Satürn'ün Oğlu Ya Da Modern Apollo

5 0 0
                                    

Odayı sadece bir bilgisayar ekranı aydınlatıyordu. Yerde ve duvarlarda asılı onlarca tablo, kişiyi Goya'nın kara resimlerini yaptığı o mahzende sıkışmış gibi hissettirirdi. Tablolardan birinde Satürn'ün iri ağzı, bir diğerinde İsa'nın çarmıha gerili bedeni, yerde henüz tamamlanmış olandaysa bin parçaya bölünmüş bir kadın. Yüzlerce kişinin kanı duvarlara sıçramış haldeydi ancak ışığın zayıflığı bu koyu lekelerin irin yahut katrandan ayrımını yapmayı imkansız kılıyordu. Yazdığı metne odağını bir anlığına yitiren genç adam ellerine deri eldivenler geçirip bardağına biraz şarap doldurdu. Cam bardaktan parmak izlerinin yansıması midesini bulandırıyordu. İlk yudumunda acıktığının farkına vardı. Bilgisayar ekranı çoktan kararmıştı. Zamanla ilişkisini yitirmiş bir ihtiyara dönüşüyordu sanırım. Son aldığı yudum ilk yudumu değilse, ilkini ne zaman almıştı? Sorusuna verebilecek bir cevabı yoktu. Bilgisayarını uyandırmaktan çekinerek telefonuna uzandı ve yüzüne çarpan yoğun ışığa minik bir küfür savurdu. Kısık gözlerle pek karmaşık şifresini birkaç başarısız denemenin ardından girip ışığı hızla ayarladıktan sonra o uygulamaya tıkladı. İsminin ilk harfini irin rengine boyayıp mor bir tuvale bulaştırmışlardı. Kendinden nefret etmesi için bu kadar kapsamlı bir propaganda yapılması da abartıydı. Ekranda daha önce dikkatini çekmemiş "size özel kampanyalar" kısmına göz attığında canının çektiği şeyi epey cazip bir fiyata bulmuştu. Şirketin bu güzel tesadüfü mümkün kılmak için çabalayıp çabalamadığını merak ediyordu. Siparişini verip beklemeye başladı. Kısa bir süreliğine bilgisayarını uyandırmayı düşündü ama bundan hızla vazgeçti. Sandalyesini birkaç kez döndürdü ve ayağa kalktı. Işığı yaktı ve aynada yüzüne baktı. Eldivenlerini çıkarıp masadaki bardağın yanına koydu ve saçlarını düzeltti. Avcunda, bileklerinde ve hatta dirseklerine kadar kollarında onlarca skar dokusu vardı, birkaç tane de arteriovenöz fistül bombesi tabi. Odayı incelediğinde epeyce dağıttığını kabul etmesine rağmen sadece perdeleri açmakla yetindi ve lavaboya gitti. Kandı. İrin yahut katran yahut herhangi başka bir şey değil. Zemin ve duvarlar (ve yanlışlıkla tavan bile) kanla kaplıydı. Çizimlerindeki kanı kendi imzası olarak görüyordu, hem DNA analizi yapsalar tükürüğü sayesinde tuvale yapışan genetik imzası gerçekten görülebilecekti de. Bir tablonun herhangi bir köşesine serpiştirilmiş bu parçaların ne kadar dayanacağını bilmese de imzası olarak görmekten vazgeçmiyordu. Karanlık ve dar bir koridoru geçtikten sonra nihayet geri döndüğünde camdan gözlerine ulaşan ışık onu yine öfkelendirmişti. Perdeleri hızla çekerken dışarıya da kısaca göz atmak zorunda kalmıştı. Sandalyeye tekrar oturdu. Bilgisayarı açması gerekiyordu ancak buna hazır değildi. Onu senaryoda tıkanmış olduğu gerçeğiyle yüzleştirecek renkli bir ekrana ihtiyacı yoktu. Uyuyakaldığını düşündürecek bir hareketsizlikle bekledi. Gerçekten uyumuş olsa hızlı bir şekilde kabusların ortaya çıktığı o faza geçip mırıldanmaya başlardı, bu olmadığına göre aklı hala senaryoda olmalıydı. Nihayet kapı çaldı. Evet, Gürkan Bey kendileriydi. Evet, siparişini ışıktan hızla uzaklaştırıp mağarasına kaçıracaktı. Evet, çok acıkmıştı. Ancak kuryenin daha farklı bir planı vardı. Siparişle birlikte daireye daldı. Gürkan Bey'in ağzını dış kapıyı örttüğü hızda kapatmış ve o karanlık odaya yönelmişti.

Homurdanarak "Her kampanyaya bu kadar kolay atlanması ve ayrıca ekonomiye" küfretmiş ve çakısını çıkarmıştı. Evet, firmayı hacklemek epey zordu ama bir şekilde başarmışlardı. Çakı sesini duyduğunda ağzını sıkıca tutan adamı şaşkınlıkla itmiş ve kolunu işaret etmişti Gürkan "Diyaliz için açılmış bir arteriovenöz fistül var, boğazımla uğraşmana gerek yok."

Kendi kiralık katilinin siparişini vermiş olması onu şaşırttığı kadar eğlendirmişti de. Evine girdiklerinde bu sahneyle karşılaşan arkadaşları senaryonun nasıl bitirilmesi gerektiğinin de kesinlikle farkına varacaktı. Gürkan'ın kurtulmak için çabalamayacağına inanan kiralık katil bu garip adama konuşması için fırsat vermişti.

"İşine biraz saygısızlık olacak ama intihar süsü vermen mümkün mü? Senin pek değerli çakın yerine mutfaktan kaptığın herhangi bir bıçakla yapsan bu işi? Ölümümü seyrederken gelecek siparişimi de deneyebilirsin bu arada, gerçekten çok lezzetlidir."

Katil beklemediği misafirperverlikle dumura uğramış ve bu zavallı adamın dileklerini yerine getirme kararı almıştı. Mutfağa girdi, bir bıçak aldı ve söylediklerini yaptı. Adam delirmiş gibi duvarlar ve zemin arasında mekik dokuyor, kolundan fışkıran kanı etrafa sürüyordu, tansiyonu düşmeye ve gücü tükenmeye başladığında "İmzam, imzam..." diye mırıldanarak zemine yığıldı. Katil bıçağı masanın üzerine bıraktı ve yoluna devam etmeden önce koridorun zayıf ışığının sunduklarından daha fazlasını görmek istedi. Odanın ışığını yaktığında onun gibi sert bir adamın bile midesi bulandı. Çeşitli işkence biçimlerinin tasviri, siparişi gecikmiş aç bir adamın diri diri bir çocuğu yemesi ve zeminde Gürkan Bey'le birlikte yatan parçalanmış bir kadın bedeni. Çizimlerin çoğu yeni bir kan katmanıyla örtülmüştü ve bu, sanki vahşetin ilerlemeci bir doğası olduğuna işaret ediyordu. Işığı çağırmanın bir seçenek olarak kalması gerektiğini düşünen kurye lambaları söndürdü ve binadan sessizce ayrıldı.

ParasomniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin