Bölüm 1

57 4 4
                                    


"Hayır Ege." Duvarda dizili şekilde duran tepsi tutacaklarından kaplumbağa desenli olanı alıp, kapağı açık olan fırından vişneli tartı çıkardım. Mis gibi kokuyordu.

"Bahar sadece iki saat idare edeceksin. Amcamda o zamana kadar gelmez zaten. İkimizin arasında küçük bir sır olarak kalacak bu durum. Diğer sırrımız gibi." Göz kırpıp yanı başıma geçmişti.

Bakışlarımı gerçekten mi der gibi Ege'ye diktim. Diğer adının şantaj olduğunu bilmiyor muydu acaba? Benim konuşmayacağımı anlayınca bilmiş bilmiş konuşmaya devam etti.

"Bana öyle dik dik bakma, beni kışkırtmasaydın amcama hiçbir şey söylemeyecektim. Hepsi senin suçun." 

Tartı kesmek için çıkardığım bıçağı tehditkar bir şekilde Ege'ye doğru salladım.

"Biraz daha kışkırtlanmak istemiyorsan kapı orada, gidebilirsin."

"Bahar ba- ."

Kapıdan giren Emre'yi görünce derin bir oh çektim. Emre Ege'nin amcasıydı ve babasından çok amcasından çekiniyordu. Aynı zamanda çalıştığım bu butik cafenin sahibiydi.

Altı senedir beraber burada çalışıyorduk. İlk zamanlar hiç kimseyle konuşmuyordum. İşi yapıp, günü bitirmek olağan bir görevdi benim için.

Emre ilk başlarda bir şey demese de sonrasında bu durum onunda canını sıkmaya başlamıştı.

Bir gün benim bu ifadesizliğim yüzünden büyük bir kavga emiştik. Daha doğrusu Emre bağırıp, çağırmış; ben sadece dinlemiştim. Benim sustuğumu görünce daha da sinirlenmiş, benim de ona bağırmamı söylemişti. 

O kadar çok şaşırmıştım ki.. Hangi manyak çalışanından böyle bir şey isterdi. Sonrasında ben bu komik duruma gülmeye başlayınca, Emre'nin de saman alevi olan siniri gitmiş ve gülmeye başlamıştı.

Ah Emre.. ona o kadar çok şey borçluydum ki.

"Ooo Ege Bey askerliği beraber yaptınız da benim mi haberim yok? Abla oğlum abla. Seni ayağımın altına almadan al şu siparişi çayla birlikte yedi numaralı masaya götür. Haydi."

Emre'nin dediğim dedik (tabi sadece Ege'ye göre) olan sesini duyan beyefendi yanımdan ayrılmış ve çay doldurmak için raftan temiz bardaklardan birini altlığıyla beraber almıştı. 

Amcasına bir şey diyemediği için önümdeki servis tabağındaki yeni kestiğim vişneli tartı, agresif şekilde alıp, içeriye geçti.

"Hayırdır? Ne oldu da bu yine böyle bağırıp, çağırıyor." Emre onun için ayırdığım browniyi dolaptan çıkarıp yemeye başlamıştı. Kendileri günlük buraya uğrar ve tatlısını yemeden kapıdan dışarıya adım atmazdı.

"Aynı şeyler işte. Yine bir kızla plan yapmış, ben gidemezsin deyince de aklı sıra beni korkutmaya çalışıyor."

"Ne diye?"

Cevabını bildiğine adım gibi eminim ama.. Ah Ayla abla ah. 

Ayla abla yani Emre'nin annesi onu evlendirmek için birtakım planlar yapmaya başlamıştı. Her ne kadar bu işlere karışmak istemesem de onu kırmamak için evet demiştim.

Çakal Ege bunu duymuş, geçen yine dışarıya çıkmasına izin vermeyince tam olarak söylemese de ima etmişti. Ee yeğeni çakal olunca amcasının anlamaması pek mümkün değildi. 

Sessiz kalıp, bu konuda bir şey söyleyene kadar ağzımı açmayacaktım.

"Hiç.. Klasik Ege." 

Bu sırada cafede ki diğer çalışanlardan Nur, eli dolu bir şekilde kapıyı açmaya çalışıyordu. Kapıyı tek eliyle itip, elindeki boş tabak ve bardakları alan Emre'yi ilk başta göremeyen Nur ufak bir afallasa da, hemen toparlandı.

BAHAR GÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin