LİO.. Lio da kim.. Yoksa.. Yoksa bana mı seslendi Lio diye.. İyi de yüzümü bile görmeden nasıl görmüş, tanımış dahası adımı bilmiş olabilir ki. Bir anlık şaşkınlıkla "Lio da kim" diyorum istemsizce. Sesimi yükselttiğimi sorum bittiğinde farkediyorum. Sandalyedeki kişi sandalyesinde yavaşça dönüyor. "Lio şu an karşımda duran kişi.." diyor. Sandalyedeki bu adamın verdiği cevaptan çok kendisi şaşırtıyor beni. Sanki.. Sanki bu yüzü daha önce de görmüş gibiyim. Bu yüz, bu sabah aynada gördüğüm yüze, yani bana, çok benziyor. Karşımda 20'li yaşlarının sonunda görünen, beyaz tenli, siyah saçlı, giydiği kıyafetten iyi giyinmeyi bildiği belli olan bir adam oturuyor. Bir süre sessizce bakışıyoruz. Neden sustuğumu bilmiyorum. Şu an saatlerce konuşmam gerekiyor. Ağzım yorulana kadar konuşmalıyım. Ama hala susuyorum. Bir süre sonra bu garip sessizlik sinirlerimi bozmaya başlayınca daha fazla dayanamayıp: "Sen de kimsin? Benim seninle ne bağım var?" diye soruyorum bir nefeste. Bir süre sessizliğini koruduktan sonra karşımdaki adamın dudakları oynamaya başlıyor: "Burada olduğunuza göre kim olduğumu biliyor olmalısınız. Sizi buraya getiren nedeni de bildiğinizi umuyordum ama gözlerinizden pek de birşey bilmediğiniz anlaşılıyor. Öncelikle sakinleşin çünkü buna ihtiyacınız olacak.."
"Ne saçmalıyorsun! Sence oradan benim zaman kaybedecek bir halim varmış gibi mi görünü.."
"Eğer istediğiniz şeyleri gerçekten istiyorsanız ilk bilmeniz gereken şey, ben konuşurken lafımın bölünmesinin tahammül edemeyeceğim birşey olması.. Şu an için bu hadsizliğinizi tolere edebilirim fakat lütfen sözlerimi ciddiye alın.." Konuşurkenki sakin tavrı, kurduğu tehditkar, öfke dolu sözlerle tam bir tezat oluşturuyor. Cümlelerinin arasında nefes alıp vermeyi de ihmal etmiyor.
"Konumuza dönecek olursak, siz oturmadan ve sakinleşmeden birşey anlatmaya niyetim olmadığını bilmenizi istiyorum." Şimdi daha bir otoriter konuşuyor. Daha fazla kargaşa çıkarmamak için sessizce sandalyelerden birine oturuyorum. Oturduğum sandalyenin de yumuşacık hissiyle sakinleşmem uzun sürmüyor. Bir kaç kere derin derin nefes alıp verdikten sonra suratımdaki gergin ifade yerini sakinliğe bırakıyor.
"Az önceki tavrım için özür dilemek istiyorum." Kurduğum cümledeki tek bir kelimeyi bile hissettiğimi sanmıyorum.
"Fakat siz de tahmin edersiniz ki şu an tek istediğim birşeyler öğrenmek ve sanırım pek de sabırlı biri değilim.." Daha cümlelerimi bitiremeden araya giriyor: "Bana kendinizi anlatmanıza gerek yok bay Lio.. Sizi gayet iyi tanıyorum. Buraya gelirken beklentilerinizin yüksek olduğun sokağın ortasında yardım bağırışlarınızı duyduğumda anlamıştım zaten. O yüzden endişelenmeyin tüm makul isteklerinizi dinlemeye hazırım. Başlayalım isterseniz.." Konuşurken kendinden o kadar emin ki insanın aklında kuşkuya yer bırakmıyor ama yine de aklıma takılan bir soru var ve sormalıyım:
"Başlayalım derken neyi kastediyorsunuz? Neye başlayalım mı?" Soruyu sorarken ses tonum o kadar yumuşak ki bir an için sesimin duyulup duyulmadığından şüpheliyim. Neyse ki aldığım cevap aklımda bu soruya ışık tutuyor.
"Terapiye.."
Kurduğu cümledeki anlamı anlayamıyorum. Neden terapiye ihtiyacım var ki.. Daha sonra adamın önündeki "Terapist" yazısını görünce neden böyle bir cümle kurduğunu anlıyorum. Terapi onun işi ve beni tanıdığına göre ben de onun müşterisiyim. İtiraz edecek birşey bulamadığımdan dediklerine uymaktan başka bir çarem yok gibi görünüyor.
"Öncelikle tekrardan hoşgeldiniz, bay Lio. Sizi uzun zamandır buralarda göremiyorduk. Sanki en son gördüğümden bu yana hiç tedaviye ihtiyaç duymadınız. Bugün uyandığınızda kendinizi nasıl hissettiniz. Zihninizde son birkaç saati yoklayın lütfen. Nasıl duygular içerisindeydiniz, neler hissettiniz, neler düşündünüz, eğer mümkünse hepsini öğrenmek istiyorum." Sanki az önceki 10-15 dakikalık konuşmayı ikimiz yapmamışız, hatta sanki beni tanımıyormuş gibi konuşmasını garipsiyorum ama yine de aldırış etmeden konuşuyorum: "Bu sabah uyandığımda herşey normal gibiydi fakat daha sonra adımı, ve kendimle ilgili hiçbirşeyi, hatırlayamadığımı farketmemle tüm bu normallik yıkıldı. Uyandığım evin bana ait olup olmadığını bile bilmiyorum. Kim olduğumu, ne iş yaptığımı, nasıl bir hayatım olduğunu, ailem varsa onları, kısacası kendim hakkımda herşeyi merak ediyorum. İçimde büyük bir boşluk var ve ben sanki bu boşluk hiç dolmayacakmış gibi hissediyorum. Ağlamak istersin de bir türlü olmaz ya.. Konuşmaya yeltenirsin de ne diyeceğini bilemediğinden öylece susar kalırsın, işte ben bu haldeyim. Yarım gibiyim, eksiğim.." Ağzımdan çıkan cümlelere ben bile inanamıyorum. Tek nefeste söyleyip bitirdiğim bu cümlelerdeki derin anlamlara inanıp inanmadığımı da bilemiyorum. Yanağımdan aşağı dökülen birkaç damla gözyaşı inandığımın göstergesi olmalı. Bir süre suratımı süzdükten sonra derin bir nefes alıp konuşmaya devam ediyor karşımdaki adam: " Sizi anlıyorum bay Lio. Size yaşadıklarınızı atlatabileceğinizi, canınızı sıkmamanız gerektiğini felan söylemeyeceğim ki istesem de söyleyemem çünkü bu sizi kandırmak olur ve sizi kandırmak en son isteyeceğim şeyler arasında. Sorularınıza gelince, herşeyin bir zamanı var. Tüm istediğiniz bilgileri bir anda veremem. Bu size de bana da işkence olur ama endişelenmeyin, en kısa zamanda gerçeklerinize kavuşacaksınız fakat o gün bu gün değil. Gerçekten üzgünüm ama sizi bir anda fazla bilgiyle yüklemek sinirlerinize zarar verebilir ki daha şimdiden fazlasıyla zarar görmüşler. Şimdi lütfen eve dönün ve yarın beni ziyarete gelin." Konuşmayı bu kadar uzun tutup sonucu böyle bir anda göstermesi bir an afallamama neden oluyor. Yine kendimi tutamayıp: "Bunca yolu boşuna mı geldim ben! Derhal sorularıma cevap verilmesini talep ediyorum. Eve felan gitmek istemiyorum. Ya yeniden herşeyi unutursam.." Sinirli halime rağmen lafımın arasına girip: "Lütfen zorluk çıkarmayın. Sizden tek isteğim sabretmeniz.."
Daha fazla savaşamayacağımı anlayınca arkamı dönüp tek kelime etmeden çıkışa yöneliyorum. Kapıyı açarken söylediği sözle sinirlerim biraz olsun gevşiyor:
"Unutmayın, tüm iyilikler bekleyenleri bulur..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şizofrenya
Paranormal"Bir gün adını bile hatırlayamayan biri olarak uyansanız ne yapardınız.. Peki ya inandığınız herşey zihninizin bir oyunuysa?.." Vote ve yorumları eksik etmeyin lütfen:)