25

1.1K 115 67
                                    



Maça bir haftadan az bir süre kalmıştı. Bu süre zarfında denk geldikçe Chan'la çalışıyordu, kendisi ısrar edip duruyordu. Çalışmamız dışında ise aramızda bir iletişim yoktu. Geçen akşam Hyunjin ve Jisung ikilisi geldiğinde topluca oturup konuşmuştuk ama yine birbirimizle bir muhabbet etmemiştik.

Kendini uzak tutan taraf bendim bu sefer. Nereye kadar kaçacaktım bir fikrim de yoktu. Bu Chan'ın geri döneceğine olan inancımda günden güne yok oluyordu. Gerçekten de buraya temelli dönmüş gibiydi.

Ofladım oturduğum yerde. Nefeslerim düzene girmişti sonunda. Yaklaşık 40 dakika boyunca Chan'la çalışmıştık. Bu çalışmalar arasında kaç kere ona vurduğumu bilmiyordum bile. Sanki yıllardır içimde biriken üzüntüyü bu şekilde atmıştım.

Tabii bugün yanlışlıkla kaşını patlatmamış olsam daha iyi olabilirdi.

Yine de pişman değildim.

"Geldim."

Duyduğum sesle elimdeki şişeyi kenara bırakırken, Chan da elinde tuttuğu pamukla içeriye girmişti. Hemen peşinden Changbin de girdiğinde sırtımı duvara yasladım.

"Hayırdır, işi ciddiye bindirmişsiniz?"

Changbin çatık kaşlarının altından sertçe bize bakarken omuz silkip "Öyle oldu." dedim. Ona hâlâ Chan'la olan durumu anlatmadığım için niye Chan'a karşı böyle olduğumu anlamdıramıyordu.

"Ne demek öyle oldu Minho?" Bakışlarını Chan'ın yarılmış kaşından çekip bana çevirdi. "Bu durum ilk defa olsa tamam ama üçüncü artık. Her gün ya bir yeri morarıyor ya da kanıyor." Chan'a döndü bu sefer. "Sen de salak mısın da izin veriyorsun?"

Chan ayakta durmayıp aramızda mesafe bırakarak yanıma oturdu. "Öyleyim galiba abi." dedi. Sesi sakin çıkıyordu çünkü o da alışmıştı. Bilerek yaptığımı da biliyordu.

"Allah'ım çıldırtırsınız siz adamı." Changbin bir eli belindeyken oflayıp devam etti. "Ben çıkıyorum şimdi bir işim var. Sizde hastaneye mi gidiyorsunuz ne yapıyosunuz halledin şu işi. Bantlamakla geçmez o yara, dikiş atsınlar."

"Tamam, merak etme sen."

"Mümkün sanki böyle bir şey." Changbin dediğime göz devirip odadan çıkarken istemsizce güldüm. Bu tavırları komiğime gidiyordu.

Changbin söylene söylene odadan çıktıktan sonra yan bir bakışla yanımda oturan adama baktım. Pamuğu kaşına bastırmış buruşuk suratıyla yere bakıyordu. Bu hali bi yandan gözüme tatlı gelirken bir yandan da vicdanımı sızlatmıştı.

Vuruyordum iyi hoş ama sonra pişman olmadan edemiyordum. Bu durum da ona karşı gün geçtikçe yumuşamama sebep oluyordu.

Düşündükçe şimdi böyle olmamız da onun bir suçu olmadığını da biliyordum. Çocuktuk, beni ciddiye almamış olabilirdi. Zaten garip bir şekilde tanışmıştık, sonrası da güme gitmişti.

Şanssızdık bir nevi.

"Ben hastaneye gideyim o zaman."

Ortamdaki sessizliği Chan bozarken daldığımı da öyle fark ettim. Kahveleri üzerimdeydi. Kaşı kanamaya devam ediyordu.

Gözünün altından yanağına doğru süzülen kanı görünce yönümü ona doğru çevirip elimle yanağını sildim.

Chan aniden yaptığım şeyle şaşırıp bana bakarken "Ver pamuğu." deyip kan bulaşmış elimi kaşındaki eline götürdüm. Bir şey demeden pamuğu parmaklarımın arasına bırakırken "Yenisini getirseydim." dedi.

Sesini bu kadar yakından duymak bir anlığına içimin titremesine sebep olurken gözlerimi kahvelerine çıkardım. Ne kadar düz bir ifadeyle dursa da oradaki bakış aklımı bulandırmaya yetiyor, beni beter ediyordu.

scary love | minchan Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin