Jeon.
Bu çocuk beni sebepsizce geriyordu.
Nedeni belirsiz rahatsız hissediyordum. Evine geldiğimiz süre boyunca tam tamına iki saat olmuştu. Sürekli sol koluma taktığım saate bakıyor ve sağ bacağımı istemsizce sallıyordum.
Bunalmıştım.
Fazla insan yoktu evde. Evin geniş olması ve fazla eşya olmaması güzeldi fakat ciddi anlamda geriliyordum. İnsanları sevmeyen bir yapım vardı, kişiliğim ise çoğu insana tersti. Bu huyumu seviyordum evet, bu beni belkide ben yapan şeylerden biriydi.
Önümüze birkaç şişe bira koymuş, en baştaki tekli koltuğa yayılarak oturmuştu. Ceketini geldiğimiz an çıkartarak sandalyenin sırt kısmına atmıştı. O an onu incelerken bulmuştum kendimi, sebebsizce.
Siyah tişörtünün açık bıraktığı kadarıyla sağ kolu bileğine kadar dövme ile kaplıydı, parmaklarında ve elinin üzerinde ise belli belirsiz yazılar görmüştüm. Farklıydı belki de bilmiyorum. Yazılar çok küçük ve silik gibi olduğundan okuyamamıştım ama dikkatimi çeken başka bir şey vardı.
Kolunun iç kısmındaki, detayla çizilmiş bir çiçek.
Ne anlama geliyordu veya ona ne çağrıştırmıştı da yaptırmıştı emin değildim bu yüzden çok fazla sorgulamayarak gözlerimi ondan çektim. Koltuğa oturduğunda üst bacakları yayılıyor ve kaslı yapısını daha da ortaya çıkartıyordu.
Dar kotunun sardığı bacakları sıkıydı. Baldırları kaslı ve ayak bilekleri inceydi. Temiz görünüyordu vücudu.
Uzun siyah saçları, dövmeleri, kaslı vücudu ve tarzı; gözlerine, dişlerine ve teninin rengine çok tersti.Yüzü şekilliydi Jeon denen çocuğun. Çene hattı belirgin ve dudakları sanki bir kalem yardımı ile şekillendirilmiş ve özenle boyanmış gibiydi.
Şu zamana kadar bana çekici gelen çok az insan olmuştu. Nasıl insanlardan hoşlanırım veya ne tipler hoşuma giderdi bilmiyordum. Bunun hakkında da düşünme zamanım olmamıştı veya aşka fazla zaman ayıramamıştım. Hatta bile isteye hiç ayırmamıştım. Bir bakıma aslında istemiyordum. Fazla düşünmek veya hırslarıma yenilmek her zaman beni sinirlendirirdi.
Bir insanla romantik bir bağ kurmak veya ona aşık olduğun için dokunmak, teninin sana çekici ve ağız sulandırıcı gelmesi ya da onu kırmaktan korkmak hiç tatmadığım birkaç duygudan ibaretti. Şu zamana kadar birine duygusal anlamda bir şeyler beslememiştim. Ya da besleyememiştim.
Bir insanın toparlanmak için başka bir insana ihtiyacı olduğunu çevremden çok duymuştum. Öyle mi bilemezdim.
Çünkü şu zamana kadar toparlanmak için birine ihtiyaç duymamıştım. Tam anlamıyla başta kendim olmak üzere kimseye güvenmezdim ben. Herkes hak edeni alırdı. Herkes hak ettiği kadar ilgi ve sevgi görürdü benden, bu benim için en doğru olandı.İnsanlar nasıl birine güvenebiliyordu ki. Ya da nasıl biri onların hoşuna giderek onlara karşı duyulmaz bir sevgi besleyebiliyorlardı. Herkesin çıkarı olduğuna Kim Taehyung yemini edebilirdim. Kimse karşılığını almadan bir sik yapmazdı bu dünyada ve ben burayı hiç sevmiyordum.
Devirdiğim ikinci şişeden sonra vücudumun ısısının yükseldiğini hissediyordum ve bir an önce bu odadan çıkmalı, nefes almalıydım.
Bedenim resmen kaskatı kesiliyordu. Geriliyordum. Çok kişi olmamasına rağmen bu insanlar beni geriyordu. Hayır, hayır. Ben fazla abartmıyordum tabiki, sadece alışık olmadığım bir ortam ve yine alışık olmadığım üç insan vardı.
Bu yüzden gözleri arada bir bana kayan Jeon'a doğru döndüm. "Lavabo ne tarafta?"
Soruma karşılık anlık olarak Yoongi'nin gözleri bana kaydı ve umursamaz bir şekilde tekrar sohbet ettiği kişinin yüzüne döndü. Kiminle sohbet ediyor bilmiyordum, zaten odanın içinde sadece altı kişiydik.