64 11 32
                                    


Kaşlarımı çatarken başka bir rüyanın içinde uyanmış buldum kendimi. Baş aşağı dünyayla ilgili bir hareketlenme olurken okulda kendimi idare etmeye çalışıyordum. Ve o rüyadan birkaç gün sonra Nancy ile ayrılmıştım. Gözlerini bile kırpmadan bana, ona olan aşkıma saçmalık demişti. O kadar çok üzülmüştüm ki kendimi zar zor eve atabilmiştim. Ama pek düşünme fırsatım olmadan kendimi sancılar içinde buldum.

Eh, omega olarak sunum yapmıştım. Kral Steve olmayı bırakmıştım. Ama şimdi? Şimdi erkek omega olarak sürekli gözlemleniyordum. Etrafımda hiçbir arkadaşım yoktu. Yapmacık olsa da başka arkadaşım kalmamıştı. Derin bir nefes alıp gözlerimi tekrar araladığımda o andaydım. Sancılar içinde yatağıma zar zor yattığım ve acı içinde kavrulduğum an. 

"Anne... Çok acıyor." Gözyaşlarımın yanaklarımdan akarken kendimi o an dışarıdan izlerken bulmak yalnız hissettirmişti.  Anne-babam tabi ki beni çok umursamadıkları için kendi işlerindeydiler. Bir süredir hatırlamadığım bir yerde tatil ya da iş toplantısı yapıyor olmalılardı. Dudağımın titrediğini hissettiğimde alnımdan akan terlerin örtüye akmasını izledim. O zaman yanıp kavrulduğumu hatırlıyor, hala daha derimin üstünde hissediyordum.

Bu sırada bakış açısı açık pencereden dışarıya çevrilirken bir kişinin gölgesini izliyordum. Gözleri parlak bir şekilde yeşildi. Başını kaldırıp havayı keyifle kokluyordu. Bu hareket içimi ürpertirken bir adım gerilemiştim. Bunu görmek istemiyordum. Her tarafı ağrıyan vücudumu ve bulanık zihnimi aklıma getirdikçe kendimden büyük görünen alfanın iğrenç hareketlerini bilmek istemiyordum.

Ağzımdan bir hıçkırık çıkarken adamın evime sinsice yaklaşmasını izledim. Her adım attığında daha yoğun bir koku aldığını burnuma gelen kokumdan anlayabiliyordum. Ağzıma doğru yükselen safrayı yutkunduğumda bir şey daha gördüm. Tam olarak ne olduğunu anlayamadan adamın ayağından tutup onu çeken uzun, yapışkanla kaplı sarmaşığa ve çiçek kafalı canavara şok içinde baktım.

Kalbim hızla çarparken ne olduğunu anlayamıyordum. Bu baş aşağı dünya işine Nancy ve Jonathan'ın yanına gittiğimde bulaşmıştım. Bir daha karşıma çıkacağını düşünmemiştim. Gözlerimi kırpıştırıp başımı ovaladığımda yorulduğumu hissediyordum. Derin bir nefes almaya zorladım kendimi. Kaşlarımı çatıp nefesime odaklandığımda yalnız olmadığımı anlamıştım. Biri daha benimle nefes veriyordum.

Gözlerimi korkarak açtığımda kişisel alanımı doldurmuş adamı beklemiyordum. Gözleri bana dikilmiş dikkatlice bakıyordu. Korkuyla geriye sıçradığımda hafif bir şekilde kıkırdamıştı. "O-o kimdi?" Fısıldadığımda yanaklarımdan aşağı akan gözyaşlarını hissedebiliyordum. Bakışları yumuşarken tekrar kişisel alanıma girmiş, beni korkutmamak için yavaşça avucunu yanağıma bastırmıştı. Herhangi bir tepki vermediğimde akan tüm yaşları tek tek silmişti.

"Ağlamanı gerektirecek biri değildi tatlım. İnan bana, kendini bir şey sanıp omegalardan izinsiz hareket eden bir pislikti." İçim pek rahat etmese de kafamı sakince aşağı yukarı sallamakla yetinmiştim. Ben başımı eğmiş sakin bir şekilde nefes alırken burnuma bir koku doldu. Denizin rahatlatıcı kokusu, çam kokusu ve aynı zamanda ikisini birleştiren keskin nane kokusu vardı. 

Beni rahatlatmak için kokusunu kullandığını fark ettiğimde kafam yanağındaki eline düşmüştü. Ve aynı zamanda diğer eli bir ses çıkarmadığım için sırtıma dolanıp kendisine yaslanmamı sağlamıştı. Benden biraz daha uzundu ve ince parmakları saçlarımda dolaşırken kendimi kemiksiz hissediyordum. Mırıldanmama engel olamazken hareket etmeye çalışıyordum. Tanımadığım biri beni kokusuyla sakinleştiriyor ve ben buna izin veriyordum. Kesinlikle yanlıştı.

"Şşş, iyisin omega. Seni yakaladım, kendini tutmak zorunda değilsin." İşte bu kadardı. İlk defa biri bana kendim gibi hissedebileceğini söylüyordu. Kendimi tutamayacak kadar çok kırılmışken dayanamıyordum.  Biraz ağlamaya başladığımı hissettiğimde kokumun üzüntüden yoğunlaştığının farkındaydım. Yine de kendime engel olamıyordum. İğrenç koktuğumu fark ediyordum ama kokumu yaymam benim kontrolümde değildi. 

"Hayır, omega çok güzel kokuyorsun. Seni kıran insanların düşüncelerini benimseme. Nefis kokuyorsun. Benim için çok güzel kokuyorsun." Omegamın yüksek sesle mırıldanması alfanın beni daha sıkı tutmasına yol açarken göğsüme doğru dalgalar halinde gelen hırıltı yüksekti. Kalbim korkuyla ezilirken kollarının içinden çıkmaya çalışıyordum.

"N-ne? O-o-" Henry'nin tutuşu beni bırakmasa bile yumuşamıştı. Kıkırdadığını duyabiliyordum, açıkça eğleniyordu. "Ah... Şirin Stevie, bu içindeki omeganın memnun olduğunu gösteren bir mırıldanma. Ve benim verdiğim tepki de seni memnun ettiğim için alfamın gurur duyması." Boynumdan yukarı çıkan kızarıklığın farkındaydım. Utandığımı hissediyordum, hem de her şey bu kadar yeniyken. 

"Sen gerçek misin? Yoksa ben deliriyor muyum?"

Saçımın arasına giren burnu kokumu içine çekerken göğsüne sıkışmış ellerimi hareket ettirmeden duruyordum. Ne yaptığını bilmiyordum ama içimdeki omeganın bana durup bunun tadını çıkartmasını haykırdığını duyabiliyordum. Elinin biri belimde sabit bir şekilde dururken diğer eli koku bezimden aşağı, bağlanma bezine doğru ilerlemişti. Titrediğimi hissederken parmaklarının oraya dokunması omegamın daha fazla koku salmasına neden olmuştu.

"Sence herhangi bir hayal gibi mi Steve?" Yutkunurken yapabildiğim tek şey omuz silkmekti. Aklımı okuduğunu bildiğim için neler düşündüğümü biliyordu. Hissedebiliyordu. Hiçbir şeye değmediğimi biliyordum. Sevilmeyeceğimi, değer görmeyeceğimi ve umursanmayacağımı biliyordum. 

Kokusunun keskin bir şekil aldığında öfkeden olduğunu anlasam bile omegam bundan hoşlanmamış, aksine korkmuş bir şekilde mızmızlanıp bedenimi geriye çekmeye odaklanmıştı. Babama benzeyen öfkesi kaçmak istememe sebep oluyordu. Korkuyla kaçmaya çalışırken kokusu yine aynı şekli almıştı, ardından bağlanma bezimdeki elinin yerini ılık dudakları dokunduğunda tüy kadar hafif bir öpücük kondurmuştu. 

"Üzgünüm omega. Sadece ilgilenilmeyi ve sevilmeyi hak ediyorsun." Nazikçe fısıldadı.   

≿━━━━༺ ♕ × ⚚ ༻━━━━≾

duygulandım awk çocum niye kendini sevmiyor...

ve ne olduğunu ben de bilmiyorum hiç sormayın spoi yok

just...;, steve harringtonHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin