Five

43 7 44
                                    

" Ya Jeon Jungkook ölmek mi istiyorsun!"
Jungkook kafasına doğru atılan kırlenten çevik bir hareketle kaçarak gülmeye devam etti.

"Özür dilerim hyung, gerçekten, ama çok komik"
Jungkook tekrardan kahkahalara boğulurken Namjoon eline aldığı başka bir yastıkla Jungkook'un yanına gelmişti.

"Sen şimdi öldün"
Hızlıca yerde gülmekten kıvranıp duran çocuğun üstüne oturdu ve elindeki kırlenti hafifçe yüzüne bastırdı.
Jungkook ise hala gülüyordu.

O gülme krizlerini bilirsiniz. İnsanın karını ağrıtan cinsten. Bir süre sonra güzel olmaktan ziyade nefes almayı zorlaştırdığı gibi vücuda ağrı veren bir gülüş.
Şuan Jungkook'un durumu tam olarak buydu.

Yaklaşık on dakika önce Jungkook sabah yürüyüşünü yapıp eve geldiğinde Namjoon'u çırıl çıplak bir şekilde yerde yatarken gördüğünde az kalsın kalp krizi geçiriyordu.
Sonuçta her gün gördüğü bir manzara olmadığı için panik yapmıştı.

(Sonrasında anlaşıldı ki bu Namjoon'un günlük yoga rutininin bir parçasıymış  ve kendini bu şekilde kötülüklerden arındırdığı gibi tuhaf bir fikre kapılmış.)

Jungkook koşarak Hyungunun yanına diz çöktüğününde Namjoon da Jungkook'un geldiğini yeni görüşmüş, panik yaparak ayağa kalkmış ve üzerine bir şeyler giymek için odasına doğru koştuğunda ise  yüz üstü yere çakılmış, tamamen çıplak olmasından kaynaklı, kendini  kötü bir şekilde incitmişti.

Sonrası ise tamamen bir curcunaydı Jungkook Namjoon'un bir çeşit psikolojik kriz geçirdiğini sanmış koşarak çıplak bir şekilde yerde acı içinde kıvranan hyunguna satılmıştı. Namjoon ise ağrıyan yerlerini Jungkook'un dev cüssesinden korumaya çalışırken delirmediğini anlatamaya çalışıyordu.

Bütün bu olan şeylerin hemen arkasından ise Jungkook gülme krizine girmiş ve Jin Hyungunun bunu duyunca ne kadar komik bulacağıyla ilgili şeyler söylerken Namjoon olaylar ikisinin arasında kalsın diye Jungkook'u tehdit ediyorken

Bir anda arkalarından gelen öksürük sesiyle Namjoon kendini hızla Jungkook'un kucağından kenara attmıştı.
Jungkook da uzandığı yerden elinde iki poşetle tek kaşını kaldırmış bakışları ikili arasında mekik dokuyan çocuğa bakıyordu.

"O şekilde değil." Diye bir açıklama yapmaya çalıştığı anda Jungkook onu durdurmuştu.
"Ona açıklama yapmak zorunda değiliz, öyle bile olsa onu ilgilendirmez." Diyerek ilk geldiği gün Taehyung'un kendisine söylediği sözleri çocuğun yüzüne çarpmak istemişti.

Ama karşındaki genç hiç etkilenmiş durmuyordu. Sessizce elindeki iki poşeti mutfağa taşıdı.

Namjoon yeniden sinirle tuttuğu küçük yastığı Jungkook'un yüzüne çarptı ve ayaklanarak Taehyung'un arkasından gitti.

Jungkook ise tek başına yerde öylece kalmıştı. Önündeki çiçek desenli küçük yastığa baktı.

Jungkook'un büyüdüğü evde bu tarz şeyler olmazdı:
Altın ve gümüş şamdanlar, koyu gri koltuk takımı, düz renk halılar...
Herşey karanlıktı onun çocukluğuyla ilgili.
Renk yok, çiçek yok, ev gibi hissettiren hiç bir şey yok.
Her zaman kurumsal bir şirket havası olan evinde küçük bir çocukken bırakın azıcık bağırıp şımarmayı doğru düzgün oyun bile oynadığını hatırlamıyordu Jungkook.

İşte bu yüzden Namjoon hyunguna kaçardı her okul çıkışı, çünkü onun evi güven verirdi Jungkook'a,
Eşsiz bir tarzı vardı Namjoon'un:

Bitkilerle dolu bir balkonu, tablolarla süslü okuma odası, ki yüzlerce kitabı söylememe gerek olduğunu düşünmüyorum, eşsiz renklere ev sahipliği yapan bir oturma odası vardı...

TROUVAILLE / JikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin