocuğu gazete getiriyordu. Bu beni birkaç saniye düşünmeye ve duraksatmaya itmişti.
Ciddi bir yüz ile kıza bakmaya devam ettim ve boyuna gelmek için ellerimi direksiyona koyup biraz daha eğildim. "Yenisin ve beni tanımıyorsun." diye kıza doğru fısıldadım. Kızın yüzünde alaycı bir ifade oluştu.
"Seni tanımama gerek mi var? Olsaydı tanırdım zaten, demek ki yokmuş." diyip ince sesiyle kulakları kanatan bir kahkaha attı. Bu kız, benim küçüklüğümü hatırlatmış ve içimde belli belirsiz bir gülümse ihtiyacı doğurmuştu.
"Ahh~ bundan sonra tanısan iyi olacak, insan çocuğu" diyerek kafasındaki şapkanın ucundan tutup aşağıya doğru çekerek saçını bozmuş bulundum. "Heeey ne yapıyorsun abi oofff!" diyerek karşı çıkmaya ve elimi itmeye çalışmıştı.
Yavaşça şapkasını bıraktım ve yeniden doğruldum. Kız tip tip bakmaya devam ederken yavaşça elimi uzattım. "Rae Harvey, aklında tutsan iyi edersin. Bir daha beni gördüğünde önüne atlayacağımı unutma." dedim elimi sıkmasını bekleyerek. Tabii ki de öyle bir şey olmadı.
Küçük kız, dil çıkarıp elimi geriye doğru itti. "Memnun olmadım, Rae!" dedi cırtlak sesiyle. Hafifçe kaşlarımı kaldırdım ve elimi geri çekip şaşırmış rolü oynadım. "Rae mi?" diye şaşkın şaşkın sordum. "Tabii ya, Rae. Başka ne deseydim ki, Harvey Bey Paşa Hazretleri mi?" diye gülerek konuştu.
Sessizce güldüm ve yavaşça geri çekildim. "Yeter bu kadar sohbet, gazetemi ver de yoluna git." dedim gazetelere doğru hareketlenerek. Kız çocuğu, hızlı hareketlerle bir tane gazete çıkardı ve elime tutuşturdu. Cebimden çıkan üç-beş kuruşu kıza verdim. Hızlıca sayıp para üstünü vermeye çalışınca reddettim. Bir de para üstü mü alacaktım bacak kadar insan çocuğundan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yakamoz Işığı
FantasiaAydınlık ve Karanlık'ın şehveti. Büyü dolu bir evren. Macera dolu bir aşk hikayesi. "Tek sorun güçlerimiz mi? Tek sorun senin gücünün bana zarar vermesi mi sanıyorsun. Yanılıyorsunuz Bay Harvey! Asıl sorun senin kalpsiz oluşun." Bu serüvene seni de...