5. Bölüm: Şüphe

19 1 0
                                    

-...Bu sırrı kimseye anlatma!..-

-...Nehir'e anlatmalı mıydım?..-

Aniden bir sarsılmayla uyandım. Gözlerimi zar zor aralamaya çalıştım. Gözlerimi kısık bir şekilde açınca karşımda Nehir'in yüzünü gördüm. Sarsıyordu beni.

"Ne oluyor Nehir?"

"Uyan artık, hadi yatakları topluyoruz. Valla dün bana uyuyamam diyordun. Aramızda en çok uyuyan sen oldun. Kalk artık. İşlerimiz var!"

"Uff, tamam be! Kalktık. Ne vardı biraz daha uyusaydım? Dünya'nın sonu falan mı olurdu!"

"Bak zaten dün yaşadıklarımız kafamda hala, sinirlerim bozuldu. Biraz daha yatakta durursan kaldırmak için elimin tersiyle çakacağım sana şuradan Seul'e kadar uçucaksın!"

" Ay bi çakta Güney Kore havası görek"

"Dalga geçmeyi kesip kalkmayı düşünüyor musun? Dün olan biteni konuşmamız lazım.

Dün, dün... o anda hatırladım dün ne olduğunu. Gece neler yaşadığımı. Anlatmalı mıydım? Korkar mıydı? Zaten ben bile çok korkuyordum. Titriyordum. Farkediyordum titrediğimi. Birde Nehir'i mi korkutacaktım?

Daha bunlara cevap bulamadan Nehir konuşmaya başladı.

"Bak yatağından kalk yeter! Ben toplarım yatağını! Hadi kahvaltıya geç kaldık!"

Evet,çok aç olduğumu unutmuştum. Kahvaltıya yetişmemiz gerekiyordu. Aslında okulda belli bir saati yoktu ama Nehir hanım kahvaltıya bir saat koymuştu. Düzenli olmamız gerektiğini söylüyordu. Diğer yemekleri de aynen bu düzene sokmuştu.

"Tamam kalktım bile hadi sen topla da gidelim;)"

"Elif bi git işine!"

"Tamam,tamam kızma. Neyse ben toplarım hadi."

Yatağımı toplamıştım. Kantine doğru ilerliyorduk. Benim kafamda yine bunaltıcı sorular vardı. Her şeyi bir kenara atmalıydım. En azından şimdilik. Çünkü daha çok korkmama neden oluyordu. Yinede sorularımı bir kenara atmaya çalışacaktım. Başarılı olur muyum bilmem ama denemeden olmazdı hiç bir şey.

Kantinin önüne gelmiştik. Göz gözü görmüyordu. Sıra çok fazlaydı. Biraz daha beklememiz gerekiyordu. Etraf sakinleşene kadar bekleyecektik. O sırada boş bir kenar bulup geçtik. Direk Nehir'le konuşmaya başladık.

"Biz ne yaşadık ya Elif? Biri bize oyun oynuyor herhalde. Ama çok gerçekmiş gibi geliyor bana. Biz birbirimizin en yakın arkadaşıyız ve artık biz bir takım olacağız. Birbirimizden sakladığımız sırlar olmuştur. Ancak şuan bizim bu olayda ki her şeyi birbirimize anlatmamız gerekiyor. "

Bu kızın akıl okuma gücü var. Diyorum bakın ben size. Bu konuşmayı yaparak beni de biraz dara düşürdü. Dün gece yaşadıklarımı o bilmiyor. Söylesem mi bilmiyorum. Ama onu korkutmaya hakkım yok. Zaten başında ona söylemekle hata yaptım! Belkide bunların hiç birini yaşamamış olacaktı. Ben bu imkanı ondan aldım. Şuan kendimi çok suçlu hissediyorum. Dün olan olayı ona anlatmayacağım. Benim yüzümden o korkmayacak!

"Evet Nehir. Biz artık bir takımız. Birbirimize güvenerek her olayı anlatmalıyız. Birimizin bildiğini diğer kişide bilecek." diyerek araya yalan kattım. Yalan söylemek istemiyordum ona ama zorundaydım.

"Hadi sıra azaldı şimdi sıraya girelim. Ben çok acıktım."

Sıraya girdik. Çok değil bir 2-3 dakika sırada bekledik. Sıra bana geldi. Bir tane sandviç ve çikolatalı süt aldım. Nedenini bilmiyorum ama küçüklükten beri çikolatalı süte takıntım var. İçmeden duramıyorum.

Yemeklerimizi yedik. Derslerin başlamasına yarım saat vardı. Biraz yürümek istedim. Nehir benle geleceğini söyledi. Nehir'in koluna girdim ve yürümeye başladık. Hep bildiğimiz okuldu işte. Ne olabilirdi ki? İkimizde konuşmak istemiyorduk. Sadece sessizlik bize yetiyordu o anlarda. Bazen sessizlik konuşmaktan iyidir diyorlardı. Bu söz aslında bazı zamanlar için doğru geliyor bana. Bence benim için sessizliğin konuşması her şeydi. Başka söze gerek yoktu. Sessizlik konuşuyordu. Usulca, yavaş yavaş...

Sınıfa doğru ilerledik. Sınıfa girdiğimizde yine her zaman ki gibi sakin bir sınıf gördük. Sadece telefona bakıyorlardı. Bizde yan yana oturduk. Ders neydi? Bilmiyordum. Kitap getirmemiştik zaten. Dün olan dersler vardı. Hoca içeri girinceye dek bilmeyecektik. Evet,kapı yavaş yavaş açıldı ve içeri Arzu hoca girdi. Demek ki dersimiz Edebiyat idi. Çok tatlı bir kadındı. Her zaman olduğu gibi öğretmen edasıyla masasına oturdu ve konuşmaya başladı. Konu noktalama işaretleriydi. Biz ise hoca anlatırken derste Nehir ile fısıltılı bir biçimde konuşuyorduk. Arka sıralardan Bulutların da konuştuğunu fark ettik ancak ne konuştuğunu anlayamıyorduk. O yüzden kendi olaylarımız ile ilgili konuşmaya devam ettik.

Bulut, Göktürk,Emre Diyaloğu

Ne konuşuyor bunlar ikide bir?~Emre

Bilmiyorum ama çok garip~Göktürk

Ney garip Göktürk?~Bulut

Çok garip şeyler konuşuyorlar gibime geldi.~Göktürk

Bende son saatlerde bir gariplik seziyorum bunlarda~Emre

Çok şüpheci davranışları var~Bulut

Ben çok merak ediyorum~Emre

Ne yapmayı düşünüyoruz?~Göktürk

Bence takip edelim bir şey yoksa takip etmeyi bırakırız~Emre

İyi plan aslında~ Bulut

Ne dersiniz, yapalım mı?~Göktürk

Tabikii!~Emre-Bulut

"Pişt! Ne konuşuyordunuz siz öyle bakayım!" diye Edebiyat hocası onlara kızdı. Ses çıkarmadılar. Edebiyat hocası çok üstelemedi. Konuya devam etti. Bizde konuşmayı bırakmış konuyu dinliyorduk. Olacaklardan habersizdik. Takip edilecektik ancak biz bilmiyorduk. Sadece derse odaklanmıştık. Artık arka taraftan da fısıltı gelmiyordu. Sınıf çok sessizdi. Sadece hocanın sesi duyuluyordu. Hoca bu durumdan memnundu. Hoca tam konuyu bitirmemişken ders zili çaldı. Günde dört ders işleyecekmişiz artık. Zilin çalmasıyla Nehir'le yavaş yavaş sınıftan çıktık. Biz iki kişiydik ancak arkamızda üç kişi daha vardı....

Mor SıvıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin