Burçinden...
"Arkadaşım aradığında ne diyeceğimi bilemedim. Bana Burçinin nasıl olduğunu sorduğunda ne demek istediğin anlamaya çalıştım. O arkadaşımla görüşmeyeli uzun zaman olmuştu ve ben Burçini nereden tanıyor olabileceğini bir türlü anlayamıyordum." Ağzım açık Sanerin ablama anlattığı hikayeyi dinliyordum. Bu çocuk çok mu iyi oyuncu ne? "O gece o da bizimleymiş. Otelde karşılaşmışız ve ben sızıncaya kadar sohbet etmişiz. Tabi Burçin biz konuşurken uyuyakalmış ve Sılayla beraber onu yukarı odaya çıkarmışız. Onun oda numarasını bilmediğimizden benim odama. Ben bilmiyordum, gerçekten hatırlamıyordum. Sılayla konuşuncaya kadar Burçinin yüzüne bile bakamadım efendim. Gerçekten." Ablam başını salladığında derin bir nefes aldım. Yavaşça oturduğu koltuktan ayağa kalktı.
"Çay olmuştur, hemen geliyorum." Ablam mutfağa doğru yollandığında hemen oturduğum koltuktan kalkıp Sanerin yanına iliştim.
"Vallahi bravo. Ayak üstü nasıl da uydurdun öyle." Başını bana doğru çevirip başını iki yana salladı.
"Çok da uydurmuş sayılmam. Fotoğrafları kim çekti sanıyorsun? Ben Sılayla konuşurken sızıp kaldın, biz de seni odaya taşıdık. Sonra da fotoğraflar işte. Hikayeyi azıcık değiştirdim o kadar." Sıkıntıyla iç geçirdim. O aptal kampın başıma bu kadar iş açabileceğini nereden bilebilirdim ki? Aklıma gelen soruyla yeniden Sanere döndüm.
"Sıla kim?" Koltuğa biraz daha yayıldı.
"Çocukluk arkadaşım. Görmüş olmalısın, yan sınıfımızda." Okulun ilk günü kucağına atlayan kız mı diye soramadım tabi. Eninde sonunda öğrenirdim zaten, Doruk kankam bu işlerde bir numara.
★★★
Nesliden...
Bugün okuldayken Rüzgar elime bir kart tutuşturmuştu. Bir otel odası kartı. Ne için olduğunu söylemedi, gidersem öğrenecekmişim.
Bahar hanımla biraz sohbet ettikten sonra odama döndüm ve hazırlanmaya başladım. Saat neredeyse on olmuştu, artık vakit gelmiş olmalıydı.
Kaç yıldızlı olduğuna emin olamadığım otelin önünde taksiden indim ve birazdan ne ile karşılaşacağımı merak ederek otele girdim. Yedinci kata çıkıp kartın üzerinde yazan numaralı odanın önüne geldiğimde derin bir nefes aldım ve kartı okuması için kapıya tuttum.
Kapıyı açıp içeriye girdiğimde görmeyi beklediğim şey Rüzgardı ya da sağa sola saçılmış fotoğraflar ve bir yığın kağıt. Kesinlikle kucak kucağa ve yarı çıplak Onur ve Eylül değil. Bu da ne?...
***
Bir sabah kahvaltısı anca bu kadar zehir edilebilir.
"Senin yüzünden gecem mahvoldu." Onurun homurdanışıyla gözümün önüne o pozisyon bir kere daha geldi ve ben öğürmemek için elimi karnıma bastırdım. Kahvaltıdayız ya kahvaltıda. "Ben işimi yarım bırakmayı sevmem ama Eylül o kadar utandı ki kaçar gibi çıktı otelden." Bundan bana ne? "Doğum günü hediyemin içine ettin." Püü! Reziller. Sıramın önünde tartıştıkları şey bu muymuş?
"Bu konuyu kapatabilir miyiz, kahvaltı yapıyorum." Salam tabağına uzanıp çatalımı bir tane salama ziplediğimde uzanıp salamın diğer ucuna da çatalını o batırdı.
"Hayır, kapatamayız. O odanın iki kartı vardı ve biri bende diğeri Eylüldeydi. Kapıyı nasıl açtın?"
"Kartla." Başını iki yana salladı. Dişlerini birbirine nasıl sert bastırdığını boynunun gerilişinden anlayabiliyordum.
"Bak, zaten kendimi zor tutuyorum, bir de bu konuda üstüme gelme. Kartı nereden buldun?" Çatalımı yavaşça masaya bıraktım.
"Bir arkadaşımla buluşacaktım, kartı o verdi." Kollarını önünde bağlayıp sandalyeye yaslandı.
"Bu nasıl olabilir ki?" Daha çok kendi kendine konuşuyor gibiydi. Ben de umursamayıp yavaşça kalktım sandalyeden. Yoksa okula geç kalacaktım. Hemen okula gitmeli ve de Rüzgarla konuşmalıydım; ne işler çevirdiğini...
***
Rüzgara soracaktım. Kesin soracaktım. Tabi Eylül denen o şıllık gelip saçıma yapışmasaydı.
"Sen yaptın değil mi? Yüzsüz kaltak! Sen kimi karşına aldığını biliyor musun he? Kimle uğraştığının farkında mısın? Mahvederim seni! Bitiririm." İyi güzel hoş! Canı kız kavgası istiyorsa ederiz tabi. Ama keşke bir de ne için kavga ettiğimizi bilsem. "Nasıl fotoğrafımızı çeker internete atarsın? Ne Teletabiler mi? Nesin sen? Beş yaşında çocuk mu?" Allahım sana geliyorum! Hayır bu Onurun da Eylülün de saçımla ne alıp veremediği var ki?
Ee günah benden gitti arkadaş dedim ve ben de yapıştım Eylülün saçlarına. Bir bunu yapmadığım kalmıştı zaten, kız kavgası! Ben ki koskoca Dayanak ajan adayıydım ya, şu düştüğüm hallere bak!
"Ahhh!" Ne oldu tahmin edin! Boynuma, tam boynuma tırnaklarını geçirdi. Piş fahişe! O kadar sinirliyim ki şuan, anlatamam. Kendimi tutuyordum ama bir yere kadar.
Ayağımı öne uzattım ve sağ ayağını çekmemle onun yerde iki seksen uzanması, benimse onun üzerine binip yüzünü tırnaklamaya başlamam bir oldu. Bakalım yüzünde çizilmeyen yer kaldığında da gösterebilecek misin maharetlerini! Derin derin saplıyayım da tırnaklarımı, en pahalı makyaj malzemeleriyle bile kapatama inşallah!
Ama yapamadım tabi.... Daha bir çizik atamadan Eylülün üzerinden çekilip alındım.
"Bırak! Bırak, göstereceğim ona gününü! Bırak ya, kim tutuyor lan beni?" Başımı yana çevirmemle Rüzgarla burun buruna geldim.
"Sakinleş!" Evet, aslında beni tutanın o olduğunu gördüğümde sakinleşmiştim. Rüzgarın böyle bir etkisi vardı işte üzerimde.
Bileğimden tutup beni okulun arkasına kadar çekiştirdiğinde sadece kuzu kuzu onu takip ettim. Yaptığıma kızacaktı biliyordum. Durduğumuzda bileğimi bıraktı ve ellerini beline yaslayarak bana döndü.
"Ben birşey yapmadım tamam mı? O atladı üzerime önce. Ben sadece kendimi savundum. Üstelik neden ben başlatayım ki, daha beni ne ile suçladığını bile bilmiyorum."
Telefonunu bana doğru uzattığında elinden aldım ve ekrana baktım.
Onur Çeliker otel odasında basıldı! Başlığın hemen altında bir fotoğraf vardı. Her ikisi de kapıya dönmüştü ve- Bu o andı. Benim ikisini bastığım an! Çünkü Onurun yüz ifadesi aynı böyle olmuştu beni gördüğünde. Ama nasıl?
"Ben fotoğraf falan çekmedim, yemin ederim!" Çekmemiştim. Ama bu fotoğrafa bakıldığında sanki ben çekmişim gibi duruyordu, evet.
"Sen çekmedin. Ben çektim." Kaşlarımı kaldırıp suratına baktım.
"Sen mi çektin?" Başını salladı.
"Sana verdiğim kart Eylülün kartıydı. Başka bir kartla onun kartını değiştirmiştim dün." Onur haklıydı yani, sadece iki kart vardı.
"Neden... böyle birşey yaptın ki?" Omuzlarını silkti.
"Görevim." Kaşlarımı çattım. Tam olarak neydi görevi? "Görevim... Çeliker."
Devam edecek...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çirkin Ördek~Eve Dönüş 2
General Fiction"Eğlenceli miydi?" Dişlerini sıkarak yüzünü yüzüme biraz daha yaklaştırdı. "Arkamdan yeterince güldünüz mü!?" "N-ne demek istiyorsun?" Sesli bir kahkaha attığında yüzüne bakabilme cesaretini gösterebilmiştim ama... kahkahalarını aniden kesip gözleri...