İLK RANDEVU

390 23 12
                                    

Boğucu bir okul gününün sonunda Araz bir kez daha kendisini Aylin'in sokağının başında beklerken bulmuştu.

Aslında Aylin'le okulda konuşmaktı niyeti, ama kızı bir türlü yalnız yakalayamamıştı. Ne zaman Aylin'i görse, gelinciklerden biri ya da birkaçı mutlaka etrafında oluyordu. Özellikle de Can, Aylin'in peşini bırakmamaya yemin etmişti adeta, sürekli tepesindeydi ve bu durum Araz'ın gittikçe sinirini bozmaya başlamıştı.

Aklından bunlar geçerken, Aylin'in karşıdan gelmekte olduğunu görünce kendini toparladı, gülümsemeye başladı.

"Prenses! Yine yollarını gözletiyorsun bana!"

"Araz? Bayağı sık görüşmeye başladık bu ara, hayırdır?" dedi Aylin kaşlarını kaldırarak.

Araz omuz silkti. "Sana hiç beklemediğin bir anda borçlarımı tahsil etmeye gelebilirim demiştim. Bence artık bana bir kahve ısmarlamanın zamanı geldi prenses."

Aylin şaşırdı. "Nasıl yani, şimdi mi?"

"Hayırdır, başka bir planın mı var yoksa?"

"Yok da," dedi Aylin dudak bükerek. "Önceden haber versen fena olmazdı."

Araz sırıttı. "Valla aslında okulda konuşacaktım ama, ekibin bir türlü yalnız bırakmadı ki seni. Yani korktuğumdan değil ama senin muzlu sütle ya da mirketle dalaşasım da yok hiç."

"Mesaj atabilirdin," dedi Aylin.

Araz kalakaldı, bu aklına bile gelmemişti. Mahcup bir ifadeyle ensesini kaşıdı. "Düşünemedim valla." Sonra şaka yollu çıkıştı Aylin'e. "Gürültüye getirip de yan çizmeyi planlıyorsan yemezler yalnız prenses."

Aylin güldü. "Hiç öyle bir niyetim yok, borcum borç dedim bir kere. Ee, nerde ısmarlıyorum bu kahveyi sana?"

Araz eliyle yolu işaret ederek sırıttı tekrar. "Önden buyur..."

..............

Kısa bir yürüyüşten sonra deniz kenarında küçük ve şirin bir mekana gelmişlerdi. (Aslında arabayla gelebilirlerdi tabi, ama Araz Aylin'le geçireceği vakti mümkün olduğunca uzatmak niyetindeydi). Burası bir kafeden çok bir kır kahvesini andırıyordu. Sandalyeler ve masalar tahtaydı, masaların üzeri otantik örtülerle örtülmüştü. Araz ve Aylin içeri girip cam kenarındaki masalardan birine oturdular. Aylin meraklı gözlerle süzdü etrafı.

"Pek senin alıştığın janjanlı mekanlara benzemez ama," dedi Araz endişesini bastırmaya çalışarak.

Aylin ona bakıp gülümsedi. "Çok tatlı bir yer."

Araz gözle görülür bir şekilde rahatlayarak Aylin'in gülümsemesine karşılık verdi. Siparişlerini verip kahveleri gelene kadar ordan burdan sohbet ettiler. Derken Aylin önünde duran kahve fincanını ileri itip dirseklerini masaya koyarak ciddi bir ifadeyle baktı Araz'a.

"Evet, gelelim şimdi asıl meseleye."

"Hangi asıl mesele?" diye sordu Araz şaşırarak.

"Sen ne istiyorsun benden Araz?" dedi Aylin pat diye.

"O da nereden çıktı şimdi?"

"Sence de aramızdaki samimiyet biraz hızlı ilerlemedi mi?" dedi Aylin. "Tamam, ortak yaralarımız var, bunlar bizi birbirimize yakınlaştırdı, kabul ediyorum. Ama her allahın günü kapıma dikilip beni kahve içmeye sürükleyecek kadar da değil. Ne planlıyorsun? Bak, eğer derdin o kıymetli bebişini kıskandırıp delirtmek falansa, sana daha önce de söyledim, böyle oyunlara alet olmaya niyetim yok benim."

"Aylin!" diye sertçe sözünü kesti Araz kızın. "Öyle bir derdim yok benim! Haftalar önce söylediğim bir şeyi daha ne kadar kafama kakıp duracaksın? Evet, sana bunu teklif ettim, ama o zaman birbirimizi bu kadar tanımıyorduk. Üstünden çok zaman geçti."

Aylin hala şüpheci yaklaşıyordu. "Haklısın haklı olmasına da, Gizem söz konusu olunca nasıl olduğunu da biliyorum Araz. Kusura bakma ama, çok güven telkin ettiğin söylenemez."

Bu durum Araz'ın canını sıksa da, belli etmedi. "Seni anlıyorum ben Aylin, ama emin ol uzun zamandır senin yanında hiç rol yapmıyorum. Evet, seninle vakit geçirmeyi seviyorum çünkü..."

Araz duraksadı. Aylin'i ürkütmeden duygularını ifade edecek kelimeleri bulmaya çalışıyordu.

"Çünkü?" diye bastırdı Aylin.

"Çünkü senin de dediğin gibi ortak yaralarımız var Aylin," dedi Araz en sonunda. "Bizim birbirimizi anladığımız gibi kimse anlayamaz bizi. Ben senin yanında kendim olabiliyorum, sana içimi açabiliyorum.. Sen benim hakkımda ne düşünürsen düşün, ben sana yaralarımı göstermekten çekinmiyorum Aylin. Güveniyorum sana çünkü."

Aylin'in bakışları yumuşadı. Birilerine güvenmenin, hele de bunu itiraf etmenin Araz için ne kadar büyük bir şey olduğunu biliyordu. Derin bir nefes aldı.

"Öyle olsun bakalım," dedi. "Birlikte yaşayıp göreceğiz neler olacağını."

Araz sırıtarak baktı Aylin'e. "Aynen öyle, birlikte..."

...............

Araz'ın söyledikleri Aylin'i oldukça yatıştırmış gibiydi. Günün geri kalanında çok daha rahattı, genel olarak Araz'ın yanındayken takındığı o gergin tavır kaybolmuştu. Ve Araz bu çok daha konuşkan ve neşeli Aylin'e baktıkça, başının ne kadar büyük bir belada olduğunun iyice farkına varıyordu, zira kızın yüzüne her bakışı, her gülümsemesi kalbinin göğüs kafesini delmek istercesine delice çarpmasına sebep oluyordu.

Kafeden çıktıklarında güneş batmak üzereydi,havada hafif bir esinti vardı. Eve doğru yürürlerken ikisi de sessizdi, ama huzurlu bir sessizlikti bu. Dar sokağın ortasında yan yana ilerliyorlar, ara ara elleri birbirine değiyordu. Bu temaslar, Araz'ın vücuduna elektrik verilmiş gibi titremesine sebep oluyordu. Araz inanamıyordu kendine. Daha önce hiçbir kız, ona bu kadar kendini kaybettirmemişti, ne Gizem ne de bir başkası. Aylin'e yakın olmak aklını resmen başından alıyordu.

En sonunda evin önüne geldiler. Aylin, Araz'a dönüp gülümsedi. Araz istemsizce karşılık verdi Aylin'in gülümsemesine. İkisi öylece, birbirlerine bakarak durdular. Büyülü bir andı sanki, batmakta olan güneş üzerlerine vuruyor, tatlı bir sıcaklık yayıyordu. Rüzgar Aylin'in saçlarını Araz'a doğru savurdu, Araz yüzüne değen saçlardan yayılan kokudan mest olmuş şekilde, ne yaptığının bile farkına varmadan yavaşça elini kaldırarak Aylin'in dağılan saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Eli, Aylin'in saçlarının arasından kayarak yüzünü buldu. Vücudu beyninden bağımsız hareket ediyordu, bir çekime girmişti sanki. Yavaş yavaş yaklaştı Aylin'e, gözleri kızın dudaklarındaydı. Aylin titrek bir nefes aldı.

Derken keskin bir telefon sesi, ikisini de yerinden sıçrattı. Aylin kendini toplayarak geri çekildi, cebinden telefonu çıkardı.

"Melek," dedi Araz'a dönüp. "Merak etmiştir beni, gireyim ben en iyisi."

Araz derin bir nefes alarak kendini toparlamaya çalıştı. Kalbi hala çıldırmış gibi atıyordu.

"Olur, tabi," dedi dalgın bir ifadeyle. Sonra aralarındaki bu yoğun havayı dağıtmak için gülümsedi. "Hala borçlarını tam kapatamadın yalnız prenses, bir kahve borcun daha var bana."

Aylin öyle tatlı bir ifadeyle baktı ki Araz'a, Araz'ın kalbi resmen takla attı bunun üzerine.

"Valla ben borcumu öderim de, dikkat et sen gelinciklere yakalanma bu arada. Öyle bir durumda ne yapacağını sen düşünürsün, söylemiş olayım."

Bunu söyledikten sonra arkasını dönüp içeri girdi. Araz suratında hala yayvan bir sırıtma ifadesiyle baktı arkasından.

"Ah be prenses, senin için neler yapabileceğim hakkında hiçbir fikrin yok senin..."

Sonra ceketini omzuna attı ve ıslık çalarak yokuş aşağı yürüdü...

SEN AYDINLATIRSIN GECEYİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin