Bölüm 2

28 4 2
                                    

"Doktor Selin Yalı, Doktor Selin Yalı iki numaralı ameliyathaneye bekleniyorsunuz."

Şu sandalyeye oturduğumdan beri bilmem kaçıncı kez tekrarlanan anonslardan biriydi. Sıkılmış ve bunalmıştım. Saatlerdir hiç tanımadığım biri için adeta ölüm kokan bu hastanede bekliyordum.

Öğrendiğim kadarıyla durumu o kadar kritik değildi ama bir türlü normal odaya almamışlardı. Saatler öncesini düşünüyordum da... Hala içim ürperiyordu.

Adamın karnında bıçağı görünce şok olmuştum. Ufak bir bıçak kesiğinde ayılıp, bayılan ben o manzarayla şükür ki kendimi yerlere atmadım. Bayılmayı daha sonrası için rafa kaldırıp yardım çağırmaya caddeye fırlamıştım.

Koskoca caddede yağan yağmurdan dolayı bir Allah'ın kulu bile yoktu. Bu yüzden tabana kuvvet diyerek iki sokak aşağıdaki en azından açık olarak bulabileceğim taksi durağına gelmiştim.

Durağın çalışanlarından aynı zamanda üst komşumuz olan Caner ağabey beni karşısında ıslanmış ve berbat şekilde görünce önce bir şaşırsa da sonrasında kendini toparlayıp ne olduğunu sormuştu. Olanları yarım yamalak anlattım ve kafenin oraya geri çıktım.

Aradan geçen kısa bir süreden sonra ambulansla beraber polis de gelmişti. Polisleri Caner ağabey aramış olmalıydı. Araçtan hızlı şekilde inen sağlık görevlileri yerde yatan adamı dikkatlice sedyeye yatırıp, araca bindirmişlerdi. Bende ambulansla adamın başında gitmek istesem de yakını olamadığım için almamışlardı.

Allah aşkına şuan illaki adamla bir kan bağımın bulunması mı gerekiyordu? Kimseyle tartışmaya halim olmadığı için el mecbur kendimi geri çekmiş ve polislerin yanına geçmiştim.

Polisler ilk olarak ifademi almışlar ve kameralara bakmak istemişlerdi. Emre'nin odasında bulunan bilgisayardan görüntüleri geri sarıp, polislerle beraber izlemiştik.

Görüntülerde ise Nur çıktıktan hemen beş dakika sonrasında kucaklarında adeta çuval taşıyormuş gibi rahat davranan iki adam girdi. Biri ayaklarından tutarken, diğeri kol kısmından tutup kapının önüne zavallı adamı bildiğiniz fırlatmışlardı.

Görüntüleri korku filmi gibi izlemiştim ki ben hayatımda korku filmi izleyebilen bir insan değildim. Polislerin isteği üzerine görüntüleri onlara verdim. İstersem beni eve bırakabileceklerini söylemişlerdi. 

Ancak aklım hala biraz önce izlediğim o görüntülerdeki adamdaydı. Nasıl eve gidip rahat bir uyku çekebilirdim ki?

Onlara beni ev yerine hastaneye bırakmalarını rica ettim. Hem vicdanen biraz daha iyi hissedebilirdim. Ben bile suçum olmamasına rağmen böyle hissediyorken o adamlar nasıl bu kadar rahattı davranıyorlardı anlamış değildim.

"Hanımefendi hastanız normal odaya alındı. Birazdan uyanır. İsterseniz yanına geçebilirsiniz."

Yanıma gelen hemşire hanım sonunda beklediğim haberi vermişti. Çok şükür. Hangi odada kaldığını öğrendikten sonra, hemşireye teşekkür edip odasının bulunduğu dördüncü kata çıktım.

Kapının kolunu yavaş olamaya özen göstererek aşağıya indirdim. Bembeyaz klasik hasta odasıydı. Ufak bir televizyon ve lavabo bulunuyordu. Yatağın kenarında krem rengi bir berjer vardı.

Yatağın yanına usulca yaklaştığımda adamın hala uyanmadığını gördüm.

Karanlıktan ve o an ki telaştan yüzüne bile bakmamıştım. Yaşının genç olduğu belliydi. Taş çatlasa yirmi yedi veya yirmi sekiz yaşında gösteriyordu. Ne beyaz tenli ne de esmerdi. Hafif kemerli bir burnu vardı. Bir erkeğe göre de dolgun sayılabilecek dudaklara sahipti.

Yüzüne biraz daha yaklaştım. Çenesinin ortasında gamzesinin olduğuna adım gibi emindim. Kaşları çatıktı. Huzursuz uyuduğu belliydi. Ama itiraf etmem gerekirse çattığı kaşları bile şu yüze aşırı yakışmıştı.

Acaba adamın ailesinin hala haberi yok muydu? Polislerin haber verdiğine emindim. Belki onun da kimsesi yoktu. Bende birinci dereceden yakını olmadığımdan kimliği hakkında herhangi bir bilgi vermemişlerdi.

Çok merak ediyorum. Ne olmuştu da bıçakla yaralanmıştı. Belalı ve tehlikeli bir tipe de benzemiyordu. Hah.. Şu yirmi üç yıllık hayatımda kaç tane tehlikeli tiple tanışmıştım ki..

Emre'yi de aramamıştım. Şimdi arayıp durduk yere telaşlandırmak istememiştim. Bugün izinli olduğum için rahattım aslında. Her türlü kafeye geçmeyecektim. Yarın anlatır, azarlamasını da dinlerdim artık.

Daha fazla adamın başında dikilmeyi bırakıp, pencerenin önünde bulunan ikili koltuğa kendimi bıraktım. Ahhh.. Ne kadar yorulmuşum böyle. Dünkü iş yoğunluğundan sonra bütün gece uykusuz kalmak beni zorlamıştı.

Aslında hastamız uyanana kadar şuraya kıvrılsam ne olurdu ki? Sabaha kadar o rahatsız sandalyede oturmaktan belim ağrımıştı.

Tam başımı koltuğun başına koyuyordum ki adamın hareket ettiğini fark ettim. Uzanmamla kalkmam bir olurken hızlıca ayağa kalktım. Sonunda uyanıyordu.

Gözlerini açmaya çalışıyor ama açamıyor gibiydi. Tepedeki floresan ışık rahatsız ediyor olmalıydı. Yada aldığı anestezi. 

Serum takılı olan sağ elini kaldırıp gözlerini kapatmaya çalıştı. Birkaç saniye öyle kaldıktan sonra elini yavaşça kaldırdı ve elinin üzerindeki damar yoluna şaşırmış şekilde bakmaya başladı. Acaba başına gelenleri hatırlamıyor olabilir miydi?

Bir anda yatakta doğrulmaya çalışınca hızlı bir şekilde yanına koştum. Allah aşkına saatler önce bıçaklandın be adam.

"Beyefendi ne yapıyorsunuz? Daha yeni ameliyattan çıktınız."

Omuzlarına elimle yavaşça bastırıp yeniden yatmasını sağladım. Üzerinden hemen yağ gibi kayıp çıplak kalan gövdesini açığa çıkaran örtüyü birazcık utanarak geri örttüm. 

Ben şuan niye doktor veya hemşire çağırmıyorum? Yani dizilerde, filmlerde öyle olmaz mı? Annesi miyim de dikilmişim adamın başına üzerini örtüyorum.

Başımı kaldırdığımda adamla göz göze geldim. O kahvelikler bana neden tuhaf tuhaf bakıyordu böyle.

"Iıı.. Öncelikle günaydın." Ne? Günaydın mı cidden? Neyse sakin sakin.

"Bahar ben. Dün sizi çalıştığım yerin kapısının önünde bıçaklanmış şekilde buldum." Sözlerimle birlikte çatılı olan kaşlarını daha da çattı. "Lütfen kalkmayın. Ben şimdi doktoru çağırıp geliyorum."

Bir şey söylemesine fırsat tanımadan koltuktaki çantamı kapıp, dışarı çıktım. Doktor ve hemşireyle geri döndüğümüzde bıraktığım pozisyonda uyuyor olarak buldum.

"Biraz önce uyanıktı. Geri uy-"

"Uyumuyorum." Duyduğum tok ve kalın sesle başımı yatakta yatan adama çevirdim. Bana bakıyordu. Doktorun yanına gitmesiyle gözlerimi o sığ kahvelerden çekip, kapının kenardaki duvara yaslandım. Nasıl bir insan bu kadar derin bakabilirdi? Heyecanlanmıştım.

Doktor durumu hakkında konuşmuştu. Konuşurken adamın adının Sinan olduğunu öğrendim. Sinan'a baktığımda dikkatlice doktoru dinlediğini ve kafasıyla onayladığını gördüm. Biraz önceki gibi kaşları çatık değildi.

Doktor ve hemşire birlikte çıkarlarken, doktor bey bana doğru gülümsedi.

"Sinan Bey, Bahar Hanıma bir teşekkür borçlusunuz. Sizi erkenden bulup buraya getirmeseydi işler daha farklı olabilirdi."

Ayyyy. Yanaklarım kızarmış olmalıydı. Benim gibi dikkat çekmek istemeyen biri için şu ortamda bütün dikkatleri üzerime toplamak tercih etmeyeceğim bir hareketti. Başımı teşekkür anlamında salladım. "Tekrardan geçmiş olsun."

Doktorla hemşire çıktıktan sonra ne yapacağımı şaşırdım. Şimdi ne yapsam ki? Ben üzerime düşen görevi layıkıyla yaptığımı düşünüyorum. Aynen. En iyisi evime gidip izin günümü yatağımda geçirmek. Belki biraz sahilde de dolaşabilirdim. Hava düne inat parıl parıl parlıyordu.

"Teşekkür ederim Bahar. Sen olmasan şuan hayatta bile olmayabilirdim." 

BAHAR GÜZÜHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin