Bölüm 3: Yağmur Damlaları

12 3 0
                                    

Sanki bu yağmur zihnimizden onun katil olma ihtimalini silmek için yağıyordu. Onu aklamaya çalışıyor gibi alnından boynuna doğru kayıp gidiyordu. Evet ,evet sanki cidden onun masum yüzünü ortaya çıkarıp onu aklamak için yağıyordu. Ama sanırım o saf taneler benim çoktan emin bi şekilde ondan nefret ederek bakan kalbime ulaşamıyordu...

Emirle notlaşmamızın üzerinden 5 dakika geçmişti. Dersin bitmesini bekliyorduk. Evet, beklenen an geldi ve zil çaldı. Dışarıya çıktım ve kantine doğru ilerledim. Beraber çıkmamız olmazdı. Merdivenlerin yanına varmıştım. Merdivenlerin yanından birde yangın merdivenleri iniyordu. Aşağı kata indim. Bir alt kata daha inmeye yeltenirken yangın Merdivenlerine doğru çekildim. Ağzım ve belim arkamdaki kişinin elleri tarafından tutulmuştu. Sonra onun sesini duydum.

"Şşş sessiz ol..." Eğer hemen bir şeyler yapmassam korkudan bayılabilirdim. Belimdeki elini sıkıca kavradım ve çevirip arkasında birleştirdim. Ufak bir "ahh" sesi çıkarmıştı daha sonra diz kapağına vurarak yere çömelmesini sağladım. Şuan önümde diz çöküyordu. Kim olduğuna bakmak için başını kaldırdığımda psikopat gibi gülen o tanıdık yüzü görünce şok oldum.

"Gökay?" Evet arkadaşlar cadım Gökay buradaydı.

"Ateş prenses Ateş..."

"Adın Gökay değil mi? Hem arkadaşların öyle sesleniyor diye öyle seslendim, onlardan duyduğum kadarıyla yani..."

"Sen benim arkadaşım mısın gerizekalı?" Sesi soğuk ve sertti.

"Çok meraklıyım arkadaşın olmayada... Eee ne istiyorsun benden niye böyle bir salaklık yaptın konuşmak istediğini söyleseydin ya?"

"Salak konuşmak istediğimi söylesem gelirmiydin acaba benden ölesiye korkuyorsun..."

"Birincisi benim senden korkum falan yok ayrıca senden niye korkayım sen kimsin ki ikinciside tabiki gelmezdim ama paşa paşa reddini yiyip usluca oturman daha akıllı olurdu. Beni kaçırma girişiminde bulunmaya gerek yoktu..."

"Tamam gerizekalı tamam sus! Bu okulda ne işin var. Sabah seni bırakmam karşılığında bir anlaşma yapmıştık. Sözünden bu kadar çabuk cayman beni şaşırtmadı açıkçası."

"Oradan bakılınca cayan birine mi benziyorum bilmiyorum ama caydığımdan değil burası okulum olduğundan buradayım."

"Tamam işte onu diyorum git burdan!"

"Olum sen gıt mısın? Burası okulum nereyi gideyim?"

"Kayıt falan aldır ama ne yap et git buradan!"

"O sesini bana bir daha yükseltirsen az önceki olaylardan daha kötüsünü yaşayacaksın! Hem sen beni sabah sessiz gördün diye ezebileceğini düşünüyorsan yanılıyorsun! Kendimi asla sana ezdiremem bay kütük!" Odun bile değildi meşe kütüğüydü mübarek. En dayanamadığım şey ezilmekti. Sebebi ne olursa olsun beni ezemezdi. Kendini ne sanıyordu ki? Uzak diyarlardaki padişah falan mı?

"Aaa minik prenses konuştu. Ne yaparsın bana?" Ona cevap vermeyi çok istiyordum ama aklıma Emire verdiğim söze geç kaldığım gelince ona açıklama dahi yapmadan koşarak yangın merdiveninden çıktım. Allah belanı versin Ada! Korktuğumu düşünecek bu mal...

Beş dakika içinde kantiydeydim. Arkalardaki masalardan birinde oturmuş iki kahveyle beni bekleyen Emiri görünce ona mahçup bir bakış artarak yanına gittim. Kafamı yerden kaldıramıyordum, çünkü bir kütük yüzünden çocuğu bekletmiştim... 

"Geç kaldığım için özür dilerim..." dedim mahçupça. Karşısındaki sandalyeyi gösterip konuşmaya başladı.

"Yok önemli değil bende yeni geldim zaten. Eee neymiş konuşmak istediğin?"

ÖLÜMSÜZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin