Pazar saat 11:30
Tuanadan
Yüzüme vuran Güneşle gözümü araladım. Başım çok şiddetli bir ağrı vardı. Zorla kafamı yastıktan kaldırdım. Yatakta oturdum. Komidinin üzerinden tokamı aldım. Saçlarımı dağınık bir topuz yaptım. Terliklerimi giydim ve ayağa kalktım. Kalktığım an dengemi kaybettim. Artık ayakta bile zor duruyordum. Zorla yataktan kalktım. Aynanın karşısına geçtim. Tanrım berbat haldeyim. Gözlerim kıpkırmızı olmuştu. Yüzüm çökmüştü. Çirkinlikte Nobel ödülü ala bilirdim. Ama hiç birşey umrumda değildi. Çağanın ettiği laflar aklıma geldikçe mahvoluyordum. Bana resmen Alin gibi olduğumu söylüyordu. Ne yani ben Alin gibi iğrenç bir kişiliğe mi sahibim?. Hah dedikleri herşeyi açıklıyor. İki gündür...iki gündür onunla görüşmüyordum. Ve aşırı derecede özlüyordum. Onun yüzünden ağlarken bile ona ihtiyaç duyuyordum. Hayat işte çok acımasız...Odamdan çıktım ve merdivenlerden aşağıya doğru inmeye başladım. Başım dönüyordu. Ama umrumda değildi.
Merdivenden inip salona geçtim. Abim ve ablam buradaydılar. Beni gördüklerinde hemen ayağa kalktılar.
"Tuana!" Dedi ikiside telaşlı sesleriyle. Artık ayakta duramıyordum. Birşey demeden kendimi koltuğa attım. Bacaklarımı kendime çekip sarıldım.
"Ablacım iyimisin?" Dedi ablam. Zorlada olsa hafif gülümsedim. Ve kafamla evet anlamda onayladım.
"Abicim açmısın? Ne yemek istersin" diye abim dediğinde kafamı hayır anlamda salladım. Hiç aç değildim.
"Bak Tuana anlıyorum üzgünsün ama birşeyler yemelisin. Kendini aç bırakmakla biryere varamazsın" diye ablam dedi kararlı sesiyle. Abim mutfağa doğru irelledi.
Ablam fırsat bilip hemen yanıma gelip oturdu
"Tuana neyin var? Çağanla neden kavga etdin? Hadi söyle" ablam dediğinde. Gözlerimin dolduğunu hissediyordum. Kendimi hakim olamayıp ablama sarıldım. Ve hıçkırarak ağlamaya başladım.
"Tuana! İyimisin!?" Abimin sesini duydum. Ama kendimi kaybetmiştim. Cevap vermedim ve ağlamaya devam ettim.
"Eren lütfen bizi yalnız bıraka bilirmisin?" Dedi ablam. Abim onaylayıp salondan çıkmıştı.
"Ablacım artık anlatmanın zamanı geldi değilmi?" Ablam dediğinde geri çekilmiştim. Burnumu çektim ve göz yaşlarımı sildim. Ama boşunaydı yerine yenileri ekleniyordu.
"Tamam sakin, ilk önce sakinleş" ablam dediğinde kafamı salladım. Göz yaşlarımı sildim. Ve nefesimi dışarıya bıraktım. Ona döndüm ve anlatmaya başladım.
*
*
*
*
*
Pazar akşamı saat 22:00Yatakta uzanmış öylece tavana bakıyordum. Ablama herşeyi anlatmıştım. Dediğine göre ikimizde hatalıyız. Ablam diyorki Çağan kıskanmakda haklıymış, sonuçta kim olsa kıskandırdı. Ama dedikleri çok ağır ve fazlaymış. Benim suçumsa düşüncesizliğimdi. Çağanı başka kızla samimi görsem çıldırırdım herhalde. Sonuçta o benimdi paylaşmak istemezdim. Ablam haklıydı. Düşüncesizlik etdim. Hatta belki de Çağan bizi öyle görünce üzülmüştür. Derya'nın dediğine göre Çağan iki gündür odasından çıkmıyormuş. Odasına gelenleri geri çeviriyormuş. Ve geceleri odasından ağlama sesleri geliyormuş. Acaba oda benim gibimidir?. Ağlarken benim ona ihtiyaç duyduğum gibi, oda bana duyuyormuydu?...
Balkondan takırtı sesleri gelmeye başladı. Birden balkon kapısı çalınmaya başladı. İlk önce korkup yutkunmuştum. Ama zorlada olsa ayağa kalktım. Kedidir diye düşündüm.
Karanlıktan hiç birşey görünmüyordu. Kapıya yaklaştım. Derin bir nefes alıp verdim. Ve balkon kapısını açtım.
Açtığım an bir çift kol beni sarmıştı. Ufak çaplı şok geçirdim. Ama hoş koku burnuma dolduğunda kalbim hızlı atmaya başlamıştı.Evet oydu, bu Efeydi!
Sıkıca sarılmış ve kafasını boynuma gömmüştü. Derin nefesler alıyordu. Boynuma göz yaşı düşmüştü. Bir dakika ağlıyormuydu?.
"Özür dilerim!" Dedi. Ağlıyordu ama sesi kısık çıkıyordu.
"Kalbini kırdığım için Özür dilerim!" Dedi ve ağzından hıçkırık koptu. Gözlerim dolmuştu. Böyle ağlamasına dayanamıyordum.
Sıkıca ellerimi beline sardım. Ellerimi saçına götürdüm. Okşamaya başladım. Hala ağlıyordu.
"Şşt sakin ol" dedim ve geri çekildim. Yüzünü ellerimin arasına aldım. Ve ellerimle göz yaşlarını sildim.
Yüzünü yüzüme yaklaştırmaya başladım. Yüzlerimiz iyice yakınlaşmaya başlayınca çağan belimdeki ellerini sıkılaştırdı.
Artık dudaklarımız arasında mesafe kalmamıştı.
"Sensiz derin bir boşluktayım" diye dudaklarıma fısıldadı. Aradaki mesafeyi kapatıp dudaklarımızı birleştirdim.
Alt dudağımı uyuşuyordu, emiyordu. Bende üst dudağıyla ilgileniyordum. İştahla öpüyordu.
Nefeslerimiz kesilince geri çekilmiştik. Alnını alnıma yasladı.
"Biliyorum kalbini kırdım, niyetim kırmak değildi. Sadece kıskandım ve korktum...bidaha beni sevmiyeceksin diye korktum" dedi. Saçlarını okşadım.
"Ben senden vazgeçememki" dedim. Alnını alnımdan çekip boynuma koydu.
"Barıştık mı?" Dedi. Sesi aşırı çocuksu ve tatlı çıkıyordu.
"Barıştık" dedim.
"Bidaha küsmeyelim" dediğinde. Kendimi ondan ayırdım. Hiç düşünmeden dudaklarına kapıldım.
Yeni bölüm 30 oyda.
Yeni bir kurguya baslicam. Sadece hangisine baslicami bilemedim. Bu yüzden siz seçin
"l married a dead"
Bir ölüyle evlendim.
Konusu bir ölüyle evlenmek zorunda kalan bir kız.
"Mafyanın çocukları"
Mafya sevdiğini kaybettiğinden sonra hiç kimseye aşık olmaz ve evlenmez. Ama ölmeden önce yerine bir varis koymak ister. Bu yüzden bir kaç genci kaçırıp eğitim vermeye başladı. Onlar arasında iki genc tanışıp bir birlerine bağlanıyorlar.
Sizce hangisi? Ben ikisinide isterim . Ama ilk önce hangisi?. Yorumlarda buluşalım. Kalın sağlıcakla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
My Love
Fanfiction"Bu basit bir hoşlantı değildi. ergence görünebilir ama ben ona çok bağlandım. Aramızda mesafe olsa bile o benim için çok değerli"