bisi dicem minho'nun derdi jisung'un onun favori rengini bilememesi degil farkindasinizdir umarim jungkook'la karistirdigini dusundu eger alt tarafi bilememis egv egv tarzi yorumlar gorursem silerim
lee minho
altı gündür gelen yüzlerce mesaj, onlarca arama. şu an da onlarca aramanın yirmincisi belki de. delice titreyip çalan telefonumun ekranına bakıyorum öylece. açmak istemiyorum. açmak istemiyorsam niye yapıyorum? diye de düşünmüyorum değil.
derin nefes verip cebime atıyorum telefonu. ne reddediyorum, ne de açıyorum. kapıdan çıkarken, telefon çalmayı bırakıyor ve ben de kilidi çantama atıp kapıda birkaç saniye bekliyorum. ne yapmalıyım bilmiyorum. onun yanında olmalıydım aslında. bu sabah beraber uyanabilirdik.
kulaklıklarımı kulağıma takıp yürümeye başlıyorum. hava biraz karanlık, bu dikkatimi çekiyor ancak umursamıyorum. two ghosts çaldığında birkaç saniye duraksıyorum. en son onun sesiyle dinlediğim bu şarkıyı, şimdi harry'nin ağzından duyuyorum sadece.
dolmuş gözyaşlarımı silip ilerlemeye devam ediyorum. şarkılar, sözler geçiyor ve kapıdan içeri giriyorum. tüm işlerimi hallederken aklımda sadece jisung'un hâlâ beni tanımaması var. kırmızı sevmezsin sen dedi, favori şarkım olmasına rağmen bana kırmızı giymiyorsun dedi. böylece ona yüzlerce kez dememe rağmen beni umudumla bırakmış oldu.
rahatsız edici koltuğa otururken, telefonum yine çalmaya başlıyor, açmıyorum.
kulağıma sesler ulaştığında ayağa kalkıyorum ilerlemek için ancak telefonumun çalmasıyla duraklıyorum. açıyorum ekranı, jisung sanıyorum. heyecanlanıyordum tam da ancak sonrasında hyunjin olduğunu görüyorum ve reddediyorum.
ne bekliyorum ki, diye düşündükten sonra elime çantamı almışken tekrardan çalmaya başlıyor bir anda. yine kim diye sinirleniyorum kendimce. jisung arıyor.
hızlıca atan kalbimi boşverip butonu sağa kaldırıyorum ve böylece telefon açılmış oluyor. "minho?" diyen jisung'un heyecanlı sesi ulaşıyor kulağıma. cevap vermiyorum, sesimi duysun istemiyorum. diyeceğini diyip kapatsın istiyorum.
"konuşmayacaksın, değil mi?" diyor morali bozulurken. görmemesine rağmen kafamı sallıyorum sağa sola. "peki," diyor anlamış gibi. "yine de açtığın için teşekkür ederim."
"eğer senin bana olan güvenini kırmasaydım şu an beraber olacaktık," diyor burnunu çekerken. ağlıyor mu, diye düşünmedem edemiyorum. ağlarsa canım çok yanar, biliyorum bunu çünkü. ama ağlama da diyemiyorum.
"özür dilerim," diyor sesi boğuklaşırken. "çok, çok özür dilerim. benimle mutlu olacaksın dedim sana, özür dilerim."
her şeye rağmen özür dileme diye kızasım geliyor ama çok da kırgınım ona. bu yüzden sessiz kalıyorum.
"bugün gelirsin diye duş almıştım, kokumu daha rahat duy diye." gözlerimi kapatıyorum ağlamamak için. ben de duş aldım jisung, ben de. sadece nedenini sen bilemezsin.
"bitmedi değil mi?" diye soruyor çaresizce, cevap alamadığında birkaç saniye sessizce duruyor. "lütfen cevap ver." diye ağlamaya devam ediyor. yine cevap vermiyorum.
ağlamasına sessizce devam ederken ben sadece dinlemekle yetiniyorum. "annemler ziyarete gelecekti, sen geliyorsun diye sonraya erteledim."
derin nefes veriyorum ve bu onu duyuyor. "en azından beni dinliyorsun, teşekkür ederim." diyor ve devam ediyor.
"düşüncelerini rahatça söyleyemiyorsun, bu yüzden sadece dinliyorsun farkındayım." hayır.
"sana böyle hissettirdiğim için çok üzgünüm, elimde olsa sözleşmeyi yırtar atardım da sana yalan söylemezdim ama elimde değildi. niye altı gün sürdü minho? cezamı çekmedim mi sence de yeterince?" saymış.
"biletlere baktım, sonuncuyu da biri almış. sensindir sandım başta ama sizin şehirden değilmiş..."
"her neyse, annemleri çağırayım o zaman." diye devam ediyor derin nefes alıp. "lütfen bana yaz tamam mı?" şıkırtılar geliyor kulağıma. "seni sevmediğimi düşünme."
derin nefes verip yüzüne kapatmadan önce kısık sesimle konuşuyorum. "görüşürüz jisung."
"aileni çağırma."
konuşmasına izin vermeyip telefonu yüzüne kapattım ve karşımdaki hostese gülümserken, yerimi göstermesine izin verdim.
🎧
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hurts me too ✓
Fanfictionfaye webster - hurts me too, han jisung & lee minho şarkılarım kulağa daha güzel gelsin diye kelimelerimi değiştirmekten yoruldum. canını yakıyorsa umrumda değil, çünkü bu benim de canımı yakıyor.