-FİNAL-
"Aşkım okyanus kadar derin,
Bana boğulmuyor musun?
Sadece sana verdiğim her sevgiyi biliyorum,
Sonsuza kadar senin.""Jungkook yok."
Taehyung, endişeyle sarıldığı telefonun ucundan Rose'ye sakince bildirirken saat ona geliyordu ve biliyordu ki Jungkook dün akşamdan beri yoktu. Dün doğum günüydü Jungkook'un, özel bir şeyler yapmak yerine, özel biriyle evinde özel biri için aldığı şarap eşliğinde kutlamak istemişti, ilerleyen saatlerde ise güvenlik tarafından çalan kapıyla bölünen öpüşmelerine Jungkook öfkeyle kalkmış, aşağıya inmişti. Taehyung onu beklemişti ama şarabın verdiği çakırkeyiflik onu ele geçirerek uyuyakalmasına neden olmuştu ve sabah kalktığında hala gelmemiş olan Jungkook için ne yapması gerektiğini bilememiş, haliyle de endişelenmişti. İlk olarak güveliğe sordu ancak güvenlik ona elden teslim edilmesi gereken bir postayı ona verip okuduğunda ona biraz bekleyip taksiye binip gittiği bilgisini vermişti. Bunun haricinde elinde başka hiçbir detay yokken endişesi onu yavaş yavaş ele geçirmeye başlamıştı.
İlk başta Rose'ye sakinliğini koruyarak alacağı cevabı bile bile onlarla olup olmadığını sordu, tahmin ettiği cevapla da artık endişesini dile getirmek durumunda kaldı.
Rose duyduğu şeyi idrak edemediği için şirkette yaptığı kahveyi bırakıp mutfaktan çıkarak DSP'nin boş koridorunda yürümeye ve düşünmeye başladı. Düne kadar her şey normalken bir anda Jungkook'un kayboluşu karşısında nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu.
Ensesindeki saçları toparlayarak sol omzundan attı ve "Nasıl yok, anlamadım?" diye sorarak Taehyung'un yeniden açıklamasını umdu.
"Yok işte. Dün akşam kapı çaldı, kişiye teslim kargosunu almaya indi, ben de uyuyakalmışım. Telefonunu da evde bırakmış..."
"Bekle bir saniye, kavga falan etmediniz değil mi? Bazen çekip gidebiliyor ama telefonunu yanına almadığı hiç olmamıştı."
"Kavga etmedik, aksine çok iyiydik. Dört gündür yoktum, geldiğimde biliyorsun işte sen de oradaydın. Sen gittikten sonra Jungkook'la Hoseok Hyung son kayıt ettiği şarkı üzerinde sohbet ettiler, bir süre sonra Yoongi Hyung geldi onunla çalışmaya başladılar, sonra eve gittik seviştik, biraz konuşup şarap içtik, öpüştük falan... Sonra kapı çaldı ve ortadan kayboldu..."
Tırnaklarını ucunu hafifçe, endişeli olduğu zamanlarda dişleyen Taehyung, uzun zamandır bunu yapmadığı için kendini garip hissetti. Bütün hayatını değiştiren o davadan sonra stresli olduğu tek durum Jungkook'la ilişkilerini açıklama konusunda ettiği kavgaydı ve şimdi ondan daha kaygılıydı çünkü sebepsiz yere ortadan yok oluşunu mantığa sığdıramadığından kafasında kurmakta zorlanmamıştı.
"Bir şey olmadığına emin misin?" diye sordu Rose, masasındaki çantasını kapıp acil çıkıştaki merdivenleri hızlı olsun diye otoparka koşturmuştu.
"Gerçekten iyiydik. Bizimle ilgili bir problem olduğunu düşünmüyorum."
"Tamam." dedi ve mantıklı düşünmeye çalıştı "Ben Jimin'i de alıp geleceğim. Programın varsa Seokjin'i aramayı unutma."
Taehyung telaştan öğleden sonraki bir etkinliğe katılacağını unutmuştu bu yüzden kapattığında doğruca Seokjin'i arayarak durumu anlattı. Sürekli programlarını iptal eden biri değildi ve eskiden böyle yaptığında büyük tepkilerle karşılaşırdı ama şuan telaşlı olduğu için hiçbir şey fark etmedi, fark etse de Seokjin, menajeri olarak durumu anlayışla karşılamıştı hatta yanına gelmek için şirketten çıktığını söylemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Baptise in your thighs | taekook
Fanfiction"Seni güneş batana kadar ayık tutacağım." - 18.03.2022 For @thvinwonderland & @jeonvth