Zaman ilerledikce yasim ilerledikce bir şeyler kaybediyorum gibi hissediyorum hep.
Çocukluğumu , biriken heveslerimi, yaşama isteğimi, hırsımı, azmimi.
Ben gittikçe tükeniyorum tembellesiyor ruhum.Günlerden çarşambaydi.
Cam önüne oturmus saat beş kahvemi yudumluyordum.
Ağaçları izledim bir süre.sadece izledim düşünmedim düşünmek artık bana zarar veriyordu.
Havanın aydinlanmasini, esen rüzgarın yaprakları dans ettirmesini.
Kışı seviyordum evden çıkmak için bir zorunluluğum yoktu aslında yazında olmamıştı. Beni çağıran veya çağırmak istediğim arkadaşlarım olmamıştı.
Rahattım ya da bu benim için ihtiyaç olmalıydı. Rahat olmam belkide büyük bir sorundu.Annem dün gece gelmemişti eve kimdeydi?kimde kaldı? öldü mü ?
Bilmiyordum açıkçası umrumda da değildi sadece Ekremle aynı evde olmak rahatsız etmişti.Erkek kardeşimde gelmemişti gece eve. evet bir erkek kardesim vardı 16 yaşında her tür bağımlılığa sahip, hayattan gercekten hiç beklentisi olmayan, gerçek mutluluğu huzuru bilmeyen ,okulu bırakmış tam anlamıyla ölmüş bir genç adam.
Onunla tek bir muhabbetim bile yok aynı evde iki yabancıyız.Bizim kardeşimle hayatımız, umutlarımız, çocukluğumuz, babamız öldüğünde son bulmuştu.
Kayra ile tek ortak buluşmamız, babamızın ölüm yıl dönümünde mezarına giderek gerçekleşirdi .
Hiç aksatmadık gitmeyi.
Ölene kadarda aksatmayacaktık.
Kahvemin son yudumunu içtim ve ayaklandım.
Yağmur başlamıştı nisan ayının son günlerindeydik ama hala serin ve yagmurlu havalar gitmek bilmemisti. Günüm kesinlikle berbat geçecekti.
Ne zaman güzel geçmiştiki zaten?Bordo renkli kaşkolu boynuma doladım ayakkabilarimi hızlıca giyip apartmandan çıktım. Bu kaşkolu babam on ikinci yaş doğum günümde hediye etmişti. Benim için önemi çoktu. On iki yaşıma kadar sadece babamın bana armağan ettiklerini sakladım gözüm gibi baktım. İşin komik tarafı ben zaten tek babamdan hediye alırdım. Tek ilgiyi ondan görürdüm ve bu yüzden o zaman ki cocuklugumla gozum gibi bakardım hediyelerime. Bu kaşkoluda hep sakladım. Gittigim heryerde bu kaşkol takılıydı. Bağımlısıydim. Babamın da bağımlısıydım ben.
Otobus durağına ilerledim ve şemsiyem ile otobüsü beklemeye başladım.
Yağmur çok şiddetli yağmıyordu.
Bugün garip şekilde yağan yağmura karşı bir öfke beslemiyordum.
Hislerim karışıktı bugün.
Bir süre bekledikten sonra gelen otobüse bindim kartımı bastım ve yol boyunca ingilizce şarkılar dinledim.Nihayetinde okula gelmiştim.
Üçüncü dersten ,tarihten çıkmıştık öylece bir seyler karalıyordum defterime. Saçma olabilir ama bir kaç gündür dehşet izlendigimi hissediyordum. Bir çift göz beni takip ediyordu.
Umursamak istemedim bu düşünceyi.
Zihnimin en arka taraflarına iteledim.Acaba ileride gerçekten yaşamak isteyen bir Saye olacak mıydı?
Şuan geleceğim için çaba sarf ediyorum ama yinede ilk tercihim ölüm hep.
Dalmıştım, gözlerimin daldığı yer bir insandı kaşlarımı çatıp kafamı iki yana salladım ve bir nefes verdim.
Önümdeki deftere yeniden bir şeyler karalamaya devam ettim.
Ta ki biri gelene kadar."Selam." Dedi biri,sesinde iyi hissettiren bir samimiyet vardı.
Kalemi takip eden gözlerim güzel yüzü olan yabancıya kaydı.
"Selam." Dedim ne samimi ne de soğuk bir sesle.
On tarafta oturduğum siramin önüne çömelip bebeksi yüzünü gözlerimin hizasına sokmuştu.
"Ne düşünüyorsun?" Dedi merakla.
Bu az önce gözlerimin daldığı kızdı.
"Hiç." Dedim kısa keserek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pazar'ı Beklerken
Teen FictionBiz, biz iki ruhun intiharı, iki bedenin kurtuluşuyduk.