Onlarca rengin arasında kayboldum. Üzerimdeki binlerce yanıp sönen semboller daha ne olduğunu anlayamadan kör edercesine üzerimde parladı. Saat benim için yazdığı melodisini mırıldandı. Islık sesi çıkaran rüzgar saçlarımın arasından süzüldü. En son gördüğüm şey şaşkın suratım olmuştu ve şimdi buradaydım. Aynanın bedenimi içine çekmesiyle başka bir gezegendeydim. Burası dünyada olmayan başka bir yerdi. Çocukken hayal ettiğim pamuk şekerden bulutlar ve üzerine düştüğüm şekerlemeler sadece hayallerimde var olmuştu. Tesadüflere inanmazdım. Buraya gelişimin, o odayı bulmamın bir nedeni olmalıydı.
Yerdeki yığınla duran şekerlemeler şu an başıma gelen en güzel şeydi. Çilekli şekerlemelerden birini hızla açıp mideme indirdim. Tadı dünyadaki şekerlemelerden çok daha iyiydi. Kendime engel olamayıp bir kaç paket şekeri daha ağzıma atarken arkamdan gelen bir sesle irkildim.
"Sen yerde bulduğun her şeyi yer misin?"
Arkamda yaklaşık 1.90 civarlarında olduğuna emin olduğum, kumral saçlı, ela gözlü, yapılı ve dünyada eşi benzerini görmediğim güzellikte olan su gibi çocuk karşımda dikiliyordu. Resmen dilim tutulmuştu.
"Yerde şeker görünce dayanamadım. Sana mı aitlerdi?"
"Buradaki gördüğün her şey bana ait. Şu an üzerine bastığın şekerler de dahil."
Farkında olmadan üzerine bastığım şekerleri görünce geri çekildim. Burada gördüğüm her şey nasıl karşımda duran kişiye ait olabilirdi? Ayrıca üslubu hiç hoşuma gitmemişti. Odun.
"Buradaki her şeyin sana ait olduğunu bilseydim emin ol bu şekerleri bile ağzıma sürmezdim , al başına çal şekerlerini ." Karşımdaki su gibi beyefendiyle son kez muhatap olduğumu düşünerek arkamı dönüp içinde bulunduğum dünyayı biraz keşfetmeye koyulacaktım ki koluma doğru uzanan bir el bu düşünceme engel oldu.
"Burada tek başına nereye gittiğini sanıyorsun? Burası sadece gördüğün şekerlerden ibaret değil. Tek başına attığın her adım senin için tehlike yaratır. Aklın varsa benimle beraber gelir, seni güvenli bir yere yerleştiririm. Ama o güzel kafanı kullanmayıp burnunun dikine gidersen deneklerden birisi olursun. Bence işlerine gelir."
Burası neresiydi böyle? Deneklerden birisi olursun derken ne demek istemişti? Bu dünyada neler oluyordu böyle? Ayrıca ona neden hemen güvenecektim ki. Yalan da söylüyor olabilir.
"Sana nasıl güveneceğim? Seninle gelirsem beni deneklerden birisi yapmayacağı ne malum?"
"Bir, seni denek yapmak gibi bir derdim yok, amacım sadece korumak. İki, şu an bana güvenip benimle gelmekten başka çarende yok. O yüzden laf yetiştirmeyi bırakıp benimle geliyorsun."
Birisi gerçekten bu odun herife kadınlarla nasıl konuşulması gerektiğini öğretmeli. Dua etsin bilmediğim bir yerdeyim ve çevremde bana yardım edebilecek başka kimse yok. Yoksa burnundan fitil fitil getirirdim bu lafları. Soğuk nevane.
"Nereye götürüyorsun beni? Bu deneklerin olayı ne?"
"Sana daha önce çok kafa ütülediğini söyleyen oldu mu? Biraz sus be kızım. Gidince göreceksin zaten sabret biraz."
Evet, daha önce de çok konuşan birisi olduğumu söyleyenler olmuştu ama bu odun bey gibi kabaca söyleyen pek olmamıştı. Keşke huyu da dışı gibi güzel olsaydı ne olurdu sanki.
"Pardon ama ne bekliyorsun? Hiç sorgulamadan hayatımda ilk defa gördüğüm odun birinin koşulsuzca peşinden gitmemi mi? Daha çok beklersin."
"Adım odun değil, Feza. Aklına kazısan iyi edersin. Daha çok duyacaksın ismimi. Bu sadece başlangıçtı."
Bu özgüven nereden geliyor be yiğidim. Neyse, hemen yumuşamamalıyım.
"İsminin Feza olması benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Benim kitabımda senin gibilere odun denir. Alışsan iyi edersin. Daha çok duyacaksın bu ismi."
"Beni kendi sözlerimle vurmaya çalışıyorsun. Dikkat et o sözler bir gün intiharının anahtar cümleleri olmasın güzellik. Beni bugün kendi silahımla vuran yarın kendini de vurur. Bunu aklından çıkarma. Unutma, bu sadece başlangıçtı.
"Beni tehdit mi ediyorsun ?"
"Hayır, sadece oyunu kuralına göre oynuyorum. Sen de kendini buna alıştırsan iyi edersin. Yoksa çok canın yanar. Bunu istemeyiz değil mi Ayza?"
Adımı nereden biliyordu? Bir bu eksikti. Daha nerede olduğumdan habersizken üstüne tanımadığım bir adamın peşinde sürükleniyordum. Gerçi o beni tanıyormuş gibi duruyordu. Adımı söylememiştim, yoksa söylemiş miydim? Acaba anlımda Ayza yazıyor olabilir miydi?
" Adımı nereden biliyorsun? Bunu sana söylememiştim."
"Zamanı gelince öğrenirsin. Az bir yolumuz kaldı. Çeneni Saraya varana kadar kapatırsan sevinirim."
Saraya mı gidiyorduk? Bu tarz yerler sadece filmlerde ve romanlarda olur diye düşünüyordum. Gerçi burasıda pek normal bir dünya olmadığı için bunu normal karşılamalıydım. Sanırım varmıştık.
Feza, tam sarayın önünde durup "İşte geldik." dediği an önümdeki kocaman, neredeyse bulutlara kadar uzanan saraya göz attım. Tıpkı masallardaki gibiydi. İçeriye girmek için sabırsızlanıyordum.
Beraber saraya doğru yürümeye başladık. Kapıda bizi iki tane muhafız karşılamıştı. Bana attıkları bakışlar pek dostça olmasa bile Feza sayesinde içeri girebilmiştim. Burası gerçekten çok büyüktü. İçerisi koyu renklerle döşenmişti. Geniş ve ferahtı. Girişin sağ tarafındaki oda boydan boya kitaplıkla kaplıydı. Duvarlarda tam anlamlandıramadığım şekillerle dolu tablolar, hemen yukarıda duran eski antik duvar saati fazla dikkat çekiciydi.
"Yukarıda odan hazır, sana odana kadar eşlik edeceğim. Biraz dinlendikten sonra bol bol gezersin burayı. Daha gezecek çok zamanın olacak."
Fezayı onaylayıp beraber üst katta ki odama çıktık. Üst katta, alt kata göre daha fazla oda vardı. Koridorun sonundaki sağ tarafta olan odaya girmiştik. Fazlasıyla büyük bir odaydı. Girer girmez bizi kocaman bir balkon karşılıyordu ve manzarası efsaneydi. Yatak çift kişilikti. Oda koyu renklere hakimdi.
"İstersen üzerini değiştirip uyu. Kıyafet konusunda sıkıntı çekmeyeceksin. Yanında gördüğün dolapta her türden bir sürü kıyafet var. İstediğini alıp giyebilirsin. Bu oda artık sana ait, Ayza. Eğer bir sorun olursa bana seslenmen yeterli. Yan tarafta ki oda da kalıyorum."
"Teşekkür ederim. Bir sorun yaşarsam seslenirim."
"Tamamdır. İyi geceler."
"Sana da."
Feza odadan ayrıldığında üzerimi değiştirmek için dolabı açtım. Dediği gibi her türden kıyafet vardı, hem de fazlasıyla. Üstüme siyah bir pijama takımı geçirip kendimi yatağa bıraktım. Aklımda bir sürü soru işareti vardı fakat şu an bunları düşünemeyecek kadar yorgun hissediyordum. Gözlerim artık açık kalmaya dayanamıyordu. Derin bir uykuya dalmak için gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.