Sanki bir kitabın ana karakteriymişim gibi hissetmek için evimin yakınlarındaki ormanın girişine gitmiştim. Sanırsam biraz fazla erken gitmiştim ben evden çıkarken evdekiler hâlâ uyuyordu. Ormana girmeden önceki büyük ağacın önüne çöktüm. Çoğu insan için böyle bir yer sadece kitaplarda olurdu. Şanslıydım ki evimden sadece beş dakika uzaklıkta böyle bir yere sahiptim. Evde kitap okumayı fazla sevmezdim. Annem ve babam fazla kitap okuduğum için şikayet ederlerdi. Onlara göre bu kadın işiydi. Neden hikayelere dalmak sadece kadınlara özel olsun ki? Erkeklerde bu dünyadan uzaklaşmak istemez mi? Ben istiyordum. Belkide o yüzden bu kadar çok okuyordum. Sırtımı ağaca yasladım. Sırtıma bulaşan özü ve ağacın üstündeki karıncaları görmezden geldim. Belki bir kaçını sırtımla ezmiştim bile. Kitapta kaldığım sayfayı açıp iyice odaklandım.
"Git." Dedim. Gitmeyeceğini biliyordum. Gidecek en son kişi oydu belkide. Hep özgür bir ruha sahip olduğunu söyleyip beni dinlemezdi. Bu sefer farklı olmasını istedim. Kendi iyiliği için gitmeliydi. Bu kasabadan, bu şehirden ve belkide bu krallıktan. "Git mi?" Diye sordu titrek bir sesle. Sesimin bu kadar parçalandığını duymamıştım. Yüzüne bakmaya yüzüm yoktu. Yaşlarla dolmuş o mavi gözlere nasıl bakardım? Bakarsam git diyebilir miydim tekrar? Kafamı salladım yüzümü ona dönmeden. "Seni hâlâ sevmeme rağmen bana git mi diyorsun?" Diye sordu. Parçalanan sesin ardındaki sinirli kişiliğini duyuyordum. Üzgünüdü belki ama o hep benim agresif sevgilimdi. Onun bu agresifliğine rağmen birini öldüren ben olmuştum. "Herkes senin bana aşık olduğunu biliyor Feyza. Senide sorgulayacaklar. Hatta belki ortağım olmakla suçlayacaklar! Ölmeni öldürülmeni istemiyorum Feyza'm." Dedim. O ise bana sarıldı. Gözlerim doldu. Ağlayamazdım. Ağlamaya hakkım var mıydı ki? Hem bir katil hemde bir erkektim. Ağlama hakkına son sahip olan kişiydim belki. Gözlerimi kırpıştırdım ve doğan güneşi izlemeye devam ettim. Hâlâ bakmıyordum yüzüne sevdiğimin. "Umrumda değil! Korkutamaz bunlar beni. Ölürüm, öldürülürüm senin için. Seviyorum seni Özgür. Nasıl bırakırım seni? Seni arkda bırakıp nasıl gitmemi istersin benden." O bana böyle şeyler söylerken tekrar git diyemem gibi hissediyordum. Derin bir nefes alıp onun yüzüne döndüm. Manzara tahmin ettiğim gibiydi. Sarı saçlarını kenara çekip çenesinden tuttum. "Yağmur yağıyor ama tek bir bulut dahi yok. Sadece Tanrıça üzgünse görülür bu manzara. Söylesene Tanrıça'm kal dersem gülecek misin?" Dedim gözlerinden bahsederken. Pek iyi değildim belki bu iltifat işlerinde ama ben sadece Feyza'mı sevebilirdim. Cevabı zaten biliyordum dudaklarına yaklaştım. Tüm sevgimi dudaklarımla ona aktaracaktım.
Koşar adımları duyduğumda kafamı kaldırdım. Güler yüzü ile bana bakıyordu. Kahverengi örgülü saçları ne kadar ipeksiydi. Kucağındaki kediden daha tatlıydı belkide. Beyaz ona nasıda yakışıyordu.
"Abii! Biliyordum burda olduğunu. Günaydııın!" Dedi yumuşak sesiyle. Bu kadar güzel bir kardeşiniz olunca sadece siz sevebilin istiyorsunuz. Başka erkeklerin ne eli ne gözü görsün istiyorsunuz. Sadece sizin güneşiniz olsun istiyorsunuz. "Opelia! Günaydın. Bir şeye mi ihtiyacın var?" Dedim küçük kardeşime. Kucağındaki kediyi severken konuştu. "Annem evde uzun süredir sana sesleniyordu. Evde olmadığını fark edince beni bulmam için yolladı. Bende direkt buraya geldim! Kahvaltı için alınması gerekenler varmış. Babam çoktan tarlaya gitti yani sadece sen gidebilirsin!" Derin bir iç çekerken sırtımı dayadığım ağaçtan destek alarak kalktım. Toprak olan pantolonumu silkeledim. Eve gidip üstümü değiştirmeli ve biraz altın almalıydım. Bu şekilde meydana inemezdim. "Hadi gidelim Opelia." Desemde çoktan benden önde ilerliyordu. Kitabımı kolumun arasına sıkıştırıp evime yürüdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Benim Cennetim (BxB)
Romance"Bir cehennemde yaşadığımı düşünürdüm. Taki o gelip benim cennetim olana kadar." Klasik kraliyet gay hikayelerinden biri. Aklımda kalacağına yazıya dökeyim dediğim kurgulardan birisi. Ne kadar saçmaladığımı umursamadan yazdığım kurgulardan. Gerekli...