3.

18 3 0
                                    


Keyifli okumalar!!

Şarkılar;

Camila Cabello, Shameless

Her bir zerrem biliyordu aslında annemin gitmediğini. Aslında öldüğünü. Ölmediğine inandırmaya çalıştığım her bir günün zehir olduğunu, her gün yeni yaralar oluştuğunu, daha fazla canım acıdığını.

Ben sadece anlaşılmak istemiştim. Birinin de çıkıp ben seni anlıyorum demesini, acını paylaşıyorum demesini bekledim. Çığlıklarım sadece boğazımı acıtmaktan başka bir şey yapmadığını fark ettim sonra.

Ve öğrendim ki; anlaşılmak için bağırmama gerek yokmuş, kabul etmeliymişim kendimi... Ben, inanmalıymışım kendime ilk başta ki fısıltım yetmeliymiş insanların beni anlamasına.

Ve bir gün öyle bir fısıldayacaktım ki, her bir zerreleri anlayacaktı beni. Ve bu sefer anlamak istememiş olmayı tercih edeceklerdi. Çünkü anladıkları şeyler hoşlarına gitmeyecekti.

Hayata farklı bir bakış açısıyla bakmaya karar vermiştim o gece. Ve kendimi daha iyi hissediyordum kabuk tutan yaralarıma rağmen. Onları tekrar kanatmayacaktım ki tamamen geçip gideceklerdi. Evet, belki izleri kalacaktı ama onlarla kabul etmeyi öğrenecektim kendimi.

Buraya geldikten sonra herkesle uzun uzun sohbet etmiş, bir şeyler yemiş, oyun oynamıştık. Şimdi ise Edward'ı dinliyorduk hep birlikte.

"Miray, diğer hattından seni Charles Dean aradı. Açmayınca mesaj bırakmış. Amerika'ya döndüğünü öğrenmiş olmalı..." Charles babamın buradaki iş yaptığı arkadaşının oğluydu. Ona yüz vermediğim için bana aşık olduğunu sanıyordu. Oysa elde edemediği için beni takıntı haline getirmişti sadece. Her fırsatta şansını deniyor, rahatsız etmekten başka bir şey yapmıyordu. "Ona dönsen iyi olur. Akşam bir bağış gecesi düzenleceğini duyduk. Eğer oraya katılacaksa seni de davet etmesini sağla. Hem ağzından laf alırsın yeni bir şeyler üzerinde çalışıyor mu öğrenirsin hem de belki gelirse Akın Arslan'ı görmüş olursun." dedi.

"Olur, tamam. Nerede telefonum?" diye sorduğumda George ayağa kalktı.

"Dur canım, ben getireyim sana." dediğinde telefonumu alıp bana uzattı. Ona teşekkür edip telefonda rehber kısmına girdim. Charles'ın numarasını üzerine tıkladığımda ilk çalışta açılmıştı telefon.

"Ve Charles yine şaşırtmıyor." Mark'a gülüp susmasını işaret ettim.

"Miray? dedi, benim aradığımdan emin olmak ister gibi. Heyecanlıydı. Sesi titriyordu.

"Charles, benim." dedim.

"Miray dönmüşsün canım. Özledim seni. Buluşalım mı hemen?" diye sordu. Nasılsın Miray'cım demesini beklemiyordum tabiki. Charles hep böyle düşüncesizdi. Tek istediği bendim. Benim nasıl olduğum, ne halde olduğum onu ilgilendirmezdi.

"Gün içinde benim bir işim var maalesef." dedim sesimi üzülmüş gibi yaparken. Bir işim yoktu. "Akşam buluşabiliriz ancak." Çünkü sadece senin sayende girebilirsin bu gece oraya.

"Hadi ya! Akşam benim bir yere katılmam lazımdı. Bağış gecesi mi ne düzenlenecekmiş." dedi, bir bu eksikti der gibi. Zengin insanlar niye böyleydi. Babamı da anlamazdım bu konuda.

"Aa öyle mi?... Şey ben de geleyim o zaman seninle. Tabi senin için bir sorun olmayacaksa?" Lütfen evet de.

"Olur, tabi. Gelebilirsin. Zaten bir gün daha bekleyebileceğimi sanmıyorum seni görmek için..." Mark'ın Charles'ı taklit etmesine gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdığımda bir yandan Charles'a odaklanmaya çalışıyordum. "O zaman ben seni alayım evinden?"

KAÇIŞ BİLETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin