Zihnimde o kadar ses var ki, boğazıma dolanıp nefesimi kesiyor. Buna dayanamayacağımı çok öncesinden biliyorum. Tam da tahmin ettiğim gibi; dizlerimin bağını çözüp beni yere çekiyor bu his. Bu bir savaş ve vazgeçersem kaybederim. Kaybetmek istemiyorum, hayır, bu şekilde değil. Bu sefer değil.
Siyah saçlı kadın ona uzandı, çenesinden tutup kendine çevirdi ve öpmek için ayakları üzerinde yükseldi.
Hayır! Zihnimdeki ses mümkünmüş gibi daha çok yükseldi. Hayır, buna izin veremez.
Tüm sesler sustu, zaman yavaşladı, çaresizce onları engelleyecek bir şey bulmaya çalıştım.
Zamanım çok hızlı tükendi ve dudakları birleşti.
Hayır, o beni seviyor. Gözlerim yandı, boğazım düğümlendi, ayakta kalmak için duvara yaslandım. Öyle söylemişti. Bu da mı yalandı?
Kadının kahve gözleri aralandı ve düşüncelerimi duymuş gibi direkt beni buldu. Gözlerinde şeytani bir şeyler dolandı.
Nefesimi toparlamaya çalıştım ve hızla doğrulduğum yatağa geri yatıp tavana öylece baktım. Sadece bir rüya, hoş olmayan bir rüya. Muhtemelen bir saate kalmadan çoğunu unutacağım ama günümün kötü başlamasına neden olduğunu inkar edemem.
Bugün Adaline'ın davası görülmeye başlanacak ve ben tanık olarak sadece bugün mahkemeye çağırılacağım. Aslında içimden Adaline'a tazminat davası açmak da geçiyor, yalan söyleyemem ama Matt ile yaptığım üç dakikalık konuşma sonucunda buna değmeyeceğine ve enerjimi buna harcamanın gereksiz olduğuna karar verdim.
Andy'nin beni Tanık Koruma Programı'na dahil etmeye çalışmasının üzerinden bir buçuk hafta geçti, annemleri arayıp Başhekim Yardımcısı olduğum için yanlarına gelemediğimi söyleyip aramı düzelttim, başımın arkasındaki yaram neredeyse tamamen geçti, hastaneye geri döndüm, sağlık çalışanı olduğum için yıllık influenza aşımı bile oldum ama Andy'i o günden sonra bir daha görmedim.
Bugün Andy'i göreceğim, onu görecek olmamın beni anlamlandıramadığım bir hisse baş başa bırakmasını beklememiştim. En son üniversitedeyken birini göreceğim diye heyecanlanmıştım. Bundan çıkarttığım sonuç şu; ya benim ruhum ve hissedebildiğim her duygu ölmüş ve en ufak bir şey bile beni aşırı heyecanlandırıyor, ya da Andy ne kadar kaba ve söylediklerine uymayan hareketler yapsa da ondan öylece vazgeçmek istemiyorum. Andy'e hislerimi inkar etmeyi uzun zaman önce bıraktım, şimdi sadece kalbimin kırılmamasını umuyorum ve bu biraz acınası.
Saat henüz beş buçuk olduğu ve mesaim bir saat sonra başlayacağı için elimi yüzümü yıkadıktan sonra bolca su içtim, sonra kahvaltıyla beraber kahve hazırladım. Normalde bu saatte kahvaltı yapınca normalden çok daha kısa sürede acıkıyorum ama kuvvetlenmeliyim. Göbek yapma planım yok, asla, ama güçlenmeliyim. Bu yüzden kahvaltıyı atlamayı bırakmalıyım. Tahmin edersiniz ki sabahın köründe iki haşlanmış yumurtayı tekte yemek midem için beklenmedik bir şey.
Kahvemi bitirdikten sonra şişmiş karnıma söylene söylene üstümü giydim. Mahkemeye giderken giymek için ayrı bir takım aldım ve askısından tutarak Tesla'ma bindim, askıyı kapının üst tarafındaki tutma yerine astım. Aslında bugün mahkemem olduğu için büyük ihtimalle ameliyata girmeyeceğim, en azından günün ilk yarısı, bu yüzden sevdiğim scrubslarımdan birini de giyebilirdim ama evden çıkmışken dönesim hiç ama hiç yok.
Hastaneye ulaştığımda dolabıma takımın askısını astım ve taytımla kazağımı çıkarttım. Mads gelip de çatımda kahve içtiğimiz gece hava sıcaktı ama sonraki günlerde inanılmaz hızlı biçimde sıcaklık düşmüştü, hele Andrew Stroke bulunduğundan beri daha da düşerek 10 derece bandına inmişti. Soğuğu severim ama bugün hava durumu güneşli gösteriyor ve işime geldiğini inkar edemem.