Güneşin doğmasıyla enerjim yerine gelmişti. Gece yorgun olduğumdan odayı inceleme fırsatım olmamıştı. Gül kurusu duvarların üstünde yine bilmediğim dilde semboller ve kabartmalar vardı. Yerden tavana kadar uzanan büyük bir cam odanın neredeyse her yerini gösteriyordu. Kapalı perdeleri aralayıp daha önce görmediğim bir manzara ile nutkum tutulmuştu. Burası hayal ettiğimden daha da güzeldi. Bulutlar renk renk pamuklardan yapılmıştı, gökyüzünden dökülen renkli şelaleler, renkler birbiriyle bir bütündü. Ağaçların yaprakları bile birbirinden farklı şekillerdeydi. Burası neresi bilmiyorum ama kendimi iyi hissediyordum, beni buraya bağlayan bir şeyler vardı. Önceliğim çıkışı bulmaktı tabi, nasıl geldiysem öyle de geri dönebilirdim herhalde.
Kapının 2 kez tıklanmasıyla içeri giren Feza ve arkasında duran benden biraz kısa, kızıl saçlı, aynı yaşlarda olduğumuzu düşündüğüm kıza baktım. "Erkencisin rahat uyudun mu?" Feza köşede duran koltuğa oturup odaya göz gezdirdi. "Yatak rahattı güzel bir seçim, geldiğim yerde bunun benzerini hiç görmemiştim" Feza gülümseyip ayakta duran kızıl saçlı kıza dönerek "Seni Mira'yla tanıştırmak istiyorum" dedi. Mira güzel gülümsemesiyle yanıma gelip "Hoşgeldin Ayza iyi anlaşacağımıza eminim" Mira'nın uzattığı elip sıkıp "Hoşbuldum bak şimdiden anlaştık" Feza ayağa kalkıp "Mira buranın şifacısıdır, sarayın yakınlarında kliniği var. Ayrıca kendisi en yakın arkadaşım da olur, benden sonra sarayın idaresi onun kontrolündedir." "Şifacı mı? Ne yapıyorsun tam olarak?" Mira sevecen tavrıyla "Burası hakkında bilmen gereken o kadar şey var ki, ben enerji frekansları tıkanan kişilere yardım ediyorum." Burası hakkında bilmediğim çok şey vardı, her şeyden önce kendi yolumu bulmalıydım. "Kulağa eğlenceli geliyor belki sana eşlik ederim." "Çok sevinirim çekinmeden gel lütfen saray bazen sıkıcı olabiliyor." İkimizde birbirimize bakıp güldük. Daha ilk kez gördüğü birine karşı fazla iyiydi, ben her zaman yeni tanıştığım insanlara karşı gardımı alırdım. Feza ayağa kalkıp "Sohbetinize doyum olmuyor ama yapılacak tonla iş var, Mira sen Ayza'ya birşeyler hazırla." Feza kapıdan son kez bakıp "Yemeğini bitir de kütüphanede buluşalım." Feza'nın gitmesiyle Mira odanın yarısını kaplayan mavi kuvars dolabın içinden siyah dar pantolon ve tişörtü yatağın üzerine bıraktı. "Giydikten sonra aşağıya inebilirsin, kahvaltı için sana bir şeyler hazırlarım." Mira'ya teşekkür edip yatağın üstündeki pantolon ve tişörtü üzerime geçirdim. Odanın içindeki diğer kapının banyo olmasını dileyip içeriye girdim. Geniş ve ferahtı. Florit taşından yapılmış küvet göz alıcıydı, doğal taş fazlaca kullanılmıştı. Mira enerji temizlediğini söylemişti, sanırım kullandıkları taşlar bunun içindi. Anneannemin her dolunayda taşlarını temizlediğini hatırladım. Bana verdiği amazonit kolyesini boynumdan hiç çıkarmazdım, neden buradaydım? Şimdiden onu özlemiştim. Sorularımı bir kenara bırakıp yüzümü akan suyun altına tuttum. Zihnimden geçen düşünceler suyla akıp gitti, arındığımı hissettim. Suyun ellerimin arasından geçişini izledim, büyüleyiciydi. Suya bile tutulmuştum, görmediğim daha neler vardı acaba?
Aşağıda kendi kendine bir şeyler mırıldanan Mira görüş açısına girmemle birlikte, sıcak gülümsemesiyle "Gel otur, bakalım beğenecek misin?" Gösterdiği sandalyeye oturup hazırladığı tabağa baktım, kokusu tüm mutfağı sarmıştı. Kokuyu içime çekip "Çok güzel görünüyor nedir bu?" Mira elindeki kuvars fincanı uzatıp "Şifalı bir çaydır kokusu insanı dinlendirir, arındırır. Dün Feza yorgun olduğunu söyledi iyi gelecektir." Fincandan bir yudum alıp "Neden kim olduğumu sormuyor sunuz? benden korkmuyor musunuz?" Mira'nın kahkahaları mutfakta yankılanırken "Senden korkmak mı? Uyku şekerlerini bir oturuşta yemişsin korkmam için fazla masumsun." Mira'nın bahsettiği şekerler... "Sen şeker tarlasından mı bahsediyorsun?" Mira söylediklerimi duyunca daha fazla gülmeye başlamıştı. Ne demiştim ki? O güzelim şekerler nasıl uyku yapabilirdi? Mira gülmekten karnını ovuyordu, ona bakış atıp "Şekerleriniz bile garip madem uyku yapıyor neden orta yere atıyorsunuz? Siz yoksa o şekerleri yedirip insanları kaçırıyor musunuz?" Masadan kalkıp tabağın yanında duran çatalı Mira'ya salladım "Siz bana şeker yedirip ,kaçırdınız mı? Organlarımı mı alacaksınız? Almayın ben... ben hastayım tabi evet hem zaten ne yapacaksınız beni? Benimkiler güzel değildir kahveyle hayatta kalıyorlar. Mira gülmesene cadı gibi nereye düştüm ben biri beni alsın." Mira nefesini kontrol ederek "Biz sana neden şeker yedirelim? Şekerleri kendin yedin kimse zorla ağzına tıkmadı. Hem sen niye yerde bulduğun şeyi yiyorsun?" Çatalı masaya atıp sandalyeye geri oturdum. "Aman ne bileyim karnım acıkmıştı, baktım tarlanın sahibi yok birkaç tane yedim." Mira gülmesine hakim olup "Orası şeker tarlası değil şehirden uzakta bir yer, o şekerler yukarıdan yağıyor." ŞEKERLER YUKARIDAN MI YAĞIYOR? Bu sefer gülme sırası bendeydi "Mira hayal gücüne hayran kaldım demek yukarıdan düşüyor. Uyku şekeri attığına göre kötü bir cadı olmalı." Tabakta duran siyah zeytini tek hamlede ağzıma attım. "Neden olmasın belki seni cadının elinden kurtarmışızdır." Mira sinsi bakışlarıyla çayını yudumladı. Kimden kurtardılar beni şaka mıydı? Hayır Ayza gerçekti, her şakanın altında bir gerçek vardı .