han jisung
masa başındayım, minho balkonda sigara içip telefonla ilgilenirken, ben late night talking'in enstrümantal kısmını bitirmeye çalışıyorum. aynı zamanda aradığım chan ve changbin'le şarkı hakkında konuşuyoruz.
"chan bir rahat bırak tamam! şu çocuğa bir yardım edelim." diye cırlayan changbin'in sesine yüzümü buruşturmuş, şarkı düzenlemelerine devam etmiştim.
"ya bu arada şarkı demişken," dedi chan aklına yeni gelmiş gibi. "nasıl gidiyor minho'yla?"
o sırada minho balkon kapısını açıp bana gülümsedi ve uykulu bir şekilde yatağıma geçti. direkt olarak battaniyeye sarılması beni kıkırdatırken, onun duyamayacağı şekilde konuştum. "evinde gibi davranması hoşuma gidiyor."
chan ve changbin kıkırdayıp konuştular. "bu fena aşık olmuş he."
"öyle oldu biraz." dedim salak gibi gülümserken.
birkaç şıkırtı sonrasında, changbin kahkahayla konuştu. "her neyse ji, biz kapatalım. chan rahat durmuyor. sen de minho'yla ilgilen. hadi iyi geceler size." onlara da iyi geceler dedikten sonra bir on dakika daha uğraştım şarkıyla.
ve evet, şarkı tamamen hazırdı. yarın kayda gidebilirsem kaydederdim ve böylece ilk albümüm hazır olmuş olurdu.
rahatlıkla boynumu kıtlatıp gerinirken, şarkıyı kaydedip bilgisayarı kapattım ve yavaş adımlarımla uykusuna dalmak üzere olan minho'nun yanına sırnaştım. iyice üstünü örttüm üşümesin diye. aptal, duvar kenarının soğuk olduğunu söylememe rağmen o tarafta uyumuştu.
minho kıpırdanırken, ışıktan dolayı gözlerini kısıkça açabildi sadece. "jisung?"
"changbin ben." dedim beline sarılırken. minho iğrenç şakama yarım yamalak uykulu bir şekilde kıkırdamış, sonrasındaysa belindeki elimi tutmuştu. yanağına büyük bir öpücük kondurup daha da birleştirdim bedenlerimizi. "iyi geceler."
"iyi geceler han-ah.."
-
yanaklarımda hissettiğim yumuşak dokunuşlar uyandırdı beni. gözlerimi yavaşça açtığımda ilk gördüğüm yüz, minho oldu.
tanrım, kaç yıl bunun için yaşamışım ben resmen. uyandığımda göreceğim ilk yüz minho olacaksa sonsuza kadar yaşamaya varım ben.
"günaydın aşkım." dedi yanaklarımı sevmeye devam ederken. "günaydın," dedim gülümseyip. benim üzerime doğru eğilmiş bedenini kollarımla kendime çekip göğüslerimizi birleştirdim ve yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "hadi, uyuyalım."
minho'nun kıkırtıları bana ulaşırken, isyankarca söyledi. "öldürecek misin beni?"
"yok, sarılarak uyuyacağım."
"kalkmamız lazım ama, öğlen oldu." dedi kendini geri çekmeye çalışırken ancak izin vermedim. "olsun."
minho sonunda üzerimden kalkmayı başarırken, yüzümü düşürdüm. "inanamıyorum sana, bu kadar mı sarılmak istemiyorsun benimle?"
dediğime gözlerini devirdi. "aynen jisung, nefret ediyorum senden."
"olsun," dedim başımı yatak başlığına koyarken. "sevgiye de dönüştürürüz biz onu."
"ya jisung!" dedi yastığı bana atarken. yine havada tutmuş, kucağıma koymuştum. "hiç beceremiyorsun bana zarar vermeyi."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hurts me too ✓
Fanfictionfaye webster - hurts me too, han jisung & lee minho şarkılarım kulağa daha güzel gelsin diye kelimelerimi değiştirmekten yoruldum. canını yakıyorsa umrumda değil, çünkü bu benim de canımı yakıyor.