İnsanlar dilek tutmayı sever. Gökyüzünün armağını olarak kayan yıldızın ardından, doğum günlerinde veya batıl inançlara göre düzenlenmiş öğelerin üzerine tutulan dilekler bana manasız gelir nedense.
Hayatında olacak varsa olur, olmazsa olmaz. Düşüncelerim bu zamana kadar hep bu yöndeydi. Dilediğin bir şeyin olması senin uğraşların sonucunda olur diye düşünürüm. O yüzden bu zamana kadar doğum günlerimde tuttuğum dilekler o kadar içtenlikle değildir. Olmayacağını bildiğim bir şeyi dilemekte saçmalık olurdu.
"Ağrı kesicisini neden soruyordun?" Aktan bitirdiği suyun bardağını tezgaha koydu ve yorgun bakışlarını bende kilitledi. Gözlerinin etrafı çökmüş ve morarmıştı buna rağmen göz rengi oldukça belliydi. Hala montalenmiş gibi duran o gözlerde ki keskinlik bedeninizi esir alabilirdi.
"Baş ağrım var." Elimi şakağıma götürüp sertçe ovaladım. Bu ağrı katlanılması zor hale geliyordu.
"Sürekli ağrı kesici alırsan bedenin iyi karşılamaz. Uyuşturucu gibi düşün. Belki de çoktan o küçük haplara bağlandın."
Kafamda bir taslak oluşturdum. Günlük ağrı kesici almasamda iki günde bir mutlaka içerdim. Baş ağrım geçmediği sürece normalinden daha çok sinirli bir insan oluyordum. "Sende de migren olsa içmek zorunda kalırdın."
"Seni daha bilgili biri olarak düşünürdüm. Doktora gidip hastalığına göre ilaç kullanabilirsin. Kendi kafana göre ağrı kesiciler içmen normal değil."
Aktan'ı baştan aşağı inceledim. Kollarını göğsünde kavuşturmuş, kalçasını tezgaha yaslamıştı. Saçları her zamankinin aksine daha çok dağınıktı, elini gün içinde defalarca kez saçında dolaştırdığı belli oluyordu. Gözlerimi kapatıp bir süre bekledim, o süre içinde baş ağrım daha da şiddetlendi. Benim ağrı kesici içmem onu neden ilgilendiriyordu?
"Bu seni ilgilendirmez."
İşin aslı hastaneleri sevmezdim. On üç yaşındayken ağrıyan başıma teşhisi yetimhanede ki hemşire koymuştu. O zamandan sonrada hastaneye hiç gitmemiştim.
"Küçük kız çocukları sinirlerimi bozuyor."
"Sinirinin bozulmayacağı ortamlarda takılmayı dene."
Aktan'ın sinirlendiğini görebiliyordum. Fark ettiğim bir şey daha varsa sinirlendiğinde sıktığı çenesinde ufak bir çizgi oluşuyordu. Bu da onu sert hatlarıyla birlikte karşıdakini korkutabiliyordu. Asıl sorun daha doğrusu Aktan için sorun olsa gerek, bu görüntü beni zerre etkilemiyordu.
"Zorunlu geldiğimi fark edecek kadar zekisin herhalde?"
Bıkmış bir ifadeyle gözlerimi tavana kaldırdım. Bu adamla anlaşmak olanaksızdı. Kendini üste tutmak için yapamayacağı şey yoktu ve bu tür insanlar hayatta hep kaybedirdi. Gerçi Aktan'ı tanımasamda hayatla yıldızının barışmadığını anlamam pek zor olmuyordu. Bezmiş ifadeyle bakışlarımı ona çevireceğim zaman gözlerim bir yere takıldı. Kahverengi dolabın üzerinde bulunan beyaz kutulu ilaca. Altın bulmuş gibi sevinmem Aktan'ın gözlerinden kaçmadı. Kaçsaydı şuanda baktığım yere bakıyor elbette olmazdı.
Bir adım attığımda hızlı bir şekilde arkasını dönüp uzun boyunun avantajıyla benim altın olarak gördüğüm ilacı eline hapsetti. Dişlerimi sıkarak ona bakarken keyfi hayli iyi görünüyordu. Elindeki ilaç kutusuna bakarak "Aldolan ultramex morfin," dedi. Gözleri yeniden beni bulduğunda şaşkınlık kırıntıları bulunuyordu. "Bunu içmeyi düşünmüyorsun umarım?"
"Kullandığım haplar bu. Uzatmadan kutuyu verir misin?"
Aktan'ın bakışları biraz daha büyüdü. Bu zamana kadar yorgunluktan zor açtığı göz kapakları sonuna kadar açılmaya yüz tutmuştu. "Bu ilaçlar zararlı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ACILAR LİMANI
Teen FictionGökyüzünün yıldızlarla dolu olduğu karanlık bir gecede, iki ölü ruh birbirine kaydı. Yıldızların altında başlayan hikâyeleri karanlığın tozlu kapısını açtı. Soğuk bedenlerinin üzerinde karanlık son bulmayacak. Bilinmezliğin içinde bilindik arınırken...