Bölüm 2 - Pişmanlık

34 6 8
                                    

Gökyüzünün engin mavisi kan kırmızısına bulanırken, gökyüzünde salınan siyah kuşları izlemeye başladı tanrıça. Güneşin batışı gibi, kalbi öyle bir karanlığa gömülmüştü ki, Vanaheimr'a döner dönmez bütün kuşların siyaha dönüşmesi emrini vermişti. Böylesi daha uygundu. Oğlunun yaşamadığı bir yerde, diğer canlıların güzelliği kalbine bir bıçak gibi saplanıyordu. En güzel olan şey Balder'di ve o yoksa, diğer şeyler de karanlığın tülü ile sarmalanmalı ve yas tutmalıydı.

Onun cansız bedeninin uzandığı sunağa doğru yaklaştı ve kumral saçları altında ay gibi parlayan yüzüne elini yerleştirdi. Sanki uzun uykusundan uyanıp annesine her zamanki gibi hınzır bir gülücük atacak ve artık yaşlandığını ve oyununa kandığını söyleyecek gibi duruyordu. Frigga'nın böyle olmayacağını bilmesinin tek sebebi, göğsüne saplı duran ökse otundan yapılma hançerdi. Dudaklarını onun soğuk alnına, sanki tenine temas ederse canı yanacakmış gibi bir hassasiyetle değdirdi. Zaman bile dursa, Balder onun değerlisiydi. Cansızlık ona yakışmıyordu. Gözlerinden ne zaman akmaya başladığını bilmediği yaşlardan biri onun pürüzsüz yüzüne damladığında kendi kendisine bir söz verdi Frigga.

"Seni geri getireceğim oğlum."

Arkasında kapının açılıp sertçe kapanma sesi gelmesine rağmen dudaklarını oğlunun alnından ayırmadı, artık hiçbir şeyden korkusu yoktu. Yavaş sayılabilecek bir sakinlikle doğrulup arkasını döndüğünde Nanna'yı görünce kendisiyle neredeyse aynı acıyı çeken bu kadına elini uzattı. Balder'in nişanlısı ona uzanan eli kuru toprağın yağmura duyduğu kadar büyük bir ihtiyaçla tuttuğunda dayanma gücünün arttığını hisseden tanrıça, onun Balder'i geri getirme görevinde kendisine canla başla yardım edeceğini biliyordu.

"İlk adımımız ne olacak Frigga?"

"İlk adımımız, ablam Heimlaug'u bulmak olacak."

***

Yanında ilerleyen kim varsa, gencinden yaşlısına bakışları en az birkaç saniye tanrının üzerinde oyalanırken Heimdallr kendinden memnun bir gülümsemeyle yürüyordu. İnsanların ilgisini çekmesi normaldi, onların hayallerine bile sığmayacak güçler taşımasının yanı sıra, tanrıların en iyi görünümlüsüydü.

Yerde büyüyen çimenlerin sesini duyacak kadar keskin kulakları, kilometrelerce ötedeki bir iğnenin deliğinin arkasını görecek kadar keskin gözleri vardı. Ona saldıracak olan kim varsa hareketlerini önceden görüp ona göre davranabilirdi. Tüm bunlara rağmen kendisine layık görülen görev ise, Odin'in kapısındaki bekçi köpeği olmak ve açıkça Ragnarök'ü başlatan yerden bitme küçük bir kızın peşine düşmekti.

En sinir bozucu olan şey ise, kızın daha önce hiç şahit olmadığı bir kalkan ile çevrelenmiş olmasıydı. Yanında evcil hayvanı gibi gezdirdiği Anethra denen karanlık elfin her hareketini görüp duyabiliyorken, Ada'yı gözetlemeye çalıştığında duyuları bulanıklaşıyordu. Bunu ilk fark ettiğinde korkuyla nefesini tutmuş ve görüşünü test etmek için kızın etrafını izlemeye koyulmuş, güçlerini kaybetmediğinden emin olana dek rahat bir nefes alamamıştı. Hayatta olduğu bin yıllar boyunca sadece birkaç kez böyle bir durumla karşı karşıya kaldığından ve çoğunlukla mesele hep Odin tarafından halledildiğinden ne yapması gerektiğinden emin olamıyordu. Şimdi ise Odin Asgard'daki tahtında Heimdallr'dan gelecek haberleri beklemekteydi.

Hem korku filizlerinin içinde yeşerdiğini hissediyor, hem de heyecanlanıyordu. Belki de gerçekten kendisini zorlayabilecek bir rakiple karşılaşmış olma ihtimali, engel olamadığı sinsi bir gülümsemeyle dolaşmasına sebep oluyordu.

Kızın geçmişine göz gezdirebildiği kadarıyla bir okulda eğitim verdiğini öğrenmişti ve o anki hedefi okul içinde onun hakkında bilgi toplamaktı. Giriş kapısının önündeki mermerden heykeller üzerinde göz gezdiriyordu. Önüne bakmayan bir kız kendisine çarpmak üzereyken ani bir hareketle bir adım geriye attı ancak bu yine de kızın takılıp düşmesine engel olamamıştı. Hayvan pisliğine bakıyormuş gibi bir mide bulantısıyla bakışlarını kıza indirdiğinde can acısıyla buğulanmış öfkeli gözlerle karşılaştı.

FeigrHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin