BÖLÜM 12 : CAN YAKAN GEÇMİŞLER

5 1 0
                                    

“Geçmişte yaşananlar geleceğe taşınmazlar.”

 

Gökyüzünde hiç yıldız yoktu, gökyüzü kızıla bürünmüştü ve hala kar yağıyordu. Karnıma çektiğim bacaklarıma daha sıkı sarıldım. Bilincimi kaybetmiştim sonrasında ise gözlerimi odada açmıştım. Pencereden esen hafif rüzgar içimi titretti.

Sadece gökyüzüne bakıyordum, belki bir yıldız, belki ay görürüm diye. Ama yoktu ve ben kabullenmek istemiyordum. En zoru da buydu kabullenememek, mesela hiç kabullenememiştim beni sevmemesini. Ama umurumda değildi artık, orada ölmüştüm sanki ailemin beni unuttuğunu söyledikleri anda.

İnsan bir kelimeyle de ölürdü, bir cümleyle de, söylenilen sözcüklerin bizim zaaflarımıza ne kadar hitap ettiğine bağlıydı.

Ailem zaafımdı, yaşama sebebim, umudum, her şeyim. Sağ gözümden damlayan yaşı kolumun tersiyle sildim. Neden zordu?

Neden hep kırılan, üzülen ben oluyordum?

Daha ne kadar acı çekecektim?

Acılarım sırtımda kambur olurken korkuyordum, ailemin beni unutmasından korkuyordum. Bir gün gözlerimi kapattığımda zihnimde belirmedikleri bir anı yaşamak istemiyordum. Deli gibi korkuyordum  unutulan olmaktan da unutan olmaktan da. Zihnim güçlüydü, biliyordum çünkü çocukluğumda yaşadığım en küçük anılarımı bile hatırlıyordum.

Ama zaman, zaman katildi bizi kandıran ve güzel anıları bizden çalan hırsızdı. Bundan kaçmak imkansızdı, burada nefes aldığım her salise, zaman aleyhime işliyordu.

 Ölmeyi diledim, sanki ben ölürsem zaman duracakmış gibi.

Kapı sesini duydum ama arkama dönmek yerine çenemi dizlerimin üzerine yasladım. Gelen kişiyi tahmin edebiliyordum ama kimseyi görmek istemiyordum, çalmışlardı hayallerimi de umutlarımı da içimdeki yıldızları da.

Dışarıda güneş doğsa bile bana yansımayacaktı, benim içimdeki güneş bir daha doğmamak üzere batmış yıldızlarım ise koparılarak alınmıştı. Yıldızların yeri boştu, her boşluk kalbimde yeni bir yara olarak kazınıyordu ruhuma.

“Biliyorum, zor....”

Kapının önünde duran kişi sonunda yanıma gelmeye karar verdi, yatağın üzerine oturdu. Pencerede otururken bacaklarımı aşağıya sarkıttım. Şimdi atlasam, ölmezdim ama acı çekerdim, sanki çekmiyordum da.

 Ruhum acıyordu, hiçbir acı canımı bu kadar yakamazdı sanırım. Ruhum acıyla kıvranırken, yapabildiğim tek şey sessizce gözyaşı akıtmaktı.

Oturan kişi iç çekti. Gözlerimi kapattım ve bacaklarımın donmasına aldırmadan soğuk havayı ciğerlerime çektim.

“Ben, seni anlar mıyım bilmiyorum çünkü hiç aile sevgisini tatmadım.”

Sözleriyle başımı ona çevirdim. Eliyle yanını işaret etti. Sadece baktım, bu sefer duvar yoktu sadece kendi benliği vardı. Bana güveniyordu, içini açacak kadar belki de zaafını anlatacak kadar. Sessizce pencereden zıplayıp yanına oturarak bağdaş kurdum. Gözlerine bakmadan gözlerimi yatağın gri çarşafında gezdirmeye başladım.

“Ben.... ben hiç tatmadım senin tattığın sevgiyi. Çünkü ne annemi tanıdım ne de babamı.”

 Gözlerim çarşafta asılı kaldığında gözlerimi kapattım, bilmiyordum. Sesi hüzünlüydü ama yüzüne bakmadım, belki o da bakmamı istemezdi çünkü ben olsam ben de istemezdim, bana acıyarak bakmasını istemezdim. Başımı omzuna yasladım.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 14, 2022 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

KARANLIKTAKİ SIRHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin