Mutfakta, çalışanlar hâlâ yemek yiyordu. Ben ise üstümü değiştirmek için odaya çıkmıştım. Evden çıkıp saraya gelmeden önce kahvaltı yapmıştım. O yüzden tekrar yemek yemeye gerek duymamıştım. Not defterimi odadaki çalışma masasına koydum ve dolaptan Bay Kevin'in bahsettiği takımı çıkarttım. Onları yatağın üstüne koyduktan sonra üstümdekileri çıkartıp dolapta ayrı bir yere koydum. Yatağa koyduğum kıyafetleri hızlıca giydim. Prensi sofradan kaldırmaya inmem gerekiyordu.
Bilek kısmını düzeltirken saati kontrol ettim. Bay Kevin bana bir kol saati vermişti. Saat dokuza geliyordu. Odadan çıktım ve yemek salonuna indim. Kapıyı iki kez tıklatıp içeri girdim. Tüm kraliyet ailesini tek bir masada görmek gericiydi. Michael'in yanına gittim. "Prens Michael, kılınç antrenmanına gitmelisiniz." Michael demem gerekirdi ama Kral Hanry yanındayken nasıl yapabilirdim? Ben sözümü bitirdiğimde odaya başka bir uşak girdi. Anlaşılan Kralın uşağıydı. Michael kalktı ve salonun dışına yürüdü. Bende peşinden çıktım.
Arka bahçeye çıktık. Arka bahçenin içinde biraz ilerledikten sonra antrenman yerine gelmiştik. Elinde kılınç olan sarı saçlı bir adam bizi bekliyormuş gibi biz gelince ayağa kalktı. "Carl, ceketimi çıkart lütfen." Kollarını iki yana kaldırdı. Bende hızlıca önce ceketini sonra hırkasını çıkarttım. "Burda otur." Gösterdiği yere geçip oturdum. Bir an için kendimi köpek gibi hissettim. Gel Carl, git Carl, otur Carl, ye Carl... kafamı iki yana salladım. Prens eline kılınç aldı. Önlerindeki kütüklere kılınça vurmaya başldılar. Onlar kılınç sallarken bende düşüncelere daldım. Prensi sevmeli miydim? Benimle oynamasından korkuyordum. Onunla saray dışında sadece iki kez karşılaşmıştık. İki kez öpüşmüştük. Vücudumda gezen parmakları hayal ettikçe içim titriyordu. Öpüşünü hatırladığımda yüzüm kızarıyordu. Onu düşündüğümde kalbim sıkışıyor ve kafam karışıyordu. Ne kadar az anımız olsada sanırım bende ona karşı boş değildim. Yinede beni sevdiğinden nasıl emin olabilirdim? Hislerimle oynanmasını istemiyordum. Kalbim sağlam sayılmazdı. Daha önce başka birisi tarafından kırılmıştı. Zaman elbette tamir etmişti ama izler kalıyordu. Artık o kişiye hiçbir duygu beslemiyordum tabii ama o acıyı tekrar yaşamak istemiyordum. Duygusal biriydim ve çabuk üzülebilirdim. Kalbim çabuk bağlanırdı birisine. Çünkü kalbim bile birini sevmeye aç. Sevmek istiyordum, sevilmek istiyordum. Beni gerçekten Daniela'dan kıskandıysa beni gerçekten seviyor mu oluyordu? Derin bir iç çekip kılınç öğretmeni ile kapışan Michael'a baktım. Neye karar verirsem vereyim sadece ona bakmamla yanan yüzümden anladığım üzere ona çoktan tutulmuştum. Bunu ona belli edersem oynaması kolaylaştırır mıydım? Yoksa beraber mutlu mu olurduk? Ben ikincisine inanmak istedim. "Carl, CARL!" İsmimi duymamla düşüncelerimden ayrıldım. "Özür dilerim dalmışım." Saatli kontrol ettim. İki saat mi geçmişti? Çok fazla şey düşünmemiştim halbuki. Hızla ayağa kalktım. "Duş, duş zamanı Michael." Kafası ile geçiştirdi beni. Elindeki havluyla yüzündeki teri sildi. İçmesi için ona su uzattım. Suyu elimden alıp tek seferde içti. Az önce benim oturduğum yere oturdu. Saati tekrar kontrol ettim. "Michael, gitmeliyiz. Yoksa duşunu baştan savma alman gerekecek." Tekrar kafasını salladı yerinden kalkmadan. "İzin ver soluklanayım." Çok isterdim Michael ama bende bu kağıda bağlıyım. Kolundan tutup ayağa kaldırdım. Çok fena ter kokuyordu. Tekrar oturmaya yeltenince koluna girdim. "Sen kalkmazsan ben götürürüm." Seslice güldü. "Bundan şikayetçi olmam. Odamda banyo var." Nerde ne var az çok biliyordum. Kevin bana bilmem gereken yerleri göstermişti. Bahçe boyunca koluna girip onu sürükledim. Bahçıvanların halime güldüğünü görebiliyordum. Michael'de sırıtıyordu. Orda bırakıp siktiri çekebilirdim ama aileme ne diyecektim. Bahçeden saraya geçtiğimizde kolundan çıkıp kıyafetimi düzelttim. "Burdan sonrasını kendin yürüyebilirsin diye düşünüyorum. Sakat değilsin, değil mi?" Göz devirdim. Seslice güldü. "Senin yerinde başkası olsaydı bana hakaret ettiği için işten çoktan çıkarmıştım." Kaşlarımı çattım. O tek başına yürümeye devam ederken bende arkasından ilerlerken konuştum. "Siz soylular böyle en ufak şeye sinir mi olursunuz? Ben kardeşime neler dediğimi bilirim. Hiç şikayet etmezdi. Buna hakaret diyorsan hakaret nedir bilmiyorsundur." Bir anda gaza gelmiştim. Normalde bir soyluya elbette böyle şeyler demezdim. Ama Michael'in samimiyetinden olsa gerek bir soyluyla konuşur gibi hissetmiyordum. Odasına girdik. "Lütfen kıyafetlerini çıkarmamı isteme. Terden yapış yapış gözüküyorsun." Atımın bokunu bile elimle torbaya koyup tarlaya getirdiğimi bilirim ben ama insan kirine dayanamıyordum işte. Hayvan farklı insan farklı. Aklından bir an için bir kötülük geçtiğini sezmiştim. Anlaşılan sonra vazgeçti ve kıyafetlerini kendi çıkarmaya başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
O Benim Cennetim (BxB)
Romance"Bir cehennemde yaşadığımı düşünürdüm. Taki o gelip benim cennetim olana kadar." Klasik kraliyet gay hikayelerinden biri. Aklımda kalacağına yazıya dökeyim dediğim kurgulardan birisi. Ne kadar saçmaladığımı umursamadan yazdığım kurgulardan. Gerekli...