Fotoğrafçıdan çıkarken ikisinin de mutlulukları yüzlerinden okunuyordu. Yoldan geçen biri onların daha bugün evlendiklerini düşünebilrdi ilk bakışta. Ama biraz daha dikkatli incelerse kalpleri arasında, yılların sağlamlaştırdığı kopmaz bağı görürdü.
Eve dönmek için arabaya binmişlerdi ki Hakan'ın telefonu çaldı.
-Turgut arıyor.
-Ne oldu ki?
Hakan açtı.
-Efendim Turgut.
-Hakan acil buraya gelmeniz lazım.
-Ne oldu kötü bir şey mi var?
Mine kötü lafını duyunca daha da kulak kabarttı.
-Siz gelin işte
-Turgut korkutma.
-Yok, yok korkulacak bir şey yok. Gelin ama hemen.
Hakan yeni bir şey soramadan Turgut kapattı.
-Ne olmuş?
-Bilmiyorum ki. Hemen gelin dedi sadece.
-E böyle kaldık biz.
Hakan bilmiyorum anlamında ellerini kaldırdı. Arabayı Uluçınar'a doğru sürmeye başladı sonra.
--------
Mine'nin arabadan inmesine yardım etti Hakan.
-Turgut!
Turgut göründü biraz uzakta.
-Hakan, gelin hadi.
-Nereye?
-Ya gelin.
Mine ve Hakan bakıştılar neler oluyor anlamında. Sonra Turgut'un peşine düştüler. Duvarı döndüklerinde patlayan konfetinin sesiyle irkilip ufak bir çığlık attı Mine.
-Ay!
-Sürprizz!!
Hakan ve Mine etrafa baktılar. Ağaçlara süsler asılmış, yerler balonlarla dolmuştu. Tüm Uluçınar onları alkışlamakla meşguldü. Şeref'i bile getirmişlerdi tekerlekli sandalyeyle. Mine dolu gözlerle baktı herkese.
-Ya siz iyi ki varsınız ama.
Herkes çifti sırayla tebrik etti sanki yeni evleniyorlarmış gibi. Hakan Turgut'a sen ne işler çeviriyorsun anlamında bir bakış attı.
-Hiç öyle bakma. Bu işi başlatan sensin. Hem fena mı oldu? Kaç kişi iki kez evlenir ki?
Hakan hayır anlamında kafa salladı. Güldüler Mine'yle.
-Oğlum...
Şeref'in yanına gittiler.
-Turgut söyleyince çok sevindim. Düğününüzü görememek çok içimi yakmıştı.
Hakan biraz daha yaklaştı.
-Tebrik ederim. Sana hak ettiğin değeri verecek çok güzel bir kızla evlenmişsin. Umarım benim eksikiklerimi o telafi eder.
Hakan yaklaşıp kulağına fısıldadı.
-Belki de sen edersin.
Gülümsedi ikisi de. Sonra Mine'ye döndü Şeref.
-Geç tanıştık belki ama senin gibi bir kızım olduğu için çok mutlu oldum kızım. Umarım siz de bir ömür mutlu olursunuz. Yüreğinizdeki sevgi hiç eksilmez.
-Teşekkür ederim.
Mine'nin gözlerinden birkaç damla yaş süzüldü.
-Aaa, Mine!
-Napayım, çok duygulandım.
Hakan sarıldı Mine'ye. O sırada arkadan hafif bir müzik duyulmaya başladı. Dönüp baktıklarında elinde telefonla Leyla'yı gördüler.
-Leyla?
-Düğün dansı olmadan olmaz.
Hakan ve Mine birbirlerine baktılar. Arkada yeni bir alkış tufanı koptu.
-Hadi lütfen.
Anlaşmışçasına kafa salladılar. Bir elleri havada buluşurken Mine diğer elini Hakan'ın boynuna, Hakan'sa diğer elini Mine'nin beline doladı.
Zaman geçmiş pek çok şey değişmişti. Onlar bile aynı değildi. Mine'nin gözlerinin yanlarındaki çizgiler, Hakan'ın hafiften beyazlayan saçları değişen zamanı günyüzüne çıkarıyordu açıkça. Ama aynı zaman sevgilerinin yanından usulca geçip gidiyordu sadece. Çünkü gerçek sevgilerin görünmez kalkanları olurdu, ne zaman ne de başka bir şey dokunabilirdi gerçek sevgiye. Onlar aşklarının ne kadar gerçek olduğunu kanıtlamışlardı zaten. Şimdiyse bunun mutluluğunu yaşıyorlardı. Müzik bittiğinde sarıldılar yeniden. Birbirlerine fısıldadılar.
-İyi ki varsın, iyi ki benim karımsın.
-Seni çok seviyorum.
------
Hakan doğruca koltuğa attı kendini.
-Oh be. Yoruldum gerçekten.
-Ee, sen istedin bunu.
-Ben fotoğraf çekinelim dedim. İkinciye düğün yaptık resmen.
-Ay abartma Hakan.
Bunu söylerken Mine de kendini koltuğa bırakıverdi. Ayaklarını ovuşturmaya başladı sonra.
-Tabii, tabii ben abartıyorum.
-O topukluları sen giy de görelim.
O anda göz göze geldiler. Dayanamayıp gülmeye başladılar. Gülmeleri geçtiğinde sordu Mine.
-Ay neyse. Madem o kadar yorulduk, kahve?
Hakan şüpheli bakışlarla süzdü Mine'yi.
-Tuz?
-Yok, yok.
-Olur o zaman.
------
Az sonra elinde fincanlarla geldi Mine. Hakan tepsiden fincanı alırken bir yandan da hayran hayran Mine'yi seyrediyordu.
-Hakan önüne baksana. Dökeceksin şimdi.
-Bu kadar güzel olma sen de.
-Bak ya.
Mine kendi kahvesini de alıp oturdu.
-İç bakalım beğenecek misin.
-Bi kere ben karımın elinden zehir olsa yine içerim.
Mine mırıldandı kendi kendine.
-Gördük geçen sefer.
-Bir şey mi dedin?
-Yoo.
Hakan keyifle fincanı ağzına götürürken Mine'nin dudaklarına muzip bir gülümseme yerleşti. Hakan bir yudum alıp yüzünü buruştururken Mine tuttuğu kahkahasını patlatıverdi.
-Ya Mine. Ya yine mi ya.
-Ay suratını görmem lazımdı.
-Gülmesene ama.
-Keşke fotoğrafını çekseydim.
Mine kahkahaların arasında zorlukla konuşuyordu. Hakan onun bu haline daha fazla dayanamadı, o da katıldı Mine'ye. Birkaç dakikalık kahkaha tufanından sonra eski hallerine dönebildiler ancak.
-İyi ki tuz yokmuş Mine Hanım.
-Ama o içitiğin andaki ifadeni çok seviyorum, ne yapayım. Ayrıca demin zehir olsa içerim diyen kimdi?
-Ha sen inanmıyosun?
Mine e yani anlamında kafa salladı.
-Dur bakalım.
Hakan fincanı aldı tekrar. Ağzına götürdü.
-Ay Hakan, Hakan dur ne yapıyosun?
Mine Hakan içemeden aldı fincanı.
-Birilerine sevgimizi gösteriyoruz, anlarsa tabii.
-Ay tamam, tamam. İnandım.
-Kıyamadın mı kocana?
Bunu söylerken çocuk gibi bir ifade takınmıştı. Aynı çocuklukla cevap verdi Mine.
-Kıyamadım.
Sarıldılar sımsıkı.
-Bir şey diyim mi, ben seninle böyle olmayı, böyle gülmeyi çok özlemişim.
Onu onaylarcasına baktı Mine. Sonra da Hakan'ın yanağına bir öpücük kondurdu. Hakan da Mine'yi alnından öperek karşılık verdi.
-Mutfağa gel hadi. Kahven masada.
-Oh be hele şükür.
Gülüşmeler.
++++++++
Geç oldu ama güzel oldu bence. Umarım siz de seversiniz. Yorum ve oylarınız için şimdiden teşekkürler.😊❤️
Bu arada önceden yazdığım ama atmadığım bir kurgu daha var. Atsam onu da okur musunuz?😌