- 2 -

60 18 2
                                    

-1965 Beyoğlu-


Adına yaşam dediğimiz yitik bir anın içinde savruluyordum aradığını bulmuş ve hemen ardından kaybetmiş gibi garip bir yenilginin koynundayım.
üstelik ben bu yaşamda sadece garip bir meczuptum...

Benim adım Gökçen bal kız der dostlarım bal gibiymişim desem yeridir bazı konularda mütevazi olmamazsınız .

Hem öyle olmadığını savunsam da güleç ve sürekli pembe olan yanaklarım bu lakabın yargınlaşmasını kolaylaştırmıştı.
Benim sözümün pekte önemi olmazdı ben de susmuş ve bu lakabı memnuniyetle kabul etmiştim.

Garip bir yılın kapımızı çaldığı , sonbaharın ayağının tozuyla geldiği şimdiden kışı aratmadığı bir yıldayız.

Bir insanın en huzur bulduğu yer neresidir derseniz ben : özgür olduğu yer derim.
Kuşların gökyüzünde uçuşu gibi Atların dört nala koşusu gibi ağaçların balta girmemiş ormanlarda doğuşu gibi büsbütün hür büsbütün canlı en çocuk yaşıyla heyecanlı..

Evimizde bir bu kadar canlıydı. En büyük ağabeyim şimdilerde gençlerin kendilerince bir isim taktıkları siyasi bir grubun içerisindeydi.

Aklına buyruk dilediği olmayınca sesini yükseltmekten insanları incitmekten haya etmezdi. Ama son zamanlarda ülkenin boğulduğu olaylar onunda kabuğuna çekilmesine iyice sessizleşlesine neden olmuştu.

Küçük ağabeyim pek mülayim pek uysaldı . Bu yıl tıp fakültesini kazanmış ve babamın ilerideki meslek arkadaşı olacağı için onun şimdiden gönlünü fethetmişti.

Ben ise evin tek kızı olmanın mağduriyetini yaşıyordum. Babam doktordu annem ise ev hanımı.
Bizi bir araya getiren tek şey her akşam saat sekiz de yenilen Akşam yemeğiydi .

Babamın garip kurallarından biriydi bu da evimizde bir kural varsa o hiç sapmaz aşılmazdı. Yemekten sonra herkes köşesine çekilir ta ki annemin "uyku vakti" alarmını duyuncaya dek en sonunda da odalarımıza çekilirdik .

Aslında herkesin kendisine oluşturduğu küçük dünyaya desek daha iyi olurdu.

Benim dünyamda sadece kitaplar ve onlara duyduğum eşsiz bir sevgi vardı. Vaktimin çoğunu onlara harcardım hiç acımadan...

Bunun meyvesini bile yemeye başlamıştım.

Rabbim 'Burada elhamdülillah dersin orada elhamdülillah yersin' kaidesini oraya bırakmamış burada bir yayın evine yayınlanacak kitapları okuyan , seçen ilk el olarak beni seçmiş olmalarıyla iliklerime kadar bunu histermişti.

Bu gün öylesine yorulmuştum ki başımı yastığa koyar koymaz uyumak istiyordum.

03:00

Bilmediğim bana hiçte tanıdık gelmeyen bir dere kenarındayım.
yeşilin örtüsü gözlerimi kamaştırıyor bir kaç adım atıyorum ama yürüdüğüm yol git gide zorlaşıyordu .
Üstümde işlemeleri olan beyaz elbisem de ben yürüdükçe batıyor çamura , ileride belli belirsiz bir silüet görüyorum ama yüzü öylesine bulanık ki kimdi şimdi bu gelse kaçabilir miydim ? Zarar verir miydi?
Diye onlarca seneryo varken aklımda kaçıp gitmeyi düşünmüyorum bile düşünsem bile ayaklarım buna muktedir değillerdi.

"kimsin sen ? "

Çamura batmış titrerken o an diye bildiğim tek şey " Bir umut " cevap bekliyorum ama yine kaçmıyorum.

Sonra sevim'in sesini duyuyorumdum tok bir sesle üç defa

"Onu sakın bırakma " diyor

Yabancılaşıyorum sesime tükenmişliğin eşiğin de sanki bana ait değilmiş gibi bağırarak soruyorum

"Kimi !"

...

Kan ter içinde gözlerimi açarken birkaç dakika duraksadım benim gibi rüyalarını hatırlamayan birinin böyle net her detayını hatırladığı bir rüya görmesi garipti.

Yan binada oturan müezzin abinin sesini duyunca kendimi silkeleyip namaz kılmak için odadan çıktım.

Bu gün ne ilginç bir gündü böyle salonun ışığı acıktı belli ki benim gibi uyumayan birileri daha vardı.

Bir kaç adımda salona yöneldiğimde bu kişinin büyük ağabeyim İsmail olduğunu gördüm.

Masanın üstünde oturmuş önünde birkaç kitap seri bir şekilde bir şeyleri arıyordu.

Belliki bulamadığı için kızgındı sert çehresini bunu destekleyecek türde gergin görünüyordu..

"Uyku tutmadı mı ?"

Sorup sormamak konusunda kararsız olduğum şey birden düşmüştü dudaklarıma

Artık sormuş olmanın ve geri dönüşmeyecek olmanın bilincinde birkaç titrek adım attım ona

"Gökçen gel bakalım bal kız "

Ne oda mı bana bal kız demişti ? İlk defa böyle dediğini işitmiştim.

"Bak Gökçen bir gün bana bir şey olursa bu iki zarf sana emanet sakın evde saklama bu emaneti zamanı gelince almaya gelecekler o zamana kadar da sakın açma olur mu küçük kardeşim?"

Yüzündeki hüzün beni de hüzünlendirmişti. Bana olacaklar derken neler olduğunu az çok tahmin edebiliyordum.
Sormadım oda anlatmadı. Peki bile diyemedim emanetleri aldım sıkıca sarılıp odama yöneldim.

Ona olacakların bir gün gelip beni en onarılmaz zamanda bulacağını tarihin tekerrürden ibaret olduğunu birkez daha yaşayacağımı bilmeden zarfı sakladım...

Gözüme Dünya Kaçtı Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin