Kumar borcu yüzünden kaçan babasının borçlarını ödemek zorunda kalan J-hope 25 yaşına girmişti. Evin büyük erkeği olarak annesine ve kardeşine bakma sorumluluğu üzerine kalmıştı.
Babası 5 sene önce kaçmış ve o 20 yaşına basmadan bu yük üzerine binmişti. Kendini fazla düşünmesede annesi ve kardeşi onun için çok değerliydi.
Genelde yüksek maaşlı işler arasa da o iş için uygun olmadığını söyleyip işe almıyorlardı. Bugün doğum günü olmasına rağmen sabahın köründe uyanmak ve işe gitmek zorundaydı.
-Anne ben çıktım.
-Oğlum bekle kahvaltı etmedin, kardeşinle beraber gitmiyor musun?
-Geç kalıyorum orada yerim hem Jimin'i bekleyemem çok yavaş.Aceleyle ayakkabısını giyip motoruna hızla ilerlerken "Hyung beni bekle" diye bağıran kardeşi koşar adımla yanına geldi.
-Beni de iş yerine bıraksan olmaz mı? :)
-Atla bakalım.J-hope tatlı kardeşine asla kıyamaz çünkü bir gülümsemesi ile herşeyi yaptırabilirdi.
Kardeşini bıraktıktan sonra kuryelik yaptığı restorana gelmişti. Hızlıca patronuyla konuşup siparişi teslim etmek için yola çıktı.
Bu işi o kadar yıl yapmasına rağmen asla sıkılmıyordu. Motoru sürerken o esen rüzgarın ferahlığı hiçbir şeyde yoktu.
Fotoğraf çekmekte onun için ayrı bir zevkti her güzel bulduğu şeyin fotoğrafını çekmeden duramazdı.Şansına yağmur yağmaya başladı.
Sırılsıklam olmuş haldeydi. Adres çok uzakta olduğu için1 saatlik yolun sonunda adrese ulaşabilmişti."Böyle ıssız bir yerde ne işleri var ki."
Yağmur birikintilerinin fotorafını çekip yürümeye başladı.
Birkaç adım daha attıktan sonra bağırma sesi duydu ve o yöne döndü terkedilmiş fabrikadan başka birşey yoktu etrafta. Kafası karışmış bir şekilde adrese baktı ve adres bu fabrikayı gösteriyordu.
Fabrikanın içine girdi. Yavaş adımlarla ilerlerken karşısına takım elbiseli bir adam çıktı.-Siparişi getirmiş olmalısın.
Tedirgin bir ses tonuyla
-E-evet buyrun siparişiniz.
Siparişi teslim etmişti ve buradan hemen gitmek istiyordu ama tekrar bağırma sesi duydu. Bu sefer emindi burada birşeyler oluyordu.
Gizlice ne olduğuna bakmaya yukarı kata çıktı. Uzun boylu, kaslı adam eskimiş koltukta oturuyor diğeri ise dağılmış yüzü ile sandalyede bağlı oturuyordu.
Konuşmaları dinlemeye çalıştı.Uzun boylu olan şarkı mırıldanırken takım elbiseli yemeği masaya koydu.
Sesi o kadar güzel gelmişti ki kulağına biraz daha söylemesini dilerdi.-Patron yemek geldi.
-Patron demesene Jungkook sanki gerçek hayatta arkadaşım değilmişsin gibi hissettiriyor.
-Herşeyi abartıyorsun Namjoon.
-Abartmıyorum.
-Neyse bu adam çaldığı paranın yerini söylemeyecek gibi öldürelim gitsin."Öldürmek mi bu adamlar katilse bende bittim o zaman"
-Söylemek zorunda. Hem biz hiç adam öldürmedik bu laflar da nereden çıktı.
-İşgence çektirmekten daha kolay ama."Benim buradan gitmem gerek"
Gizlice çıktığı katı inmeye çalıştı. Korkudan eli ayağına dolaşmıştı ikisinin yüzünüde görmüş ve isimlerini de duymuştu ama o hırsız gerçekten de hırsızsa hak ediyor diye düşündü. Ne yapacağını bilemez halde merdivenleri inerken önünde duran o koca bedene baka kaldı.
Başka bir merdivenin olacağı aklına gelmemişti.
Korkuyordu ama belli etmemek için direniyordu.
-Burada ne arıyorsun ufaklık?
Ufaklık demesinden hoşlanmamıştı ama yüzü o kadar pürüzsüz ve parlaktı ki gözlerini alamadan konuşmaya başladı.
-B-ben sadece...
-Sadece ne?
-Fişinizi vermeyi unutmuşum da onu vericektim.Fişin cebinde olması onun hayatını kurtarmıştı.
Namjoon şüphelenmişti ama belli etmeden uzattığı fişi aldı.
-Teşekkürler ufaklık.
J-hope büyülenmiş bir halde fabrikadan uzaklaşırken Namjoon da arkasından ona bakıyordu.
Jungkook Namjoon'un yanına gelip.
-Yakalamamı ister misin?
-Merak etme birşey yapamaz.Merdivenleri çıkacakken yerde olan telefon gözüne çarpmıştı.
Alıp ekranı açınca gelen o kuryenin olduğunu anladı.
Gitmemiştir umuduyla kapıya koştu ama çok geçti.