Sır Perdesi...

95 28 5
                                    


Biz zavallı fanilere musallat olan en kötü şey, yani kaygı. Ne ışık ne de sesten hoşnut olan, aklı rafa kaldıran, kalbi ürkek kılan, sessizliği ile sağır eden, ışığı ile karanlığa boğan duygu....

Tam da güvenliğim konusunda duyduğu endişelerden bahsetmişken, ona başımın çaresine bakabileceğim konusunda yaptığım bütün o yüksek perdeden çıkışlar teker teker sönüyor. Buraya geldiğimden beri dinmeyen ama dün geceden beri ise tek damlasını zayi etmeyen yağmura bile kızıyorum şu an. Çaresizce bir mucize bekliyorum. İstiyorum ki; "Yine gidemiyorum Hayat öğretmen. Başına kaldım baksana." desin. Sahi yaratıcıdan nasıl mucize dileniyordu insan oğlu? Bildiğim her uhrevi bilgiyi tek tek unutuyorum. Ne dilim dönüyor yakarmaya ne de bedenimi döndürüp "gitme yüzbaşı, korkuyorum." diyemiyorum.

"Sen titriyor musun?"

"Ha-yır onu da nereden çıkardın?"

"Hayat neyin var? Rengin atmış senin. Hasta mı hissediyorsun yoksa kendini?"

Tabii ya. Belki de hasta hissetmeliydim onun burada kalması için. Bahsettiği kadar sözünün eri ise, sözde can borcunu başımı bekleyerek ödeyebilir. İş sadece yetenekli bir oyuncu olmakta.

"Sanırım bir kaç gündür üst üste yediğim soğuğun acısı çıkıyor. Sen beni merak etme. Ben başımın çaresine bakarım."

"Olmaz, yalnız kalamazsın."

Bu sözleri söyledikten sonra, avuç içi kadar oturma odasında ne yapacağını bilmez bir şekilde adımlamaya başladı. Birkaç turdan sonra aniden durdu ve telefonundan bir numarayı çevirerek çağrının yanıtlanmasını bekledi. Bekleyişi çok uzun sürmemişti.

"Komutanım, eğer müsaadeniz olursa üç gün izin kullanmak istiyorum. Sanırım kendimi eğitimlere dönmek için henüz hazır hissetmiyorum. Suna yüzbaşı görevi seve seve üstlenecektir."

"..."

" Üç gün yeterli komutanım."

"..."

"Emredersiniz komutanım."

Bütün konuşma boyunca sözleri telefonun diğer ucundaki kişiyi muhatap alırken, gözleri bir an olsun üzerimden ayrılmamıştı. Bakışlarıyla halimin ne anlama geldiğini çözmeye çalışıyordu. Benim tilkilere yuva olan aklım ise Suna Yüzbaşının nasıl birisi olduğu ile ilgileniyordu. Ne kadar süre bu düşüncelere daldığımı bilmiyorum fakat, alnıma değen soğuk parmaklar irkilmeme neden olmuştu. 

"Ateşin yok gibi ama çıkmayacağı anlamına da gelmez. Eğer kendini biraz iyi hissediyorsan, içeriye odun yığmamız gerekecek. Üç gün boyunca bizi idare etse yeter. Sen yatıp dinleneceğin için benim dışarı çıkmam gerekebilir, ancak bu son çaremiz olmalı. Senin iyiliğin için evin önünde görünmemem en iyisi. Zaten odunların hepsi kırılmış. Kömürlükteki büyük beyaz eşya kolilerinden birini içeri alıp onda muhafaza edebiliriz. Sen sadece hızlıca kapının önüne yığsan yeter. Ben uygun bir yere istiflerim."

Kafasında derhal kurduğu kriz planının üzerinden yüksek sesle geçiyordu. "İçeride yeteri kadar çıra var. Dolabındakiler de bizi üç gün idare edebilir. İlçeden acil durumlar için ilaç aldığını söylemiştin. Onların içinde soğuk algınlığı için bir şeyler vardır diye umuyorum. Hadi daha fazla vakit kaybetmeden odunları içeri alalım."

"Biraz abartmıyor musun yüzbaşı? Daha önce de tek başıma çok soğuk algınlığı atlattım. Bu kadar çok önleme ne gerek var?"

"Öyle deme. Sen buraların havasını henüz tam idrak edemedin. Berbat bir nemli soğuğu var. -10 derecede denize düşmüş gibi hissedersin bazı zamanlarda. Eminim sen, yolda kaldığınız o gün yedin soğuğu. Her halinden belliydi üşüdüğün. Anlamıştım zaten o gün hasta olacağını."

PATİKAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin