Telaş...

96 31 8
                                    

Mecruh; yaralanmış, yaralı kimse demektir. Arapça cerh "yaralanmak" sözcüğünden gelir. Yarayı iyileştiren cerrah da aynı köktendir.

Aslında fiziki yarası olana mecruh dense de, dilimizde kalbi kırıklar için de kullanılır. Zira dışarıdan görülmese de kalbin kırılması da yaradır.

Şimdi; olur da misafirim gelirse diye aldığım, açılınca çift kişilik olan kanepemde uzunca boylu, heybetli bir adam, kendinden bihaber şekilde yatıyordu. İlk misafirimin bir yabancı olması da ayrı bir muammaydı elbet. Biri bedenden, diğeri kalpten mecruh iki bedenin yolunu bu evde kesiştiren yazgının amacı neydi? Katiyetle kestirecek durumda değildim. Elimden ne gelir diye düşünürken sobanın üzerinde kaynayan suyun tiz sesi bana bir takım yöntemler anlatmaya çalışıyordu.
Neredeyse cüssemin iki katı bir bedeni birkaç adım da olsa taşımak zorunda kaldığım için nefes nefese kalmıştım. Soluklarımı düzene sokup, mutfaktan temiz bir leğen ile birkaç tane bez alarak, sıcak suyun içine daldırdım.

Devlet malına zarar vermek şu an için umrumda değildi. Yüzbaşının göğsünün üzerinden başlayıp koltuk altına doğru uzanan yarayı rahatça temizleyebilmek için üniformasını kesmek zorundaydım. Makası koyduğum yeri bir an olsun unutmuş olsam da olduğu yeri hatırlayıp birden hareketlerimi hızlandırdım. Dizlerimin üzerine çöküp acele ile üniformanın üst kısmını kesmeye başladım. Kalın kumaş kandan sırılsıklam olmuştu. Burnuma dolan ağır metalik koku midemi bulandırsa da sabırlı olmaya çalıştım. Tahmin ettiğim gibi yarası oldukça derindi. Onu bu hale getiren silah epeyce keskin olmalıydı. Yaradaki tırtıklı yapı basit bir kesici alet olmadığının kanıtıydı. Bezleri sıcak suya batırıp yarasını temizlemeye başladım fakat ne yaparsam yapayım kanaması bir türlü durmuyordu. Yüzbaşı soğuk soğuk terlemeye ve titremeye başladığında, yeni yeni kazandığım soğuk kalınlılığım, yerini amansız bir paniğe bıraktı. Genç adam anlamsız sesler çıkarmaya başladığında ona kulak verdim. Gözlerini hafif aralayıp bir şeyler anlatmaya çalışıyordu.

"Araba... ara bada... ilk... yard...ım seti var... onu al. Yara.. yı dik...mek zorun..dasın. Acele et..."

"Tamam, sakin ol. Uyanık kalmaya dikkat et. Ben hemen döneceğim."

"Bekle... bu..nu..al. yanında bulun..sun..."

Bana uzattığı silaha anlamsız gözlerle baktım. Hayatımda elime hiç silah almamıştım. Bana onu neden vermek istediğini tahmin etmek zor değildi. Başımı iki yana sallayarak reddettim. Ama güçsüz sesiyle itiraz etmeye çalışıp, sadece "teh...like...li" diyebildi. Güçsüz elleriyle silahın emniyetini kapatıp elime tutuşturdu. Ona güvenmekten başka çarem yoktu. Böyle zamanlar için aldığım feneri de unutmayarak askeri aracın olduğu tarafa doğru ilerledim. Eğer gecenin seslerini dinleyecek olursam tek bir adım dahi atamazdım. Çünkü ormanlık alanı yurt tutmuş bir çok hayvan, gece yiyecek arayışına çıkmıştı. Yine de temkinli olmak zorundaydım. Aralık bıraktığım dış kapı ile askeri aracın arası yaklaşık 20 adım kadardı. Çok geçmeden bahsettiği yerde ilkyardım çantasını bulmuştum. Geldiğim yolu acele adımlarla dönerken, oldukça yakından, hayvanlara ait olamayacağı aşikar olan bir ses duymuştum. Öksürük sesine eşlik eden bir dal çıtırtısıydı bu. Sırtımı eve dönerek, feneri ve silahı çay yolunun ilerisindeki ağaçlık alana doğru tuttum. Hem arkama hızlı bakışlar atarak yönümü tayin ediyor, hem de herhangi bir tehlikeye karşı tetikte kalıyordum. Çok geçmeden ağaçların arasından çıkan bir beden elindeki feneri çevreye tutarak bana doğru gelmeye başladı. Sırtımı güç bela evin duvarına dayadığımda ışık huzmesi daha da yaklaşmıştı. Eğer ışığın ardından "komutanım" diye seslenmeseydi, tetikteki elimi biraz daha bastırıp ateş etmem işten bile değildi. Sonunda sesime kavuşup, "asker! buraya, lojmana gel." Diye seslendim ve ardımdaki kapıyı kapatmadan kan kaybından bayılmak üzere olan yüzbaşının yanına geldim. Çağla yeşili kanepemde büyükçe bir kan lekesi oluşmuştu. Başka bir vaziyet olsaydı bu büyüklükteki leke için oturup ağlayabilirdim. Ama ne yazık ki elim kolum bir askerin canı sebebiyle bağlanmıştı. Ben çöküp çantanın içindeki malzemeleri çıkarırken, asker de endişeli gözlerle beni izliyordu.

PATİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin