UYANIŞ

625 25 21
                                    

Fragmandaki Gizem'le olan sahneden sonra gönlümden geçen sahne...

Araz tamirhanede yere çökmüş, sırtını duvara yaslamış, öylece oturuyordu.

Az önce ne olmuştu öyle!?

Gizem buradaydı, yine morali bozuktu. Olanların etkisini hala atlatamamıştı. Arka arkaya yaşadığı tüm o kayıplar... Normal bir muhabbetin sonu yine Gizem'in sinirlerinin boşalmasıyla sonuçlanmış, Gizem Araz'ın kollarında dakikalarca ağlamıştı. Derken birbirlerinin gözlerinin içine baktıklarını hatırlıyordu Araz. Gizem'in yavaş yavaş ona yaklaştığını...

Sonra birden kızı itip ayağa kalkmıştı. "Geç oldu Gizem. Sen git artık istersen."

O an Gizem'in yaşadığı şaşkınlık, kendisinin kendi hareketinden dolayı yaşadığı şaşkınlığın yanında hiç kalırdı.

Gizem'in ayaklarını yere vura vura tamirhaneden çıkıp gidişini hayal meyal hatırlıyordu. Sendeleyerek arkaya doğru yürümüş, duvarın dibine çöküp kalmıştı. Yarım saattir aynı pozisyonda öylece boşluğa bakıyordu.

Gizem'i reddetmişti.

Gizem onu öpmek istemiş, o ise bunu reddetmişti.

İyi de neden? Neden?

Aylardır bunun için uğraşmıyor muydu? O Mert denen dangalak ortaya çıktığından beri tek derdi Gizem'in ona geri dönmesi değil miydi?

Sonuçta Gizem onun hayatının aşkı değil miydi?

İstediği olmuştu işte! Gizem ordaydı, kollarının arasında, bir santim uzağında, hazırdı, istekliydi...

Neden Gizem'i istememişti?

Cevap aslında çok barizdi, gözlerini her kapattığında göz kapaklarının içine kazınmışçasına aklına üşüşen o görüntü her şeyi açıklıyordu.

Gece gibi kapkara, uzun dalgalı saçlar, ela gözler, narin dudaklar...

Gelinciklerin prensesi.

Aylin.

O kız, içini delip geçen bakışları ve ona adını dahi unutturan ışıltılı gülümsemesiyle bir süredir düşüncelerini işgal eden yegane kişiydi.

Nasıl olduğunu bile anlamamıştı.

Güya oyun oynayacaktı. Gizem'i kıskandırıp kendisine dönmesini sağlayacak,  Mert'i sinir edecek, bu arada kendisi de biraz eğlenecekti.

Ama işler umduğu gibi gitmemişti.

Aylin, öfkesi ve şefkati, nefreti ve merhametiyle, nasıl yaptıysa, usul usul sinsice sızıvermişti hayatına. Kalbinin çatlaklarından içeri süzülüp aklının tam orta yerine yerleşmişti.

Ve Araz, ondan başka hiçbir şey düşünemez olana kadar bunu fark etmemişti bile.

Sonra bir bakmıştı, sırf kızı mutlu etmek için camlara tırmanıp güller bırakıyor, yüzündeki gülümsemeyi görebilmek için saatlerce soğukta kızın evini gözetliyordu.

"Bu sefer çok fena boka battın oğlum Araz," diye söylendi kendi kendine gülerek.

Kendiyle alakalı farkına vardığı bu durumla ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu.

Aylin'e olan duygularının binde biri bile anlaşılırsa kıyamet kopardı. Kelebekler ortalığı yıkarlardı mutlaka. Abisi de ağzını burnunu kırardı muhtemelen.

Gelincikler için de oldukça rahatsız edici olacağı kesindi. Hepsi üstüne yürüyecekti, yani kavgadan kaçtığından değil ama, karşısındaki insanlar artık düşmanı değil, sevdiği kızın arkadaşları pozisyonuna geleceklerdi bir anda, ve onları dövmenin Aylin'in gözünde kendisine artı puan getirmeyeceği aşikardı.

Ama onu durduran bunların hiçbiri değildi aslında.

Onu durduran, Aylin'in bizzat kendisiydi. Duygularının karşılıksız olma ihtimaline karşı duyduğu korkuydu.

Evet, Aylin'in son zamanlarda ona karşı davranışları değişmişti, bunu inkar edemezdi. Aralarında bariz bir yakınlık olduğu da doğruydu. Ama bunun Aylin için basit bir flört, bir eğlence aracı olması gibi bir olasılık da vardı.

Eğer Aylin'e duygularını açarsa ve reddedilirse, bunu kaldırabileceğini sanmıyordu.

Gözlerini kısarak düşündü. Belki de zamana bırakmalıydı... Belki en iyisi yavaş yavaş yaklaşmak, onun kendisine daha çok güvenmesini, bağlanmasını sağlamaktı. Evet, bunu yapabilirdi.

Önce Aylin'in arkadaşı olacaktı. Planlı ve düşünerek atacaktı adımlarını. Onun kendisine güvenmesini, açılmasını sağlayacaktı. Bu süreçte duygularını belli etmeyecek, temkinli gidecek, doğru hamlelerle Aylin'in kalbine girecekti.

Bu kararı vermiş olmanın getirdiği kararlılıkla kendinden emin bir şekilde gülümsedi Araz.

Ama Araz'ın hesaba katmadığı bir şey vardı.

Aşk, her zaman kendi yolunu çizerdi...

Aşk plan program yapmazdı. Karşınızda gerçekten aşık olduğunuz biri varsa, durdurulamazdı, bastırılamazdı. Aklınız, kalbinize yenilirdi her zaman. Aşkın rüzgarına bir kez kapıldınız mı, hiçbir şey düşündüğünüz gibi olmazdı. Siz ne düşünürseniz düşünün, işin sonunda mantığınız değil duygularınız baskın çıkardı. Araz bilmiyordu ki, birine deli divane aşık olmak, kendini tamamen onun boyunduruğuna sokmak demekti, bilinçli veya bilinçsiz. O rüzgara kapılır, sizi nereye götürürse götürsün sürüklenirdiniz. Ve bu sürükleniş, hayatta başınıza gelen en güzel şey oluverirdi.

Bilmiyordu, ama öğrenecekti...

SEN AYDINLATIRSIN GECEYİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin