Susmuştum. Kendi sessizliğime bırakmıştım kendimi. Etrafımda olacakları izlemek istemiştim sadece. Eskisi kadar konuşmuyordum artık. Odamdan çıkmayıp saatlerde düşünüyordum. Nasıl kurtulurdum?
Ailem bu halim karşısında beni psikoloğa götürüp duruyordu. Okula gitmememin en doğrusu olduğunu söyleseler de ben okula gitmek istemiştim. Üç gün evde kendimi toplayıp okula gitme düşüncesine kendimi alıştırmaya çalışıyordum. Gitmesem ne olacaktı sanki? Ne kadar kaçabilirdim bu durumdan?
Evde kaldığım bu üç gün kimse beni aramamış, mesaj atmamıştı. Kimse yoktu yanımda. Destek olacak, beni dinleyecek kimse yoktu. Ama kimse arayıp rahatsız da etmiyordu. Bu olayların yatıştığını, unutulduğunu mu gösteriyordu? Rahatlamalı mıydım? Hayır. Aksine daha kötüydü. Okula gittiğimde içlerinde biriktirdikleri öfkeyi yüzüme kusacaklardı. Böylesi daha acıtıcı olacaktı benim için.
Okul sabahı hazırdım. Kendime inanmalıydım. Yapabilirdim. Bok çukurunda çırpınacaktım evet ama bitecekti, ben bitirecektim. Babam beni servisten aldığını artık beraber okula gideceğimizi söylemişti. Okul yoluna girdiğimizde beni sevdiğini söyleyen babamın gözlerine bakıp onu ne kadar sevdiğimi bi kez daha anlamıştım. Ne kadar güveni sarsılsa da bu 3 gün içindeki halimi görünce daha fazla üstüme gelmemişti.
Okulun önüne geldiğimde beni hem çocukluk arkadaşım hemde okul arkadaşım olan Bartın karşıladı. Bana konuyla ilgili bir şey söylemedi, eleştirmedi, yargılamadı. Sadece kimseye aldırış etmeden yürümemi söyledi. Bu beni biraz iyi hissettirdi.
Bahçeden içeri girdiğimde meraklı gözlerin üstümde olduğunu fark ettim. Herkes bana bakıp birbirine bir şey söylüyordu. Bartın da hemen gitmişti zaten. Ne sanmıştım ki? Yanımda olacağını mı? İçimde her an biraz daha büyüttüğüm çığlıklarla onların arasından yürümeye çalışıyordum. Bunların olacağını biliyordum. Ama yaşamak daha fazla acıtıyordu canımı.
Sınıfa girdiğimde herkes yanında boş olan sıralarını bir şekilde doldurdu. Kimisi çantasını koydu kimisi arkadaşını çağırdı yanına. Her yer doluydu. Kendime tek kişilik bir sıra çekip oturdum. Bir süre sonra sınıftan içeri büyük sürtük girdi. Sinirlerimi bozmak için fırsat kolluyordu zaten. Şafak'ın yanına doğru ilerledi. Maalesef ki o lanet sesi duymama engel olamadım.
'Merhaba Şafak. Naber bebeğim? Ama tabi iyi olamazsın değil mi? Böyle yüzsüz rezillerin içinde insan nasıl iyi olur? Bari okula gelmeseymiş.' dedi Şule. Gözlerimi devirdim.
Neden hiç bir şey söylemeden sadece bakıyordum? Hadi kalksana yerinden! Neden ona sadece bakıyorsun? Hayır yapamazdım. Neden bilmiyordum ama bir şey bana engel oluyordu. Belki yanımda kimse olmadığından, belki de artık yorulduğumdan. Her an sanki daha zor oluyordu katlanmak. İnsanların nefretli bakışlarını görmek. Halbuki konuyla hiçbir ilgileri yoktu. Onlara noluyordu?
Beden dersi için üstümü değiştirecektim. Soyunma odasına girdiğimde Şule'nin de içeride olduğunu gördüm. Aldırmadan eşyalarımı koltuğun üzerine koydum. Dolabımı açıp içinden eşyalarımı çıkartıp giymeye başlarken sütyenimin askısının koptuğunu fark ettim. Allahtan ne olur ne olmaz diye dolabımda yedek kıyafet veya iç çamaşırı bulunduruyordum. Dolaptaki sütyeni alıp kabine girdim.
Kabinden dışarı çıktığımda Şule'nin yanındaki kızlara 'Kızlar biliyor musunuz bazı kızlar erkeklerle yattığı yetmiyormuş gibi çok başka şeylere de başlamışlar.' dediğini duydum. Devamına katlanamayacağımı düşünerek o fahişeye omuz atıp soyunma odasından çıktım.
Yemek saatiydi. Yemekhaneye inip yemeğimi almak için tepsiyi aldım. Tek tek yemeklerimi aldıktan sonra yemek için kendime oturacağım bir masa bulmaya çalışsam da kimse yanında beni oturtmuyordu. Bende kendime pencere kenarını seçtim. Tepsiyi pencerenin mermerinin üzerine bırakıp ayakta yiyebilirdim. Hem zaten otur otur bacaklarım ağrımıştı. Öyle değil mi? Evet evet ağrımıştı.
Pencereye doğru ilerlerken Feyza nın tepsime yaptığı darbeyle her şey yere saçıldı. Bunu bilerek yapmıştı. Adi sürtük! Feyza Şule'nin çok yakın arkadaşıydı. Bunu yapmasını ona kesin Şule söylemişti. Toparlayabildiklerimi toplayıp tepsiyi alıp gittim. Sanırım yemek yiyebilmem için en uygun alan okulun malzeme deposunun ordaki merdivenin altıydı. Oraya hizmetlilerden başka kimse uğramazdı. Yemeğimi yiyip derse girdim.
Bahçede tek başıma otururken birden arkamda duran erkek topluluğunun sesini duydum.
'Olum biliyor musunuz lan Alvina'nın sütyen askılarını çekip bıraksak tek ses değil çift ses çıkarmış. Çift sütyen takıyormuş. Sırf göğüsleri büyük görünsün diye.' deyip kahkaha atmaya başladılar. Konuşmanın devamında 'Şule' kelimesini yakalayabilmiştim sadece. Tabi ya. Başka kim böyle bi dedikodu çıkarabilirdi?
Acaba beni görmüşler miydi? Duyduğumu bilerek mi söylemişlerdi?
Hemen oradan kalkıp gittim. Neden bunu yapıyorlardı ki? Bu anlamsız saçmalık ne zaman bitecekti?
Sanırım Şule ben soyunma odasına girerken elimdeki sütyeni görüp yanlış anlamıştı. Ya da anlamamıştı. Bilmiyordum. Tek bildiğim bu dedikoduyu onun çıkardığıydı. Zaten hakkımda yalan yanlış şeyler söylemek hobisi haline gelmişti.
Çok dolmuştum. Her şey üst üste geliyordu. Ama bunu okuldakilere yansıtamazdım. Yoksa bu halimden keyif alırlardı. Bütün duygularımı biriktirip evde patlamak için içime atmıştım.
Eve gittiğimde kendimi direk yastığımla kavuşturdum. Tavanı izlemeye düşünmeye başladım. Ben bu insanlara ne yaptım? Hiçbirine bir kötülüğüm dokunmamıştı. Ama bu onların umurlarında değildi. Tek yaptıkları kendi hayatlarındaki boklukları benim hayatımla uğraşarak unutmaya çalışmaktı.
Okulda içime attığım üzüntüleri, kızgınlıklarım gözlerimden düşüyordu yavaş yavaş. O kadar çok ağlamıştım ki artık ağlamaktan yorulmuştum. Kafamı yastığa gömdüm ve susmaya çalıştım ama elimde değildi. 1 günde tüm hayatım mahvolmuştu. Hemde en yakınlarım tarafından.
Sen nasıl bi kızsın ki arkadaşın hakkında böyle dedikodular çıkarıyorsun? Erkeklere nasıl çift sütyen takıyor dersin? Bir insanın bu kadar iğrençleşmesini kaldıramıyordum. Ki bu insan benim eski dostumsa.
Hayır deyip yalanlayamadım hiçbir şeyi. Gerçekleri anlatamadım kimseye. İnanmazlardı. Kimse yoktu beni savunacak. Hiçkimse ağzını açıp 'Yapmamıştır.' demedi. Sadece güldüler. Sadece konuştular. Sadece eğlendiler. Bi şey diyemedim. Hayır desem ne olacaktı sanki?
Bunları düşünürken yavaş yavaş gözlerim kapandı.
Uyandığımda Taner'in mesaj attığını gördüm.
'Merhaba sevgilim. Evet biliyorum sevgili değiliz. Sadece sen benim için öylesin. Biliyorum bugüne kadar sana olan ilgimin farkına hiç varmadın. Evet seni seviyorum. Hep sakladım senden. İlk gördüğüm andan beri seviyorum. Bu bir hata biliyorum ama seviyorum işte. Söz geçiremiyorum kalbime. Sana seni severek zarar verdim. Özür dilerim her şeyim. Bunu sana yapmamalıydım. Sen bunların hiçbirini hak etmedin. Bunları sadece sana açılamadığımdan bir gün pişman olursam diye korktuğumdan söylüyorum. Seni seviyorum. Herkese her şeye rağmen seviyorum. Hiçbir şey umrumda değil. Ben senin için hiç yokum, olamam, biliyorum. Ama şunu bil ki sen benim uyanmaktan korktuğum tek rüyamsın Alvina. Eğer o gün yüzünü görmek uğruna seni yemeğe çıkarmasaydım şimdi bunların hiçbirini yaşıyor olmazdın. Seni incittiğim için beni affet.'
Bunun karşısında ne tepki vermeliydim?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İÇİMDEKİ UÇURUM
Chick-Lit"İnsanlar nasıl bu kadar çabuk değişiyordu? Daha dün senin için ölüp geberen insan bugün hayatını mahvetmek için elinden geleni yapıyordu." "Susmuştum. Kendi sessizliğime bırakmıştım kendimi. Etrafımda olacakları izlemek istemiştim sadece. Eskisi ka...