düz yazıyla geldik kıpss, iyi okumalar🔥🌬
Kızıl kafanın sabah attığı mesajda gönderdiği konum, kafamı karıştırsa da geri cevap vermemiş ormanlık alana gelerek sakince yürümeye başlamıştım.
Aklımda birkaç tane soru vardı.
İlk olarak neden ormanlık alanda ateş bükecektik? Ateş ağaçları yakardı. Kızıl kafa orman yangını oluşturup üzerime suç atmayı mı planlıyordu yoksa tüm bunları düşünememiş miydi?
İkincisi neden şehirden bu kadar uzakta bir yerde olacaktık? Benimle çalışırken görülmek onun gururunu mu incitirdi yoksa yine böyle bir şeyi düşünmemiş miydi?
Üçüncüsü de ateş topu burayı nereden biliyordu? Şehirden kaçıp kimsenin bilmediği yerlere sığınacak bir tip miydi? Eğer öyleyse ortak bir yönümüzün olduğunu ve gideceğim yeri beğendiğim taktirde ele geçirip onu kovmak için elimden geleni yapacağımı söyleyebilirdim.
Ne? Onunla atışmak ve onu sinir etmek eğlenceliydi. Elime böyle bir fırsat geçerse geri tepemezdim tabii ki. İç sesim 'Bunları yapmadığın taktirde onunla görüşmek, konuşmak için hiçbir sebebin kalmayacak' diyordu ama bunu umursamamaya çalışıyordum. Benim istediğim de buydu. Öyle değil miydi?
Dalgın bir şekilde yerdeki taşa vurup tekrardan telefonuma döndüğümde attığı konumda olduğumu gördüm. Uzun süredir farkında olmadan yürüyor olmalıydım. Tam da vaktinde gelmiştim.
Etrafıma baktıktan sonra içimdeki sıkıntıyla ofladım. Bana geç gelme diyip kendisi geç kalmıştı.
Hayatımda ilk defa bir yere tam saatinde gelmiştim ama o ortalıkta yoktu. Üstelik çok gergin olduğum bir günde, ateş bükmekten kaçmak için fırsat kolladığım, buraya gelebilmek için kendimi yüzlerce kez cesaretlendirmek zorunda kaldığım bir günde yoktu. Ben şimdi ona söylenmeyip de ne yapacaktım? Kaçsam sorumlusu kimdi? Ben buraya kadar gelmiştim sonuçta.
"Kızıl kancık" diye söylenip bir taşı daha tekmeledikten sonra ne kadar uzağa gittiğini takip edecektim ki yukardan gelen bir sesle olduğum yerde zıpladım. Anında savunma pozisyonu alıp elimi su matarama götürerek başımı yukarı kaldırdım. Aklımdan binlerce senaryo geçmiş, hayvan saldırısına uğrayacağımı ya da Avatar'ı tuzağa düşürmeye çalışan ajanların olduğunu düşünmüştüm.
Ağaç dallarından birine rahatça oturup sırıtarak bana göz kırpan kızıl kafayı düşünmemiştim.
Bu görüntüyle anında rahatlasam da bunu belli etmeyip kaşlarımı çattım ve elimi su mataramdan çekmeyerek aklımca ona göz dağı verdim.
"Ne yapıyorsun ağaç tepelerinde kızıl şeytan? Senin yerin altında olman gerekiyor, o kadar yükseklerde değil. Görevini karıştırmış gibisin. Ayrıca maymun musun da orada sessizce beni dikizliyorsun?"
Rahat olacağım derken tek nefeste yüz kelime kullanmamla istemsizce yüzümü buruşturdum. Aferin Jungkook. Düşmanının karşısında yapman gereken buydu aferin!
Dediklerimi umursamadan havalı bir şekilde atladı ve tam olarak önüme düşüp üzerini silkeleyerek karşımda durdu. Gözlerim istemsiz olarak irileştiğinde çaktırmadan üzerini süzdüm. Her zaman giydiği postal botları siyah bol kotuyla uyum sağlamış, alt bedenini kapatan kıyafetlerinin aksine üst bedeninde vücuduna tamamen yapışan ve hatlarını belli eden tişörtüyle ise tamamen bütünleşmişti.
Güzel bir vücuda sahip olduğunu söyleyebilirdim. Ne çok yapılıydı ne de cılızdı. Provalarda sıyrılan tişörtlerinden gördüğüm kadarıyla karın kasları yoktu ama buna ihtiyacı olmadan da güzel gözüküyordu. Vücudu sıkıydı. Henüz genç olduğunu düşünürsek kas yapması için geç de değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Jk: The Last Lovebender
FanfictionDört ulus huzur ve barış içinde yaşasa da bu durum ateş bükücü Taehyung ile hava ulusundan Avatar Jungkook için geçerli değildi [etl au]