4.Bölüm: Son Anda Atlattık!

21 1 0
                                    

3. Bölümden bir kesit:

- Şuan kavga etmenin sırası değil Elif!

Haklıydı,kavga etmenin sırası değildi. Tam arkamızı dönecektik ki başından beri herşeyi dinlemiş olan...

4.Bölüm: Son Anda Atlattık

Evet,o kişi Müdür Yardımcısı Sefa Hocaydı!

Sefa Hoca'ya bütün okul, Sefa Bey derdi. Hatta aramızda espri yapardık. "Sefa Hoca değil, Sefa Bey diyeceksiniz!" Derdik. Her zaman ütülü pantolon giyen,sürekli kravat takan,takım elbisesi her zaman siyah renk,kravatı mor renk olan, saçları arkaya taralı jöleli,ayakkabısı her zaman siyah renkli ve sürekli boyalı, çarşamba topuk denilen kundura giyen biridir. Ayakkabısını topuğunun sesi Sefa Bey koridorun başındayken koridorun sonundaki öğrenciler tarafından bile duyulabilen "tık,tık" sesi çıkarır. Hatta öğrenciler bu sesten dolayı Sefa Bey'le karşı karşıya gelmemek için sınıflarına girerler.

Nehir ile ben konuştuklarımızı duydu mu diye endişeliydik. Biz Sefa Bey'e bakıyorduk Sefa Bey'de bize. Sonra aniden Nehir:

"Hoşgeldiniz hocam, Sefalar getirdiniz" dedi. Bazen çok iyi espri yapabiliyor bu kız. Ama niye şuan yaptı? Zaten zor durumdayız! Hoca sinirlenmez inşallah. Aslında gereksiz yere sinirlenmez ama...

"Hoşbulduk, Hoşbulduk yavrum. Ne konuşuyordunuz siz öyle? Birbirinizi mi korkutuyorsunuz? Birbirinize şaka mı yapıyorsunuz? Yapmayın kızlar zaten salgından dolayı herkes tedirgin, başkasına yapmayın. Kapı gıcırdasa çığlık atıyorlar zaten. Ah bu öğrenciler,ah!"

"Yok hocam biz aramızda öylesine konuşuyorduk. Siz bakmayın bize. Öylesine eğlenmek için anlatıyorduk. Oyun gibi bir şey işte" diyerek durumu biraz kurtarmaya çalıştım. Oyun oynayacak yaşta da değildik hani ama durumu kurtarmak gerekiyordu.

"Tamam kızlar,bak sakın ha korkutmayın birini valla bize patlıyor her şey. Kaç yaşındalar, çocuk gibi her şeyden korkuyorlar. Neyse kızlar ben sizi tutmayayım sizde sınıflarınıza geçin. Yatılı kalacağınız sınıfa geçin hadi."

Hoca bunu söyledikten sonra odasına doğru gitmeye başladı. Bizde ucuz atlattığımızı düşünerek yatacağımız sınıfa doğru ilerliyorduk. O anda aklıma bir şey geldi.

"Nehir bu gece yatmasak? Ben korkuyorum biraz zaten uyuyabilir miyim onu bile bilmiyorum. Uyuyamayacağım gibi geliyor. En azından bugün ne olduğunu tartışırız Nehir!"

"Bilmiyorum, bu konu hakkında konuşabilir miyiz ki? Psikolojim bozulmuş gibi hissediyorum. Uyusam belki yarın hiç bir şey hatırlamayacak gibi hissediyorum. Üzgünüm Elif kendimi hiç iyi hissetmiyorum."

"Tamam Nehir. Bende biraz olsun uyumayı denerim. Uyuyamazsam yanında birini hissedersen şaşırma."

"Niye ki yanımda birini hissedeyim?"

"Ben korkarsam tek yatamam da o yüzden. Uyuyamayabilirim."

"Bakarsın bende uyuyamam:)"

Bunu dedikten sonra ikimizde güldük. Yatılı kalıcağımız yerin önüne geldiğimizde ki kimlerin bu sınıfta kalacağına baktık. Ahh ,olamaz Beyza vardı. Nehir'in dediği şeyle ikimizde güldük.

"Bon Soğ Torofo otorocoğom tomom mo?

"Bazen böyle yapmaya bende bayılıyorum Nehir. Ama istersen hocalar koridorda dolaşıp niye siz hala yatılı kalacağınız sınıfta değilsiniz diye sormaya başlamadan içeri girsek iyi olur."

İkimizde kısık sesle kahkaha atmaya başladık. Ama çok duyulmaması gerekiyordu. Kapıyı tıklatıp içeri girdik. İçerde yer yatakları seriliydi. Gerçekten mi? Yer yatağında mı yatacaktık? Yok artık. Ben donarım ama orda. Neyse ki kalorifer açmışlar. Ona şükür. Yataklara doğru ilerledik. İlk yattığımda buz gibi gelmişti ama sonra sıcak olmaya başladı.

Hava kararıyordu. Yıldızlar yavaş yavaş ortaya çıktı. Şuan yanımda kulaklık olsaydı keşke. Yıldızları izlerken "Still With You" dinleyecektim. Aniden bir horlama ile düşüncelerim bozuldu. Gerçekten mi? Ela horluyor muydu? Horlamıyormuş. Sadece midem gurulduyor. Tabii o kadar  kargaşanın arasında yemek yemeyi unuttuk. Sabah ilk işim yemek yemek olacak. Şuan kantin açık mıdır ki? Açık olabilir çünkü daha kantinin kapanış saati değil. Saat 00.00'da kapanıyor. Ne saçma  değil mi? Öğrenciler erken çıkıyor ve kantin kapanmıyor. Tek başıma gidebilir miyim ki karanlıkta acaba? Denemeden olmaz.

Yavaş yavaş yatağımdan çıktım. Ayakkabılarımı giydim. Tam kapıdan çıkacaktım ki Duru uyandı. Neyse ki "Herhalde rüya görüyorum" diyerek geri yattı. Ucuz atlatmıştım,ona seviniyordum. Sonra 2. Katta olduğum için merdivenlere doğru ilerledim. Korkuyordum ama acıkmıştım. Açlık korkudan üstün geliyordu. Tam merdivenleri iniyorken aklıma cüzdanı unuttuğum geldi. Allah kahretsin! Tekrar gidecektim. Ama geri dönüp cüzdanı almaktan başka çarem yoktu. Yavaş adımlarla geri sınıfa doğru ilerledim. Hızlıca cüzdanımı alıp  sınıftan çıktım. Tam tuvaletin önünden geçecektim ki. Tuvalet ihtiyacım olduğunu farkettim. Bu tuvalet olayından sonra tuvaletlere korku ile girmeye başladım. Bir de şuan karanlıktı. Tuvalete girdim. İlk tuvalete girdim. O sırada bir ses duydum. İkinci tuvaletten "tak,tak" sesleri geliyordu. İlk başta ne olduğunu anlamadım. Korkuyordum. Ancak ne olduğunu anlayınca daha çok korkmaya başladım. Çünkü bana Mors alfabesi ile bir şeyler anlatılmaya çalıştığını anladım. İlkokula başladığımdan beri mors alfabesini bilirim. Bir yarışma için ezberlemiştim. Bana dediği yada benim bana dediğini zannettiğim cümle "Bu sırrı kimseye anlatma!." demişti. Nasıl korktuğumu bir ben bir Allah bilirdi.  Direk tuvaletten çıktım ve korku açlığımı bastırmıştı. Hemen yatağıma girdim ve yarın bunu Nehir'e anlatmam gerektiğini düşündüm. Peki ne anlatmak istiyordu. Bir sır vardı ve o sır neydi? Nehir'e anlatmalı mıydım? Bunları düşünürken uyuya kalmıştım...

Mor SıvıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin