Uyandığımda annem başıma dikilmiş " Selin uyan kızım senin dün çarptın arkadaşın kapıda seni bekliyor, kalkmazsan ..." devam etmesini bile beklemeden yorganı üstümden çekip " offff anne sabah sabah beni uyandırmanın başka bir yolunu bulamadın mı? Çok uykum varrrrr" diye esneyip elimin tersini ağzımın önünde tutup yorganı üstüme çektim. Yorganın sıcaklığı mayışmama neden oluyordu. Yani ne yapabilirim ki annemin beni uyandırmak için harcadığı çaba benim ona inanmamı sağlamadıysa ki Umut gelip beni bekleyecekmiş de ... Hem neden beklesin daha dün tanıdığı kızı bekleyecekmiş,anlayamıyorum ama annemi takdir ederim böyle bir saçmalığı beni uyandırmak için kullandığına.
Annemin topuklu ayakkabısının sesi geriye dönünce odadan çıkmak üzere olduğunu anladım ama aniden durup " sen bilirsin ama kalksan iyi olur. Çocuk gerçekten salonda seni bekliyor. Bu arada aşağıya inmeye kalkarsan pijama ile inme derim, rezil olma diye!" diye lafını bitirdikten sonra kapıyı yavaşça kapatıp çıktı. "Uykumda kaçtı zaten bari inip bir şeyler atıştırayım " düşüncesiyle saçlarımı topuz yapıp odamdan çıktım.
Merdivenleri ikişerli olarak indim ve doğruca salona gittim. Bakı dikkat edin salona gittim diyorum... Ya ben resmen salona gittim, keşke gitmez olaydıııım. Rezilliğime mi ağlayayım, Umut'un bana bakıp sırıtışına mı ağlayayım. Bir ona birde kendi üstüme bakıp " şey...yani ...ben...senin..." Allah'ım şaşkınlıktan beş kelimeyi bir araya getiremeyen ilk insan benim galiba ama bir de ona bakıyorum, "ayyy Allah'ım bu ne yakışıklılık ya yerim ben onu " dediğime bakmayın çünkü içimden söyledim bunları.
Neyse kendimi toparlamam tamı tamına bir dakikamı aldı ve yüzüne bakıp " ben senin bureda olduğunu bilmiyordum. Yani salonda oturuyor olacağını..." aferin salak Selin sen bu gidişle ünlü bir düşünür olursun, aynen böyle devam. Anlamamış olmasını dileyerek, indirmiş olduğum başımı kaldırıp ona baktım. Gölerime bakıp" Selin seni gökyüzünde uçarak beklememi mi istiyordun? Ha yok öyle diyorsan bir dahaki sefere seni uçarak da beklerim sorun olmaz ama şirkete pijama ile gelmek istemezsin umarım. Bu arada annen geldiğimi sana söylemeye..." sönü tamamlamadan " annem nerede annneee..." diye mutfağa doğru koştum Allah'tan mutfak salona uzaktı yoksa utancımdan yerin dibine girerdim. Mutfağa girip annemin ayaklarına sarıldım" anne" nefes nefese anneme bakıp" ne olursun ona, onun geldiğini bana haber vermediğini ...unuttuğunu söyle onun yanında. Bak ayaklarına kapandım lütfen bunu yap lütfen ....." şaşkın şaşkın bana bakan annemin gözlerine en masum bakışlarımla baktım yani kedi yavrusu bakışlarımla, etkiledim sanırım başı onaylarcasına sallayıp gözlerini bana devirerek daha sonrada işine döndü. Fırsattan istifade hızlıca odama gidip üstümü giyin hafif bir makyajdan sonra derin bir nefes alıp odamdan çıkıp salonun yolunu tuttum. Acaba ne giydim ben diye bile bakmama fırsat kalmadan Umut önüme geçip baştan aşağiya bir süzüşü vardı ki anlatamam.
Yanaklarımın pembeleştiğini yanan yanaklarımdan anlayabiliyordum. Kaşlarını kaldırarak" güzel bir gün. Doğaya ait yeşil rengi sana çok fazla yakışmış bence.. Yani güzel olmuşsun." tamam ya çok fazla güzel konuşuyor ama birde bilse şimdi şurada şıp diye bayılacağımı ama bayılamam.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan " artık gidelim mi?" sorusuna sadece başımı sallamakla yetindim. Bu çocukta beni kendine çeken bir şeyler var ama anlayamıyorum. Evden çıkıp arabanın önünde kapıyı açmak için elimi uzatmama kalmadan ön kapıyı Umut hızlıca açıp yine o muzip sırıtışıyla arabaya binmemi işaret etti. Anlıma düşen saçlarımı elimle kulağımın arkasına yerleştirip gülümsedim.
Arabayı çalıştırıp AKKAYALI holdinglerine gitmek üzere yola çıktık. İkimiz de sessizdik ama onun gözlerinin arada üremde oldunu arabanın siyah camından görebiliyordum. Aniden içimdeki dürtü ile ona soru sormak istedim. Aklıma gelen ilk şeyi sordum " senin sevgilin var mı? Şey yani... Off neyse boş ver ben öylesine ..." sorumu devam ettirmeden tepkisini öçmek için yüzüne baktı. Oda ne anlındaki damarlardan biri mi kasıdı bana mı öyle geldi. Keşke sormasaydım sinirli yeşil göleri bana çevirip orman yolunun kenerında durdu. Hiçbir şey sölemeden direk kollarımı sıkıca tutup " bak prenses, benim hayatım seni ilgilendirmez hat..." kolumu okada sıkmıştı ki gözlerimin dolduğunu hissetim.
Hayır ağlamamalıydım ama sıcacık küçük bir damla yanaklarımdan aşağıya doğru yavaşça süzüldü. Hemen Umut'un sert yüzü tedirginleşip " ö..öz...özür dilerim ben...ben senin canını yaklak..." o kadar ağrıma gitmiştiki " kolumu bırak" diye hızlıca arabadan aşağıya indim.
Evet dediği gibi güzel bir gündü ama o berbat etti ben değil. Gözlerimdeki yaşlar durmadan akarken arkamdan gelen ayak sesine aldırmadan hızlı hızlı yürüdüm. Kolumdan tutup beni kedisine doğru çevirdi, yüzüne bile bakmadan " evet senin de diğerlerinden farkın yok. Sende sana hoşuna gitmeyen bir şey sorulduğunda hayvanlaşıyorsun ama üzgünüm benim hatam seninle anlaşmaya, seni tanımaya çalışmamda asıl hata ama ben senin yaşayan bir öküz olduğunu bilemezdim kusura bakma bay öküz. Şimdi kolumu bırak defolup zuppeliğine devam et." kumdaki eli yavaşça aşağıya kayıp " ben senin..." bitirmesini istemiyordum bile bunun için sinirle yüzüne bakıp " e neyi bekliyorun bin arabana sana soru sormayanların yanına git. Ha bu arada isterseniz beni şirketten de kovun umrumda bile değil."
Çok sinirliydim. Ne yaptığımı, ne yapacağımı bile bilmiyordum. Çocukken hep ormanın derinliklerine kaçardım korksam bile hep derinliklerine giderdim ama o zamanlar yanımda hazırladım gerekli olan şeyler bulundururdum ama şimdi ben sadece ben vardım. Ayak sesleri olmadığına göre bay öküz gitmişti. Zaten giden araba seside bunu destekleyen nitelikteydi. "Ukala, geri zekalı, kedini beğenmiş..." sözlerim havada asılı kalmıştı. Çünkü arkamdan biri benim kolumdan tutup hiç kaçmama fırsat vermeden kendine doğru çekti. Aniden döndürülduğum için saçlarım gözlerimin önüne bariyel kurmuştu.
Elim beni çeken kişinin omzundaydı ve ellerim, bedenim, heryerim titriyordu. Gözlerim kapalıydı ama saçlarımın yavaş yavaş yüzümden çekilip boynumun arkasına atıldını hissedebiliyordum. "Allah' ım şimdi önümdeki bana bir şey yaparsa ben ne yapabilirim. Yanımda hiçbir şey yok bay öküz benim peşimden gelmedi, yalnızım ama kabahat bende niye arabayla o gittiki , o kalsaydı ben giseydim" düncelerimden ayıran elleri hâlâ saçlarımda olan " evet ben bir ukalayım, geri zekalıyım, kendini beğenmişin tekiyim ama bir kızı asla ormanda tek başına bırakacak kadar kalleş değilim." o ses evet ses bay öküzen aitti ama yinede emin olmak için tireyerek gözlerimi açtım. Evet beni bırakmamıştı oydu.
İçimden kelebekler uçuşurken nefesinin nefesime karıştığı anlayarak irkildim. Hadi tamam hoşuma gitmedi değil ama sonuçta yüzü yüzüme çok yakındı. Neyseki kedimi toparleyıp " beni bırakmayı ne zaman dünüyorsun?" diye sinirli bir yüz ifadesi takınmaya çalışarak sölemiştim ama o öküz gümseyerek başı sallayıp benden bir kaç adım geriye gitti.
Ellirini ceplerine koyarak bana bakıp hâlâ gülüyordu. Ayy gerçekten sinirlerimi mi bozmaya çalışıyordu. Ellerimi göğüsümde birleştirerek " çok mu komik gördüğün gibi ben gülemiyorum." başıyla geldiğimiz yolu göstererek " hadi gidelim zaten çok geç kaldık." geriye dönüp birkaç adım attıktan sonra durdu ve " yürümeyi mi unuttun. Tamam cazibeme hiç kimse dayanamıyor ama yürüsen iyi olur." bu neydi şimdi der gibi yününe bakarken bıkmış bir ifadeyle elimde ne ilimi ya resmen yine kolumdan çekip arabaya doğru ilerledik ağzımı açıp tam itiraz edeceğim sırada " eğer tek kelime söylersen seni ağaca bağlayıp giderim.
Ailenede yarı yolda indi bir daha görmedim derim. Bu yüzden hiç konuşmazsan senin için iyi olur." bunları söylerken o kadar ciddiydi ki hiçbir şey diyemedim.