En büyük imtihandır, var olanın yokluğu ile sınanmak. Sana soluk olan insanın hem kendine hem de sana soluk verememesi. Daha da kötüsü senin de onu yaşatmak için son soluğunu ona verememendir. Öyle yakar içten içten. Acıtır, kızgın bir demire dokunsan belki de bu kadar acıtmaz canını. Kalbine hançerler saplasalar belki de bu kadar yorgun düşmez kalbin. Umut bahçendeki çiçekleri koparsalar belki de bu kadar üzülüp karalar bağlayamazdınız fakat umut bahçeniz sizi de beraberinde ölüme sürüklüyorken karanın en koyu tonuna bürünürdünüz.
Ölüyordu, öldürüyordu Bal. Meyus'unu ölüme itmişti, kendisini ölüme sürüklemişti. Meyus'unu mahvetmişti, kendini onunla beraber dağılmaya itmişti. Meyus'una soluk olamıyordu, ona soluk olamadıkça kendisi boğuluyordu.
Bitiyor muydu cidden her şey? Bitirmiş miydi her şeyi? Hem de ikisi de istememişken? Lanet okudu kendine Bal. Nasıl böyle bir şey yapabildiğini düşündü. Her şey daha farklı olabilirdi diye geçirdi aklından çoğu kez. Zamanı geri almak istedi, isterken hunharca ağladı. Tüm acılarını kusmak istercesine bağıra bağıra ağladı Bal.
"Gelmeyecek misin yanıma Meyus? Bak, üşüyorum. Isınmıyor içim, kalbim."
Oturduğu papatya dolu bahçedeki toprağı sanki onu geri getirecekmiş gibi sıktı. Asıl suçlu papatyaların tutunduğu toprakmış gibi daha sıkı sıktı. Papatyalara bakıp daha çok ağladı, beraber tek tek ektikleri papatyalarda onunla yas tutuyormuşçasına boyunlarını bükmüşlerdi. Oturduğu yerden emekleyerek beyaz papatyaların yanına yaklaştı Bal, titreyen elleriyle ürkekçe papatyaları okşadı. Gözlerinden tekrar yaşlar süzüldü, papatyaları ıslattı tuzlu gözyaşları. Boynu bükük papatyalarına baktı, daha çok aktı gözlerinden yaş, daha çok sulandı papatyalar tuzlu gözyaşları ile. Hıçkırıkları arasında buğulu gözlerle izledi çiçeklerini, o an yok olmak istedi tekrar.
"Sizde mi gidiyorsunuz? Sizi de mi kaybediyorum? Onun ruhuyla sulanmıştınız değil mi? Doğru, onun ruhu burada sevgisini saçmadıkça sizde aç kaldınız."
Gökyüzüne baktı, Bal'a inat masmaviydi. Uçurtma uçurmaya çok müsaitti bugün hava, buruk bir gülümseme yerleşti yüzüne. Gözlerindeki yaşlara tezat bir gülümseme belirdi, bakışlarını tekrar papatyalara çevirdi. O arada sadece bir tane papatya dikkatini çekti, diğer papatyaların aksine boynunu bükmemişti. Zayıf bir bedeni var gibi gözüküyordu, bir rüzgarda bedeninden kopup gidecekmiş gibi bir zayıflık. Fakat dik duruyordu, tüm rüzgarları sırtlanmaya hazır gözüküyordu.
O papatyayı görünce derin bir nefes alıp ayağa kalktı genç adam, gözlerindeki yaşı sildi. Hoş, yenileri dolduruyordu yerlerini hemen ama yine de sildi. Meyus'unun yanına gitmeliydi, onun papatyaları boyun bükmezdi. Gitmeliydi bu yüzden, öyle de yaptı. Meyus'unun yanına gitti.
🪁
"Hyunjin."
"Efendim Jeongin?"
"Teşekkür ederim."
Kaşlarını çatarak baktı siyah saçlı genç, sinirden değil de meraktandı bu kaş çatma. Sağ elini kendi belinin boşluğuna koyup belinden destek almaya başladı.
"Ne için tam olarak?"
"Sana atarlanmam yetmiyormuş gibi dün ve bugün benimle ilgilendiğin için."
"Ben sadece yapmam gerekeni yaptım, ölüp kalmanı kimse istemez."
"Kaç gündür tanışıyoruz şunun şurasında? Ona rağmen beni düşündün, herkes yapmaz bunu."
Ufak bir kıkırtı sundu Hyunjin, tekrar soğanları doğramaya döndüğünde göz ucu ile mavi saçlı gence baktı. Başını gülerek sağa sola sallayıp doğradığı soğanları tavaya aldı. Jeongin ise neye güldüğünü anlamamış bir şekilde kaşlarını çatmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tiny Kite | Hyunin
Fanfiction"Bugün yine uçurtma uçurdum.. Ama tek eksik neydi biliyor musun Hyun? Bu sefer bana yardım eden sen yoktun."