Keigo, Touya'nın ona asla zarar vermeyeceğini sanıyordu. Yanılmıştı.
***
Soğuk. Çok soğuk. Touya burada olsa ısıtırdı beni diye düşündü Keigo. Gülümsedi. Birazdan yanında olacağı düşüncesiyle gülümsedi. Gözlerini kapadı. Hayalini kurdu. Touya'sı birazdan gelecek, arkasından sarılacak, sıcak nefesini boynunda hissedecek Keigo. Gülecek, öpücükler konduracak boynuna. Isıtacak onu. Sarıp sarmalayacak yılların özlemiyle. Ve bir daha da bırakmayacak. Böyle düşünüyordu Keigo. Touya'nın da onu özlediğini, hala sevdiğini...
"Geleceksin biliyorum, sen de beni bırakamazsın biliyorum, bensizliğe dayanamıyorsun biliyorum..."
Elinde sıcak kahvesi. Touya'nın ellerinin olmasını terci ederdi. Özlemişti ellerini. Kanatlarının ve saçlarının arasında gezen ellerini. Yüzünü okşayan ellerini. Her zaman sıcak olan ellerini. Ellerini saran ellerini. Ellerini...
Oturduğu yerde özlem dolu bir nefes verdi. Yağmur kokusuyla karışık toprak kokusunu içine çekti. Açtı gözlerini. Gördü bulutları. "Dumanı gibiler" diye düşündü.
Kapadı gözlerini. Bir sıcaklık. Sonunda diye düşündü. Hafifçe gülümsedi gözlerini açmadan. Sıcaklık yavaşça artıyordu. Hissediyordu. Hissediyordu Touya'nın ateşini. Kanatlarında, sırtında ve ensesinde... Artık istese de açamazdı gözlerini Keigo.
***
Gözlerimi beyaz bir odada açtım. Ne olduğu belliydi.
Nefes seslerimi derinden duyuyordum. Bazı cihaz sesleride buna eşlik ediyordu. Sessizdi. Ve temiz bir hava vardı. Yani aldığım hava, gerçekten havaydı. Bunu hissediyordum. Nefes aldığımı hissediyordum.Kalkıp doğrulmak istedim. Ama vücudum o kadar ağırdı ki, göz kapaklarımı bile taşımakta zorlanıyordum. Başımdan keskin bir ağrı geçti. Hızlı bir bıçak darbesi gibi. Kalp atışlarımda karıştı sessizliğin içindeki sese. Gözlerim kapandı. Ve açıldığında bir tüy kadar hafiftim. Acı bir hafiflik hissediyordum.
Acı bir hafiflik.
Eksiklik ve boşluk hisside beraberinde geliyordu. Bir şeyler eksikti. Bir boşluk vardı.
Ellerimi beyaz çarşafa dayayıp yattığım yataktan destek alarak doğruldum. Başım ağır gelmişti. Ama bir süre sonra alıştım. Beyaz örtüyü izliyordum. Sonra ellerimi göz hizama getirip onları incelemeye başladım. Sarılıydı ve sargıların kapatmadığı yerlerde yanıklar vardı. Biliyordum. Hissediyordum. Yine yanılmıştım. Yine yanmıştım. Tıpkı son karşılaşmamızda olduğu gibi yine kanmıştım o mavilere. Ve yine yanmıştım o mavilerde...
İnanmak istemiştim. Hep inanmak istedim. Hala sevildiğime.
Ama ben hep kendimi kandırdım. Ve yine izin verdim mavi alevlerin kanatlarımı köküne kadar yakmasına. Hissettiğim acı hafiflik kanatlarımın yokluğu ve derimde bıraktığı kalıcı yanık. Oldukça tanıdık. Fazla bir süre geçmedi aynı acı hafifliği hissedeli. Ve şimdi yine yabancısı olmadığım o hisle derin bir üzüntü içerisindeyim.
Neden böyle oldu her şey? Neden, ne zaman bu kadar uzaklaştı benden? Sevmiyor mu artık beni? Hatırladığım en eski anılarımda beni sürekli korurdu. Fakat şimdi neden bana zarar veriyor? Bundan zevk mi alıyor?
Touya... Bu Touya olamaz. Benim Tou'm asla bana zarar vermez, sarıp sarmalar, öper, koklar...
Tuzlu gözyaşımın dudağımın kenarından içeri, dilimin ucuna gelişini hissediyordum. İçimde dayanılmaz bir acı vardı. Eksildim. Parçalandım. Yanıldım. Yandım. Seni sevdim Touya. Seninde beni sevdiğini, bana zarar vermeyeceğini sandım. Ve yanıldım. Şimdi acı çekiyorum. Dayanılmaz bir acı. Aldığım her nefesin zehir gibi geldiği bir acı. Yanık kokusu hala ciğerlerimde.
Damarlarımda akan kanın yandığını hissediyorum. Damarlarımdaki kan vücudumda yayıldıkça yandığımı hissediyorum. Acı dağılıyor, gözlerimden yaşlar akıyor. Acı çekiyorum. Sadece acı çekiyorum. Dayanılmaz bir acı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yanılma | Dabihawks
FanfictionBugün birlikte piknik yaptığımız yere geldim. Elimde seninleyken içtiğimiz kahveden vardı ve ben her yudum alışımda ağladım.