《3》 Trois

23 4 15
                                    


Minjae ve Taehyung ile buluştuğumuz günün akşamı eve gittiğimde teyzem ile yemek yedik. Bugün ne yaptığımı sorduğunda ona Taehyung ile tanıştığımı, bana o kitabı okuduğunu ve Minjae'yi anlattım. Anlattıklarımı tatlı bir tebessüm ile dinledi. Daha sonra o anlatmaya başladı. Taehyung'un annesi teyzemin liseden arkadaşıymış fakat yıllardır görüşmemişler. Eskiden çok yakın olduklarını, her yere beraber gidip geldiklerini ve birbirlerinin evlerinde yatılı kaldıklarında yaptıkları şeyleri anlattı. Bu hafta bir ara onu ziyarete gitmek istediğini de söyledi. Daha sonra Minjae ve Taehyung'a koyulan sınırlamayı ona anlattım. Bunu ne kadar saçma bulduğumdan ama bir yerde mutlaka mantıklı bir sebebi olduğunu düşündüğümden bahsettim. Teyzem, Taehyung hakkında bir şeyler biliyordu; bunu anlamak pek zor değildi. Fakat bana anlatmadı. Ama bildiği gerçekler olduğunu da saklamadı. "Taehyung sana anlatmak istediği zaman anlatır. Benim söylemem doğru olmaz." dedi. Bu konu hakkındaki merak katsayım gittikçe artsa da bu sorunun cevabını almanın o kadar kolay olmayacağının farkındaydım. 

Taehyung'un derin bir yarası vardı içinde. Kimin yoktu ki? Fakat eğer bu derin yara amcası ve yengesi tarafından yani bilhassa ailesi tarafından açılmışsa ve deşilmeye hazır bir kuyu gibi kalbinin ortasında bekliyorsa bunu saklamaya çalışması pek de şaşılacak bir durum değildi. Aklımdan olasılıklar değil, onun yaşadıkları geçiyordu. Ne kadar doğru olduğunu bilmediğimden belli bir hüküm veremesem de sakladığı yarayı derinlere gömdükçe çektiği acıyı tahmin edebiliyordum.

Bir an, onun gözyaşlarının kavruk teninden aşağı süzüldüğünü, yanaklarından ince bir yol çizdiğini, içindeki düş kırıklıklarının verdiği o acının çehresinden okunduğunu düşlemek; bana bir ok sapladı. O an yaralarını kapatan kişi olmayı ne kadar çok arzuladığımı fark edemedim. Henüz birkaç gündür tanıdığım bu çocuk, bana daha önce hiç sevmemişim gibi sevmeyi öğretecekti. Fakat o an bu hislerimi anlamlandıramıyor, sadece onun üzülmesini istemememin insani bir duygu olduğunu düşünüyordum. Ona kapılma ihtimalim aklımın ucundan dahi geçmiyordu. 

*******

Gece tekrar bir şeyler karalamak için defterimi açmıştım. Sayfaları öylesine gezerken bugün çizdiğim fotoğrafı buldum. O an tanımlayamadığım birtakım duygular devreye girmiş olacaktı ki resim cidden çok güzel olmuştu. Tabii bunda gördüğüm manzaranın güzelliğinin de büyük ölçüde rolü vardı. Birbirlerine olan bakışları ve gülümsemeleri o kadar tarifsiz bir saflıktaydı ki... Bu resme bakmak bile içime huzur dolduruyordu. O gece resmi inceleye inceleye neredeyse bir saati devirdim. Daha sonra da yeni bir resme başlamak içimden gelmedi. Sanki ne çizersem çizeyim bu iki kuzenin resminden öteye geçemeyecek gibiydi. O nedenle defteri kapatıp baş ucuma koydum ve ışığı kapattıktan sonra bile gözümün önünde beliren resmi izleyerek uyuyakaldım.

*******

Bir sonraki sabah oldukça erken kalkmıştım. Buna rağmen aydınlanan gökyüzünde yayılan ışıklar penceremden süzülürken yatağın önünde pencereye paralel duran masanın tek gözlü çekmecesinden boş bir kağıt çıkardım. Kalemimi de aldıktan sonra yatağa geri döndüm ve bir önceki gün konuştuğumuz kulübenin kabataslak bir planını çıkarmaya başladım. Aynı zamanda kulaklarımda Taehyung'un, yüzünün kadınsı güzelliğine zıt kalın sesi dolaşıyordu. Ne dışardaki kuşların şarkıları umurumdaydı ne de rüzgarın perili uğultusu... Kulübenin iç ve dış görünümünü tamamladığımda teyzemin bana olan seslenişleri zar zor kulağıma ulaşmıştı. 

"Jungkook kaç saattir sana sesleniyorum. Ne yapıyorsun sen? Yine çiziyorsun değil mi? Sana kaç kere söyledim: kendini şuna çok kaptırma, diye. Büyüdüğünde ardında bırakacağın birkaç kağıt parçası işte. Neyse, benim merkeze gitmem gerekiyor. Akşama gelmiş olurum. Dışarı çık bir temiz hava al. Kafanı şunlardan kaldır, elinden de o kalemi bırak. "

From FrancéHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin