Uzun boylu genç kardeşinin odasına girdiğinde henüz uyanmadığını gördü. Çokta sıra dışı bir şey sayılmazdı aslında fakat kardeşini uyandırmalıydı. İlk günden geç kalmasını istemezdi. Hafifçe kardeşinin yüzüne vururken aynı zamanda da adını sayıklıyordu. Küçük olanın bundan rahatsız olduğu mimiklerinden , hareketlerinden her türlü belli olurken kendisinin eğlenmediğini söyleyemezdi. "Yeter! Tamam kalkıyorum. Yeter ki lanet olası elini çek!" "Günaydın. Kahvaltı için bir iki şey aldım. Aslında bugün okuluna seni ben bırakacaktım fakat işim olduğu için çıkmam gerekiyor. Aldığım şeyleri yemeden çıkma. Okulunun konumunu da zaten sana attım. On dakika yürümen gerekiyor. Ben kaçar, görüşürüz Rinrin." Abisi her ne kadar taramalı tüfek gibi sözcüklerini sıralamış olsa da ne dediğini anlamıştı. Açılıp kapanan kapının sesini duyduğunda dahi yatağındaydı. Ne çıkası ne de bir şey yapası vardı. Yeni bir başlangıcın kendisine iyi geleceğinin düşündüğü için pişmandı. Uzun zamandır böyle bir şeyi düşlemiyor değildi fakat bu kadar ani bu kadar köklü bir şeyi tahmin edememişti. Her ne kadar öz güvenli ve sosyal birisi gibi görünse de aslında tüm bunların sebebi abisinin arkasında olduğunu bilmekten kaynaklanıyordu. Abi dışında ne bir arkadaşı olmuştu şimdi ye kadar ne de bir ortama gitmişti. Zaten onların temposuna da onlardan başka biri ayak uyduramazdı. Her akşam başka başka yerlerde mekanlarda takılır ve sürekli şehir değiştirirlerdi. Tabi bunların hepsi bir kaç gün önceye kadar böyleydi. Şimdiyse abisi işlerin hepsini kendisi yükleniyor ve kendisinin de hiç tanımadığı bilmediği bir ortama girmesini istiyordu. Kafasını toparlamalıydı böyle olmazdı. Eğer abisi ondan bunu istediyse kesinlikle yapacaktı en azından çabalayacaktı. Kalktı , favori playlistini başlattı ve banyoya ilerledi. Bilerek soğuk suda yıkadığı yüzünden damlalar akarken bir yandan da ıslak elleriyle ensesini ferahlattı. Havlu dahi olmayan banyodan çıkarken yüzünü t-shirtüne sildi.
Mutfak masasındaki poşeti açarak en sevdiği bir iki hamur işini ağzına attı. Ağzındakileri bitirmeye çalışırken yavaşça odasına geri döndü. Kıyafet kolisinin bandajını açıp tüm kıyafetlerini yatağının üstüne boşalttığında ise anında pişman oldu. Neden böyle bir şey yapmıştı ki? Gelince hepsinin toplaması gerekiyordu. Öfleyerek ihtiyacı olan kıyafetleri aldı ve giyinmeye başladı.
Evden çıkabildiğinde çoktan on dakika geç kaldığını gördüğünde ise abisinin attığı konumu incelemekle meşgul olduğundan bu ufak detayı çok önemsememeye kadar verdi. Paniklerse daha da geç kalabileceğinin fakrındaydı. Gerçi umurunda olduğu da söylenemezdi. En nihayetinde okul binasını buldu ve derin bir nefes alarak bahçeye doğru adımladı.
Sınıftaki tek ses olan hocanın konuşmasını kesmesinin sebebi oldu kapının tıklatılması. Cümlesinin kesilmesini umursamadan "Gel" diyerek seslendi sınıfın dışına. Sürgülü sınıf kapısı açıldığında görünen genç sınıfa doğru bir adım atarak konuşmaya başladı. "Ben yeni öğrenciyim de. Müdürün söylediğine göre sınıfım burasıymış." "Hmm... Sen Haitani olmalısın lütfen buraya gelerek kendini tanıt ve bir daha da geç kalmamaya dikkat et." Genç oğlan hocanın yanına ilerlerken tam olarak nasıl bir şekilde kendisinden bahsetmesi gerektiğini bilmiyordu. Her zamanki tanıttığı gibi tanıtsa bu insanlara karşı fazla mı ağır başlı davranmış olurdu? 'Yapacak bir şey yok ' diye geçirdi içinden ve ona bakan kalabalığa döndü, iki parmağı ile gözlüğünü düzeltti ve her zaman ki soğuk yüz ifadesini takındı. "Hocanın da söylediği gibi ben Haitani...Rindou Haitani..." Kendisi dahi daha sonrasında ne gevelediğinden pek emin olmasa da ona bakan bakışların değiştiğini fark edebiliyordu. Hocası tek boş olan yeri ona göstererek oraya geçebileceğini söylediğinde hafifçe başıyla onayladı ve ilerlemeye başladı.
Bakışlarının diğerlerinden daha farklı ve sert olduğu anlaşılan çocuğun yanına ilerlediğinde sinirli görünmeye çalışmasının aksine bu kişinin daha çocuksu ve tatlı göründüğünü düşündü. Kendisine yönelik olan bakışları görmezlikten gelmeye çalışarak sıraya oturduğunda bir süre sonra rahatsız oldu. Her ne kadar hocayı dinliyormuş gibi yapsa da yanındaki gencin bakışları yüzünden deliye dönmek üzereydi. Normalde gözlerin üzerinde olmasını sevse de bu tarz bir bakış hiçte dostane hissettirmiyordu. Hocaya dönük olan bakışlarını ayırmadan yanındakinin duyabileceği şekilde fısıldadı. "Siktiğimin gözleriyle beni röntgenlemeyi bırakacak mısın pamuk şeker kılıklı?" "Ne dedin lan sen?" "Pamuk şeker?" "Anan pamuk şeker!" "Hop hop ana bacı karıştırma yalnız. Ayıp oluyor. Bakışlarını üzerimden çek yeter." "Senden hiç haz etmedim." "Tüh ya, halbuki ben sana bayılmıştım ne yapsak ki şimdi?" Yan gözle yanındaki çocuğa baktığında kendisinin de ona baktığını ve alnındaki damarların öncekine göre daha da belirginleştiğini fark ettiğinde belki de bu kadar uğraşmak yeter, diye düşünmeden edemedi. Teneffüs ziliyle birlikte cebindeki kulaklıkları çıkartarak kulağına taktı. Üzerinde çalıştığı birkaç parçasından birisini açarak nerelerde ne eksik olduğunu şarkıyı nasıl daha da güzelleştirebileceğini düşündü. Eski evlerinde olsa müzik odasına girerek saatlerce projeleri üzerine çalışabilirdi. Bazı zamanlarda da odaya girer projelerini gözden geçirir, şimdilerde herkesin müzikle uğraştığını ve salak saçma şeyler çıkartarak milyonlarca izlenmeye ulaştığını gördükçe sinir olur ve tüm çabalarının amacını sorgulamaya başlardı. Tüm uğraşlarının karşılıksız kalmasını izlemek ise ona en acı veren şeydi. Tüm bu düşünceler isteksizce akın ederdi ne zaman bir melodi ya da söz bulmaya çalışsa. Uzun zamandır hiç bir şey ortaya koymamıştı bu yüzden. Belki de bu 'yeni hayatın' ona kendisini bu kadar kötü hissettirmesinin bir diğer sebebi de buydu. Eski hayatında yarım bıraktığı şeyleri tamamlayamamaktan tüm bu alışkanlıklarını, onu o yapan alışkanlıklarını bırakmaktan korkuyor, huzursuz oluyordu belki de.
Omzuna değen elle gözlerini açtı ve kulaklıklarının teki çıkarttı. Karşısında dikilen kişi elleri cebinde bir şekilde onu izliyordu. "Ben seni tanıyorum sanıyorum." "Ne güzel." Tekrardan kulaklığını takmaya yeltendiğinde onu durduran şey karşısındakinin söyledikleri oldu. "Koko'nun mekana bir daha uğramaman yazık oldu. Ya da seninle karşılaşmamak." "Kimsin lan sen?" "Koko'nun bir arkadaşıyım diyelim. Dj'liğin gerçekten mükemmeldi." öndeki boş sırayı çekerek oturdu. "Duyduğuma göre koko sana ne kadar para teklif etse de kabul etmemişsin. Ne kadar yazık oldu. O akşam herkesi coşturmuştun." "O işleri bırakalı çok oldu bir daha hiçbir yerde Dj'lik yapacağımı sanmıyorum." "Anladığım kadarıyla kişiler bir sorun. Olsun en azından bir kerelikte olsa gerçek anlamda eğlenmenin ne demek olduğunu gördüm." Bir müddet aralarında sessizlik oluşsa da daha sonrasında başka konulardan bahsederek aralarındaki sohbeti devam ettirdiler.
Teneffüsün bittiğini haber veren zil çaldı ve gencin yeni sıra arkadaşı da sınıfa girerek sıraya yaklaştığında adının Sanzu olduğunu öğrendiği 'yeni' arkadaşı cümlesini yarıda bırakarak onlara yaklaşan mavi saçlı gence dikti gözlerini. İkisinin arasında soğuk bir savaşın olduğunu anlamak çokta zor sayılmazdı. Genç oğlan ne yapması gerektiğini düşünürken onlara ilerleyen gencin kendisine karşı olan yargılayıcı bakışları hissetmemek elinde değildi. Sanki bir suç işlemiş gibi gözlerini kaçırdığında da genç çoktan yanlarına gelmiş, sırasını çekerek oturmuştu. "Vay Hiddet'te buradaymış. Ne o gene sıkıcı ve tuhaf arkadaşlarının yanına mı gittin." "Evet senin bir türlü edinemediğin 'arkadaşlar'." "Sanki abin olmasa arkadaş olabilecektiniz de." "En azından abimle aram iyi ,bazılarının aksine." Uzun saçlı genç burun kıvırarak son bir bakış atarak kalktı ve sırasına yönelmeden önce gözlüklü gence gülümseyerek "Sonra görüşürüz Haintani. Sevdim seni." diyerek gitti. Uzun saçlı gencin gitmesinin ardından mavi saçlı genç uğraştığı şeyden hiç ödün vermeyerek yanındaki gence laf attı. "Bulmuşsun kendin gibisini. Hoşuma gitmemenin nedenini şimdi daha iyi anlıyorum." "Sizin aranızda olanlar beni ilgilendirmez. Ayrıca senin aksine yanıma gelip insan gibi konuştu." "Ben gelsem sanki konuşacaktın. Birbirimizi kandırmanın anlamı yok. Boş versene. Size iyi konuşmalar."
Gözlüklü genç sıra arkadaşının neye bu kadar sinirlendiğini anlamayarak ona baktığında kollarını sırasının üstüne birleştirerek kafasını da kollarına yaslamış şekilde camdan dışarıya baktığını gördü. Bir tek saçlarını görebildiği gencin masmavi görünen saçlarına baktı. Her ne kadar ilk başta saçlarının boya olduğunu sansa da yakından baktığında hiç bir boyanın bu kadar doğal duramayacağını fark ederek şaşırdı. Birazcık daha odaklanırsa kendine engel olamayarak elini karşısındaki mavi, pofuduk duran saçlara daldırabileceğini düşündü. Bu düşüncenin saçmalığıyla yüzünü ekşitti. Neden durup dururken böyle saçma şeyler düşünüyordu ki? Hiç kendisi gibi hissetmedi o anda.
Gencin saçlarının incelemeyi bırakarak cama baktığında gencin yansımasını gördü. Şuana kadar hep sinirli gördüğü genci ilk defa daha sakin bir şekilde görmüştü. Yüzündeki üzgünlüğü fark etmemek imkansızdı. Gencin bu halinin sebeplerini düşünmeyi pas geçerek hocaya doğru döndü. İlk günden böyle şeyler yaşaması hepten kendisini tuhaf hissettiriyordu.