episode 3

232 4 0
                                    


YooRa'nın Ağzından:

Stüdyoda oturmuş İrei'nin duvardan duvara sektirdiği küçük topu izlemek hafta sonu planlarım arasında kesinlikle yer almıyordu. Topla oynamaktan sıkıldığını belli eden İrei, oturduğu 2 kişilik koltukta geriye doğru yatmış ve bakışlarını bana çevirmişti. İkimizde konuşmuyorduk, sessizce birbirimize bakıyorduk. Sanki yüz yüze görüşmediğimiz zamanların bizden ne götürdüğünü anlamaya çalışıyorduk.

Dış görünüş olarak hâlâ aynıydı. Gülümsedim. Siyah ve kot olan yırtık şortu, beyaz -eteklerini şortun içine sıkıştırdığı- uzun kollusu ve gümüş takıları ile hâlâ aynıydı. Siyah, omuzlarında olan saçları hâlâ bir inci gibi parlıyordu. Gülümsemesi aynıydı. Bana aynı şefkatle bakıyordu.

Ortam duygusallaşmaya başlayınca ikimizde başka yönlere bakmış ve gözyaşlarımızı geriye atmıştık. Ağlamak istememiştik. Hüzünlü havayı dağıtmak amacıyla kucağımda tuttuğum gitarıma bakmış ardından ise İrei'ye dönmüş ve konuşmuştum. 'O kadar sürenin ardından gitarımın hâlâ ilk gününde olduğu gibi burada olması şaşırtıcı. Bakımları yapılmış ve akoru düzgün?' Sorgulayan bakışlarım İrei'nin bakışları ile buluşmuş daha sonra ise sorum cevaplanmıştı. 'JooYeon. O, ilgilendi. Onu birçok kez burada gitarınla konuşurken gördüm. Bakımıyla uğraşırken seninle ilgileniyormuş gibi hassastı. Biliyor musun sürekli gitarının tellerini okşuyordu. Bir keresinde bana gitarının tellerini asla yerini tutmamasına rağmen saçların gibi gördüğünü ve okşadığını söyledi. O gün saatlerce ağladım, YooRa. İkinizde en güzel zamanlarınızda yarım kaldınız-'

'Ben yarım bıraktım.' Diye tamamladım İrei'nin sözlerini. Suçluydum. Gitmem gerekse bile onu suçlamadan yapmalıydım bunu. Aklımı okurmuşçasına konuştu, İrei. 'Onu suçlamana üzülüp kırılmadı. Sizi yarım bıraktığın için üzüldü ve kırıldı. Sana karşı kırgın. O da sana sıkıca sarılmak istiyor, farkındayım bunun. Yapamıyor ama. Çünkü duyguları buna izin vermiyor.' Güneş ışınlarını kıran fransız penceredeki yansımamı izlemeye devam ettim. Dizlerimin bir buçuk karış yukarısında biten su yeşili, pileli eteğim oturduğum için iyice yukarı doğru çıkmıştı. Üst gövdemi saran siyah bluz hatlarımı belli ederken üstüne giydiğim siyah, over-size gömlek belli olan hatlarımı örtüyordu. Birbirleriyle çelişen şeyleri severdim. Bazı duygular dışında sanırım.

Siyah, topuklu botlarımın çıkardığı sesleri umursamadan gitarımı, JooYeon'un gitarının yanına bırakmış ve bedenimi İrei'nin bedeninin üstüne bırakmıştım. Beni üstünden atmaya çalışmak yerine kollarını belime saran genç kız ile birlikte kahkaha atıyor ve koltukta kıpırdanıyorduk. Kahkahalarımızın arasında stüdyonun kapısı aniden açılmış ve bizim şokla yere düşmemize sebep olmuştu. Kapıdan bize şaşkınca bakan 3 çift göze sırıtmış ve toparlanmaya çalışmıştık.

Slenia ve SeungMin her zaman yaptıkları gibi sevgilerini gözümüze sokmak istercesine el ele tutuşarak üzerinden düştüğümüz koltuğa oturmuşlardı. Arkada kalan JooYeon ise sessizce içeri adımlamıştı. Koşup sarılmak istemiştim ama bu sefer geri durmuştum. Buz mavisi kot pantolonu ve koyu yeşil kazağı ile ne kadar sade olsa bile bir o kadar da büyüleyiciydi. Omuzlarında biten saçlarına bakmış ve içimi çekmiştim. Ne zamandır saçlarını uzattığını sormamak için yerimde kıvranırken bana yöneltilen soru ile odağımı SeungMin'e vermiştim.

'Yeni saçlarından memnun musun?'

Geçen hafta JooYeon ile olan konuşmamızdan sonra Slenia'nın evinde ağlarken aniden saçlarımı kesme kararı almıştım. İlk bulduğum makası SeungMin'e vermiş ve kalçalarımın altında biten saçlarımı çene hizamda kestirmiştim. Hayatım boyunca ilk defa saçlarımı bu kadar kısa kestirmeme rağmen dış görünüş olarak özümü bulmuş gibiydim. Kısa ve dalgalı olan saçlarım hoş görüntüsü ile beni mutlu ediyordu.

Lavender Field | Lee JooYeon / Xdinary Heroes Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin