Karşı karşıya oturduğumuz salon sessizliğimiz ile sanki yok olmuş gibiydi. Ne duvarda asılı tablo, ne televizyon, ne sehpanın üstüne gelişi güzel fırlatılan not defteri. Dakikalar aktıkça tüm nesneler soyutlaşıyordu. Ben ve onun kara gözleri dışında varlığını sürdürebilen hiçbir şey yoktu.
"Neden sakladın?" Diye sorduğumda bakışları yüzümü buldu. Geldiğimden beri konuşmaya hazır hissetmediğim için sessizliği almıştık aramıza. Lakin şimdi elimdeki bıçak ile onun dışında her şeyi parçalamak istiyordum. İçimdeki öfkeyi dizginleyen tek şey ona olan hassasiyetimdi.
"Nasıl deseydim?" Dediğinde yutkundum. Sesindeki kısık ton bile ne kadar yorgun olduğunu haykırırken bunca zaman nasıl fark etmemiştim hastalığını? Nasıl gözlerim ondan başkasını görmezken onu görmez hale gelmişti?
"Sıraç ne zamandır biliyorsun.." Dediğimde duraksadım. Seslice yutkunmak zorunda kaldığımda, sessiz odada duyulan tek şey benim yutkunma sesimdi. "O şeyi.." Dediğimde dilim varmamıştı hastalığını ima etmeye.
''Hastalığımı.'' dediğinde dudaklarında belirsiz bir gülümseme ışıldadı. Başımı eğip elimi sıktım. Duyması bile o kadar koyuyordu ki, edecek tek kelam bulamıyordum. Bu hazmedilecek bir şey değildi, sineye çekemezdin, görmezden gelemezdin. Alenen ortadaydı, her gün Sıraç'ı biraz daha çalıyordu benden.
''Biraz oldu.'' dediğinde zaman vermek istemediğini anlayıp usulca başımı salladım. ''Ailen biliyor mu?'' diye sorduğumda dudaklarımı zorlamam gerekti. Şuan bir evlada ailene öleceğini bile bile yaşadığını söyledin mi diye soruyordum.
''Söylemedim.'' dediğinde kafamı kaldırıp ona baktım şaşkınca. Bu aileden saklanacak bir şey miydi? Bunu ailemden saklasaydım beni asla affetmeyeceğinden emindim. Azıcık soğuk aldığımda bile annem ortalığı ayağa kaldırırken bunu gizleseydim...
''Sibel'den de o yüzd-'' öksürüp cümlemi böldüğünde dudaklarımı birbirine bastırıp dağınık saçlarına göz gezdirdim. ''Bitti gitti o mevzu.'' dediğinde göz göze geldik. Israrla bakmaktan kaçındığım gözlerine baktığımda dengemin sarsıldığını hissettim. Karşısında dik durmanın bu denli zor olduğunu bilmiyordum.
''Sıraç benim çok ağlayasım var.'' dediğimde dolan gözlerim bunu tastiklemek istercesine beni takip etti. Başımı havaya kaldırıp kendimi durdurmaya çalıştım. Bana bunca zaman neden söylemedin diye hesap sormak isterken incitirim düşüncesiyle kendimi sıkmaktan sinir sistemime zarar vermiştim.
''Yanına geleyim mi?'' diye sorduğunda bükülen dudağıma hakim olmadan karşı koltukta oturan Sıraç'a çevirdim bakışlarımı. Başımı usulca salladığımda tebessüm edip ayağa kalktı. Acıyan boğazımı durdurmak istercesine birkaç saniye nefesimi tuttuğumda Sıraç yanıma oturmuştu. Anında ona sokulup yüzümü göğsüne gömdüğümde sıkıca sarıldı bana.
Dengem artık onun kokusuyla tepe takla olduğunda alnımı göğsüne sürtüp daha sıkı sarıldım. ''Gitmezsin değil mi?'' diye sordum titreyen sesime mani olamadan. Sadece sesim değil, dengem de titriyordu, ruhumda.. Sıraç'ın beni bırakıp gideceğini düşünmek benim canımı yakıyordu. ''Tedavi olursun, yurt dışında her halttan anlayan doktorlar var buluruz bir çaresini, ha? gitmezsin değil mi?'' sırtımı okşadığında saçlarımın üstüne konulan küçük öpücüğünü hissettim. ''sshh.'' başımı olumsuz anlamda sallayıp omuzlarına tutundum. Susmak istemiyordum, gitmem diyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Solan Zakkumlar | Gay
Teen FictionTAMAMLANDI. ❝ İlk bölümdeki texting metinler değişti, okumuşsanız bir daha göz atmanızı tavsiye ederim. ❞ - Kitabın şarkısı; Dedublüman- Belki. #loveislove- 1 |1.10.2022