Gözlerini açtığında perdeden süzülen gün ışıkları yüzüne vuruyordu. Yarı açık gözleriyle etrafa bakındı. Yatak odasında boş tablolar dışında pek bir şey yoktu. Onlar da doldurulmayı bekliyorlardı. Hazırlanıp takımlarını giydi. İş yerine gitmek için arabasına bindi.
Hava parlak ve aydınlıktı. Sokaktaki insanlar farklı yerlere koşuşturuyorlardı. Boun da onlardan biriydi. Şirkete girdiğinde elindeki kartı turnikeye okutup içeri girdi. Yolda kendisini tanıyan birkaç çalışan selam verdiğinde onlara baş sallamakla yetindi. Asansöre binmeden yaka kartını boynuna astı. Yavaşça açılan kapıdan içeri girip yerini aldı. İçeriye doluşan insanlar ile çalıştığı kata gelmişlerdi. Boun asansörden inip yavaşça sondaki masasına ilerledi.
Her zamanki gibi geçen günlerden biriydi. Değişmeyen yüzler, bitmek bilmeyen saatlerden sıkılmıştı. Geldiğinden beri yaptığı tek şey dosyalar ile ilgilenmekti.
Masasına getirdiği soğumaya yüz tutmuş kahveden birkaç yudum aldı. Elindeki dosyayı incelemeye devam etti. Kendisine seslenilmesiyle başını kaldırdı.
"Bay Boun, başkan sizinle konuşmak istiyor."
Boun elindeki dosyayı yığınların üzerine atıp ayaklandı. Büyük adımlarla büyük cam odaya ilerledi. Kapıyı tıklatıp içerideki gür sesin kulaklarına dolmasına da izin verdi. Büyük kapıyı itekleyip masasının başında heybetiyle oturan adama baktı. Elindeki kâğıt tomarını masaya bırakıp ayağa kalktı.
"Bu senin son davandı Boun."
Boun dediklerinin ardından masadaki kâğıtlara yöneldi. Boun'un ilgilendiği son davaydı. Gerektiği gibi halletmişti fakat bir ton şikâyet ile dönütler de almıştı.
"Müşterilerimizin hiçbiri senin davalarından mutlu olarak ayrılmıyor. Birçok şikâyet ile geliyorlar. Birini ikisine göz yumarım ama artık ciddi dereceye geldi."
"Ama başkanım gerektiği gibi hallettim her şeyi. Bir sorun yo..."
"Boun bazen olayların sonuçlarına odaklanmaman gerekir. Bu yüzden işinden ayrılmanı istiyorum."
"Ama şuan haksız yere beni kovuyorsunuz. Bunu hak etmiyorum."
"Çok geç artık Boun. Kurul çoktan kararını verdi."
Boun kapıyı vurarak çıktığında nereye doğru gittiğini bilmiyordu. Sinirden kıpkırmızı olsa da eşyalarını topladı. Az önce konuşulanları düşündükçe daha fazla sinir oluyor ve kızıyordu. Elindeki kutuyla ofisten ayrıldığında geride bir sürü dedikoducu ağız bırakmıştı.
Sinirli adımları kendisini bilmez şekilde sokaklarda dolaşırken ufak bir mağazanın önünde adımları yavaşladı. Burası bir antikacıydı. Vitrinde benzersiz şeyler ile doluydu. Boun'un gözlerine köşede kalmış bir kum saatine çarptı. O kadar güzeldi ki. Tozlanmış olsa da parıldıyordu.
Vitrin camında gördüğü kum saatine Boun büyülenmişçesine baktığında düşünmeden mağazaya girdi. İçeride yetkili birinin kendisine bakmasını beklemeden sabırsızlıkla seslendi. Kendisinden kısa bir adam yanına geldiğinde gülümsemesini heyecanla kendisine bakan kişiye yöneltti.
"Ben... Ben vitrindeki kum saatini almak istiyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RİYAKÂR - Asrın Bedeli-
FanfictionSahte gülücükler atmayı bilir misiniz? Hani böyle sevmediğiniz ya da olmak istemediğiniz birinin yanında iken yalandan dudaklarınız kıvrılır, iki saniye kadar sürer. İşte Prem, bu sahte gülüşlerin arkasına sığınan biriydi. Yanındaki kişilere gösterd...