three: kingdom of scarlet's

280 26 14
                                    

soobin sabaha uyandığında eski neşesi yine yerindeydi, hatta eskisinden daha neşeliydi belki de.

yatağından kalktığında elleri dün giydiği korseye -çocukluğundan bu yana sahip olduğu tek korse- gitti. bundan sonra artık hep korse giyecekti, hiç hoşlanmıyor olmasına rağmen. çünkü yeonjun ona yakıştırmıştı, giymeyecekti de ne yapacaktı. "eşim!" diye seslendi içerilere doğru. "efendim." çok geçmeden ses geldi. "lütfen bana bu korseye benzer birkaç korse satın al. choi krallığına her gidişimizde giyeceğim, bu şekilde ayarlar mısın?" eşi -min- başını sallayarak prense selam verdikten sonra korse almak için yola çıktı.

11 yılı yapayalnız geçirmişti, bundan sonra o yalnızlığı hissetmeyecekti. sevindi soobin, yeonjun'un onun karşısında parıldayan gözlerini düşündükçe daha da seviniyordu. en çok yeonjun için sevinçliydi, onunlayken bu denli mutlu oluşuna...

aklına dün geceki duruşları geldi. beline, evet evet, yeonjun soobin'in beline sarılmıştı ve resmen başı göğsündeydi. soobin'in kalbi hızlandı, aynanın karşısına geçti.

yüzü gülümsüyordu, gülümsediğinin farkında bile değildi. tanrı bilir nasıl görünüyordu dışarıdan, gören olursa deli der dedi kendine. tekrar güldü.

neden bu denli hızlıydı ki kalbi? yeonjun'u tahmin ettiğinden, hissettiğinden, bildiğinden daha fazla özlemiş olmalıydı demek ki.

mutluluğunu yanına alarak hazırlandı, kralın karşısına geçmek için. krallık işleri yoğundu ve o bir prensti, bu işlerle ilgilinmeliydi. her zamanki gibi işine önem vermeli ve en iyisini yapmalıydı.

yeonjun ise uyandığından bu yana sadece gülümsüyor ve dün geceyi düşünüyordu. dün neler olmuştu öyle, bu hissettiği de neydi?

özlem dedi kendince; o kadar özlemişim ki eskiden her zaman olduğumuz konum, şimdi yerini alınca heyecanlandırıyor.

yatağından çıkmak, krallık işleriyle uğraşmak istemiyordu. eskisi gibi soobin'le olmak ve ardından kalan vaktini işlere ayırmak istiyordu.

üzücü ki artık büyümüştü, artık tüm ve tek işi krallıktı. aklına bütün bunlar geldikçe içini mutsuzluk kapladı. gözlerini devirerek yatağından çıktı. ayakları yere basar basmaz kucağından bir yastık düştü.

dün gece sarılarak uyuduğu yastık, soobin'in kokusunun sindiği yastık.

gülümsemesi geri geldi, yüzü aydınlandı. "tanrım... bu mutluluk için teşekkürler." elinde -soobin kokan- bir yastık, kırmızı perdeleri sonuna kadar açık camdan güneşe bakarak fısıldadı. gerçekten de içinden gelen kocaman bir teşekkürdü bu, minnet duyuyordu tanrıya.

soobin'in geri gelişi hayatındaki en büyük mutluluktu, arkadaşlıkları en büyük hediyeydi.

yeonjun elini hızlanan kalbinin üstüne koydu. nasıl da özlemişti prensini, kalbi bile bağırıyordu. kafasının içindeki tek düşünce soobin'di.

bu sıradan bir arkadaşlık değildi.

yeonjun, hayatında soobin gibi birisinden çok soobin olduğu için çok mutluydu. mutluluktan fazla huzurluydu.

hazırlanmaya koyuldu, işleri yoğundu.

"biliyorsunuz, choi krallığının ziyaretini karşılıksız bırakamayız. ayarlayabildiğim en yakın tarihte iyi niyetlerinin karşılığını vereceğiz." diye konuştu kral choi. yeonjun babasının dediklerine gülümsedi, beomgyu abisinin mutluluğunu diğerlerinin aksine fark etti.

"ziyaret tekrarlanana dek olan süreçte prens soobin ile görüşebiliriz değil mi baba?" diye sordu küçük prens. abisini mutlu ediyordu sarışın prens, öyleyse abisi için onunla görüşme ayarlayabilirdi.

the dead kingdom of love ||yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin