Beklenen felaket gelmişti. İsmi olmayan adam çöp konteynırının yanındaki kaldırıma oturmuş elinde mandalinaya bakarken düşündüğü şey buydu.
Sadece bir haftada olan karışıklığı dışarıdan bile gözlemleyebiliyordu. Onun gibi sokaktakiler bile bundan etkilenmeye başladıysa, felaket düşündüğünden daha büyüktü.
Onun tek amacı kendisi gibileri korumaktı. Sokaktakileri.
Mandalinanın bir dilimi ağzına atarken yanındaki kediden bir miyavlama geldi. Tek gözü kör olan tekir ona bakarken acı acı miyavladı.
"Bu sana göre değil." dedi mandalinayı gösterirken. Kedi burnunu yaklaştırıp mandalinayı kokladı ve beğenmediği için geri çekildi. Çevik bir hareketle konteynıra atlarken yiyecek aramalarına başlamıştı bile.
Ne istediğini bilen canlıları severdi.
Bir dilimi daha ağzına atarken kendisine doğru konuşturan sokak çocuğunu fark etti. Tam dibine gelince nefes nefese durdu ve elini dizine yaslayarak nefeslerini düzenlemeye çalıştı.
Çöpçü kaşlarını çatarken, "Ne diye böyle koşturuyorsun? Bir haber mi var?" diye sorguladı çocuğu. Çocuk kendini hemen toparlayıp yerinde dikleşirken, "Kötü haber!" diye mırıldandı. Çöpçünün kaşları olabilirmiş gibi daha da çatıldı. Neler oluyordu yine? "Sokaklarımıza bize ait olmayan hatta bu şehre ait olmayan adamlar girdi. Birilerini arıyorlar!"
"Girdi mi? Ne zaman?" diye sordu çöpçü yavaşça ayaklanırken. Mandalina kabuklarını çöp kutusuna atarken dikkati küçük çocuktaydı.
"Bir saat kadar önce görülmüşler! Türkler. Fakat portakal yabancı birileriyle konuştuğunu duymuş!" derken heyecanla zıplamıştı. Çok hiperaktif bir çocuktu ve bazen doğruyla yanlışı ayırt edemiyordu. Onun heyecanını görmezden geldi ve, "İngilizce miymiş?" diye sorguladı. Çocuk anlamsızca ona bakarken, "Biz o kadarını ayırt edemeyiz ki." diye mırıldandı.
Çöpçü kafasıyla onayladı onu. Sokakta büyüyenler ne bilirdi dilleri sanki...
"Gidin çöplüğe. Bugün iş yok." dediği gibi çöp arabasını da almış, zıt yöne doğru ilerlemeye başlamıştı.
Çocuk onu seslice onayladı ve koşarak geri döndü.
Akşam karanlığı etrafı sarmıştı. Köpek ulumaları ve bağırışlar da aynı oranda artarken çöpçü çöpleri karıştırıp işe yarar şeyleri toplamaya devam etti.
Bunu gece yarısına kadar yaptı. Güzel demir parçalar bulmuştu. Bunları hurdacıyla paylaşacaktı. Güzel para ederlerdi.
Etrafa dikkat ederek ilerlerken ilerideki ara sokaktan garip sesle geldi. Anında duraksadı ve sesleri dinlemeye başladı. Bir inildeme? Ağlama?
İnce bir sesti. Yavaşça oraya ilerlerken belindeki bıçağı kontrol etti. Eğer sıkıntılı bir durumsa anında harekete geçebilmeliydi.
Çöpten bir ses geliyordu.
Çöp arabasını kenara bırakırken konteynıra daha çok yaklaştı. O ara kenardaki kanları fark etti ve duraksadı. Bir araç sokak hayvanına falan mı çarpmıştı? Sonra yaralı hayvanı çöpe atmış olabilirlerdi.
Çöpü açınca öyle olmadığını fark etti.
Eski bir kumaşa sarılmış yeni doğmuş bir bebek kısık bir sesle ağlıyordu.
Şokla görüntüye baksa da kendini hemen toparladı. İlk kez bu görüntüyü görmüyordu. Kendisi de böyle terk edilmişti. Sokaktakilerin çoğu böyle çöpe terk edilmişti zaten. Ama bu demek +1 boğaz demekti...
Eliyle bebeği alırken bebeğin kesilen ağlamasıyla suratına baktı. İri siyah gözleri yeni doğmasına rağmen kendisine bakması onu şaşırtmıştı. Gerçi en kötü şekilde hayata başlamıştı. Böyle kişiler her şeyi yapardı.
"Hmm, belki not vardır. Kimsin sen?" diye mırıldanırken kumaşı aradı ve eline sert bir şey değdi. O şeyi tutup çıkarınca bir broş olduğunu fark etti.
Çok tanıdık bir broş.
Gözleri şokla büyürken, "Yoksa sen..." dedi dikkatle bebeğe bakarken. "Aslan Bozkurter'in çocuğu musun?"
Hamile karısını görmüştü. Doğuma az var gibiydi. Fakat onun kadar önemli birinin çocuğu nasıl olur da çöpte olurdu?
Aklına duydukları geldi. Av başlamıştı. Bozkurter karısını ve çocuğunu terk etmişti. Sırf onlar ölmesin diye. Zihnine saatler önce aldığı haber doldu. O tanımadık simalar belki de karısını ve bu bebeği arıyordu. Yoksa, yerdeki kanlara bakarken kaşları çatıldı. Kadın burada doğum yapıp kaçmış olabilir miydi? Koskoca Bozkurter'in karısı bu kadar düşmüş olabilir miydi?
Çok saçma gelse de imkansız değildi. Bora Aslan Bozkurter ne karısına ne de çocuğuna sahip çıkabilmişti.
"O zaman seni ona götüreyim." diye mırıldandı Çöpçü. Hem, o büyük vefa borcunu da kapatmış olurdu. Tam o anda eline bir not geldi. Notu yavaşça açarken pek bir beklentisi yoktu.
"Oğlumu bulan yabancı. Öncelikle onu kurtardığın için teşekkür ederim. Bu oğlan çocuğunun adı Alaz'dır. O, çok talihsiz bir bebek. Lütfen onu al ve büyüt. Ailesine ulaştırmaya çalışma. Çünkü o kendi ailesinden ne kadar uzakta olursa o kadar güvende olacak. Bu bir annenin son isteğidir. Bu notu tüm kalbimle yazıyorum. Lütfen, ona bunu çok görme."
Gülfeda'nın yazdığı yazı kanlar içindeydi ama çöpçü anında demek istediğini anladı.
Bozkurter'lerin gücü yedi büyük aile karşısında bir hiçti ve bebek ortaya çıktığı an ölürdü. Kadın da ölmüştü büyük ihtimalle.
Şimdi, çocuğu vermeli miydi yoksa anneyi mi dinlemeliydi?
Onu kimliksiz olarak büyütebilirdi. En azından bir sokak çocuğu olurdu ve ölmezdi. Fakat Bora'ya verirse de...
Aklına Aslan'ın sözleri geldi.
"Ben tanrı değilim." demişti elindeki kanlı bıçağa bakarken. Sokaktakileri kurtardığı zamandandı bu anı. "Fakat tanrı olarak görüyorlar. Gördüğüne aldanma. İleride büyük hatalar yapabilirim. Bana bir iyilik borçlu olduğunu söyledin. O borcu benim bir hata yapmamı önleyerek kullanmanı istiyorum senden çöpçü. Çünkü sokaktakilerin görebildiği şeyi ben göremem. Benim için bunu yapar mısın?"
Gülfeda çocuğun oraya dönmesini istemiyordu. Verdiği an öldürülürdü büyük ihtimalle çünkü hainler içeri girmişti. Hangisi onların adamı bilmiyordu. En yakını bile...
Bu çocuğu kimliksiz olarak büyütebilir miydi?
Elindeki broşu daha dikkatli incelerken, "O iyiliği canından bir parçayı ondan kurtararak ödeyeceğim görünüşe göre." diye mırıldanmıştı.
Bu hayatında aldığı en zor karardı. Gülfeda'nın el yazısıyla yazılmış kanlı notu tekrardan bebeğin kumaşına sıkıştırırken sessizce bekleyen çocuğu hafifçe tartıp, "Sana süt bulmamız gerek galiba şanssız." diye mırıldandı.
Bir eliyle çöp arabasını çekiştirirken bebeği omzuna yasladı ve ıslık çalarak ilerlemeye başladı.
***
Hikaye hiç okunmuyor o yüzden bu attığım son bölüm olabilir. En önemli bilgileri verdim gibi zaten. Diğerleri hep ekstra bilgiye girecekti. İsim konusunda kafası karışanlar olmuştu. Cevabını da öğrendiniz. İleride atarsam Alaz Karolek karşılaşmasını atarım belki o da özel istekler vardı diye. Uzun açıklamamı profilime yaparım çünkü buraya yaparsam açıklama bölümle aynı uzunlukta olur :))
Okuyan herkese teşekkürler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölge Bataklığı - Ek Bölümler
ActionGölge Bataklığı kitabının ek bölümleridir. Ana kitabı okumadan okumanız tavsiye edilmez.